Trump Venezuela’ya müdahale edecek mi?

  • GİRİŞ16.11.2025 09:34
  • GÜNCELLEME16.11.2025 09:34

Trump ile Venezuela arasındaki gerilim her geçen gün yükseliyor ve tüm dünya Trump’ın Venezuela’da rejim değişikliğini hedefleyen bir girişimde bulunup bulunmayacağını merak ediyor.

Zira ABD, son haftalarda Venezuela çevresindeki askerî varlığını hızla artırdı. Bu süreçte “Operation Southern Spear” kapsamında uyuşturucu kaçakçılığını engellemek bahanesiyle 20’den fazla gemiye saldırılar düzenledi ve bu saldırılarda yaklaşık 80 kişi öldü.

Washington, uyuşturucu ve “narco-terör” söylemini öne çıkararak Venezuela üzerindeki baskıyı artırırken, Venezuela buna karşı geniş ölçekli kara-hava-deniz seferberliği ilan etti ve olası bir ABD müdahalesine hazırlandığını duyurdu.

ABD yönetimi için üç senaryo—hava/deniz operasyonlarının sürmesi, sınırlı kara saldırıları veya daha kapsamlı bir müdahale—masada duruyor; ancak Trump yönetimi henüz nihai adımı kamuoyuna açıklamış değil.

Trump’ın özellikle geçtiğimiz günlerde “Venezuela konusunda kararımı verdim” diyerek bir operasyona işaret etmesi, bu ihtimali çok daha ciddi bir hâle büründürdü.

Trump’ın Venezuela’ya yönelik adımlarının arkasında sözde uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele bahanesi yatıyor.

Buna rağmen asıl gerekçenin bu olmadığı ve uyuşturucu kaçakçılığı söyleminin Trump tarafından yalnızca kamuoyunu ikna etmek için kullanılan bir araç olduğu herkesin malumu.

Trump’ın Venezuela’da rejim değişikliğini hedefleyen politikasının arkasında biri yapısal diğeri konjektürel birkaç neden yatıyor.

Öncelikle, 1823 yılında ilan edilen Monroe Doktrini çerçevesinde ABD’nin Latin Amerika’yı kendi “arka bahçesi” olarak gördüğünü ve ABD dışındaki bir gücün bu bölgede etkili olmasına müsaade etmeyeceğini açıkça belirttiğini hatırlayalım.

Bu çerçevede ABD, Latin Amerika’da birçok ülkede açık veya örtülü şekilde rejim değişikliği hedefleyen darbeler ve operasyonlar yürüttü, cunta rejimlerini destekledi.

Bu bağlamda Venezuela’nın, ABD açısından Latin Amerika’da bir “çıbanbaşı”, bölgedeki Amerikan hegemonyasına doğrudan meydan okuyan bir aktör olarak görüldüğünü söyleyebiliriz.

Özellikle Çin’in Venezuela ve genel olarak Latin Amerika’da artan etkisi, ABD tarafından Monroe Doktrini’ne yönelik açık bir meydan okuma olarak değerlendiriliyor.

Bu çerçevede Trump’ın geniş dış politika stratejisi kapsamında yakın coğrafyasında ABD gücünü konsolide etmeyi, Çin’in etkisini azaltmayı ve Asya-Pasifik’te Pekin’i çevrelemeye yönelik bir politika izlediğini hatırlamamız gerekiyor.

Diğer taraftan ABD iç siyasetinde yaşanan Epstein skandalı kapsamında doğrudan Trump’ı töhmet altında bırakan haberler, Venezuela’ya yönelik olası bir ABD müdahalesini çok daha muhtemel hâle getiriyor.

Zira böyle bir skandalın yaratacağı siyasi yıkımdan kaçmak ve kamuoyunun dikkatini dış politikadaki bir krize yönlendirmek isteyebilecek Trump’ın, Venezuela’da üstü örtülü bir rejim değişikliğinden ziyade doğrudan askerî müdahale seçeneğini çok daha ciddi şekilde gündemine alabileceğini söyleyebiliriz.

 

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat