Trump Türkiye’yi Neden Övüyor?
- GİRİŞ29.09.2025 09:03
- GÜNCELLEME01.10.2025 10:08
Perşembe günü Beyaz Saray’da gerçekleşen Trump-Erdoğan görüşmesi, son yıllarda oldukça gergin seyreden Türk-Amerikan ilişkileri açısından bir paradigma değişikliğine işaret ediyor.
Trump’ın görüşme sırasında ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye yönelik jestleri oldukça konuşuldu; yapılan anlaşmalar da tartışma konusu oldu.
Kimi muhaliflerin bu görüşmede bir kriz çıkmasına dair beklentileri gerçekleşmedi. Aksine görüşme oldukça pozitif bir ortamda geçti.
Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik övgü dolu sözleri, Beyaz Saray’ın hatıra defterini imzalarken koltuğunu çekmesi ve sonrasında Beyaz Saray’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretiyle ilgili yayınladığı kısa klipte olduğu gibi birçok jest dikkat çekti.
Diplomaside Sembollerin Gücü
Bu fotoğraf karesi, kaçınılmaz şekilde Trump’ın Avrupalı liderleri karşısına alıp adeta ders verircesine verdiği görüntüyle karşılaştırıldı.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, diplomaside semboller muhakkak önemlidir. Özellikle protokolde kimin nereye, nasıl oturacağı asla tesadüfe bırakılmaz. Diplomaside müzakere ya da görüşme masasında oturma düzenini belirleyen esas unsur sahadaki güç dengesidir. Dolayısıyla bu oturuş düzenine bakarak sahadaki güç dengelerini ya da muhatapların birbirlerini nasıl algıladıklarını analiz etmek mümkündür.
Nitekim Trump’ın İslam dünyası liderleriyle yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yan yana oturması da, sembollerin diplomasi dilindeki önemini bir kez daha göstermiştir. Bu tür jestler, sadece protokol ayrıntısı değil, liderler arası konumlandırmanın ve karşılıklı algının da açık bir yansımasıdır.
Türkiye’nin Stratejik Otonomi Mücadelesi
Türkiye’nin Avrupalı liderlere kıyasla Trump açısından daha muteber bir noktada olmasının temelinde, son 15 yıldır dış politika ve güvenlik alanında stratejik otonomisini artırmak için verdiği büyük mücadele ve bu mücadeleden başarıyla çıkmış olması yatmaktadır.
Bu mücadelenin somut örneklerinden biri de enerji ve savunma alanında yaşandı. Türkiye 1950’li yıllardan bu yana bir nükleer enerji reaktörü kurmak istemesine rağmen defalarca engellemelerle karşılaştı. Sonunda Rusya ile anlaşarak Mersin Akkuyu’da nükleer santral inşaatını başlatmasıyla bu ambargo kırıldı. Bunun ardından ABD, yeni realiteyi kabul ederek Türkiye ile Modüler Nükleer Enerji Santralleri kurulması konusunda anlaşma yapmak durumunda kaldı.
Benzer şekilde, ABD uzun süre F-35 ve F-16 programlarında Türkiye’ye kısıtlama uyguladı. Ancak Türkiye’nin kendi savaş uçağı Kaan’ı envantere almaya hazırlanması ve Rusya gibi alternatiflere yönelmesi, Trump yönetimini F-35, F-16 ve hatta Patriot sistemleri konusundaki ambargoları kaldırmaya daha istekli hale getirdi. Dolayısıyla Türkiye’nin sahada verdiği mücadele ve ödediği bedeller, ABD ile ilişkilerinde dönüşümü beraberinde getirdi.
Avrupalı müttefiklerimiz ise içine düştükleri siyasi krizler, liderlik bunalımı, hantallık ve vizyonsuzluktan dolayı ABD’ye alternatif bir dış ve güvenlik politikası ortaya koyamadılar. Bu dönemde Türkiye ise bedeller ödeyerek ve büyük mücadeleler vererek ciddi bir kapasite geliştirdi.
Trump’ın Jestlerinin Anlamı
Dolayısıyla Trump’ın Türkiye’ye yaptığı jestler, Türkiye’ye bir şey bahşettiğini değil, sahadaki mevcut yeni dengeyi tanıdığını ve anladığını göstermektedir.
Özetle Trump’ın, Biden ve Obama dönemlerindeki Türkiye’ye yönelik takıntılı, ideolojik ve hasmane tutumu bırakarak bu yeni realiteye göre karşılıklı çıkarlar ekseninde ilişki geliştirmek istediğini görüyoruz, Trump’ın jestleri de bu çerçevede okunmalıdır.
Bu durum, iki ülkenin de ciddi çıkarları açısından önemlidir. Birçok anlaşmazlık noktasına rağmen Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginliğin azaltılması hem Türkiye’ye hem ABD’ye fayda sağlayacaktır.
Devletlerarası ilişkileri siyah-beyaz dost-düşman çerçevesinde değil, daha çok ulusal çıkarlar çerçevesinde oluşan gri bir resim olarak değerlendirmek gerekir. Ortak çıkarlar çerçevesinde iş birliği yapılırken, karşı karşıya gelinen konularda pozisyonlar korunur, sorunlar bazen sıcak çatışmaya dönüşür; rekabet noktalarında ise rekabet sürdürülür.
Devletlerarası ilişkileri bu çerçeveden okursak çok daha sağlıklı bir okuma yapmış oluruz, ve olan biteni anlamlandırabiliriz.
Yorumlar7