Blöf İttifakı
- GİRİŞ29.12.2025 08:41
- GÜNCELLEME29.12.2025 08:41
İsrail’in bugün yaşadığı korku askerî değil; jeopolitiktir.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’de artan Türkiye etkisi nedeniyle İsrail büyük bir korkuya kapıldı.
Zira Türkiye, İsrail’in bugüne kadar Orta Doğu’da karşı karşıya geldiği hiçbir aktöre benzemeyen bir aktör.
Derin ve köklü devlet geleneği, güçlü ordusu ve her geçen gün artan stratejik otonomisiyle Türkiye, bölgesel bir aktör olmanın ötesinde küresel etkiler üreten bir aktöre dönüşmüş durumda.
Bugüne kadar devlet geleneği olmayan, uluslararası sistem içerisinde parya muamelesi gören istikrarsız ülkelerle karşı karşıya gelen ve bütün bunlardan Batı’dan aldığı sınırsız destekle zaferle çıkan İsrail, ilk defa böyle bir aktörle karşı karşıya kalmış durumda.
Bu durum, İsrail’i büyük bir korkuya sevk etmiş görünüyor. Ancak bu korkuya bakarak Türkiye’nin doğrudan İsrail’i askerî olarak tehdit ettiği sonucunu çıkarmamak gerekir.
Aksine Türkiye, İsrail’i mevcut uluslararası meşru sınırlar içerisinde tanıyan bir devlettir. Bunun ötesinde ise Orta Doğu’da kalıcı bir barışın tesis edilmesi için iki devletli çözümü, 1967 sınırları içerisinde bir Filistin devletini destekleyen ve tanıyan bir ülkedir.
İsrail’in Asıl Korkusu: Güçlenen Türkiye
Fakat Türkiye’nin bizzat varlığı ve her geçen gün güçleniyor oluşu; sözde vaat edilmiş topraklar üzerinde bir “Büyük İsrail” projesini hayata geçirmek isteyen, Orta Doğu’daki istikrarsızlığı İsrail’in güvenliği açısından vazgeçilmez gören fanatik Siyonist aşırıcılar tarafından bir tehdit olarak algılanmaktadır.
Zira bu çevreler biliyorlar ki Türkiye bölgede olduğu müddetçe bu “Büyük İsrail” projesini hayata geçirmeleri mümkün değildir. Aksine Türkiye’nin her geçen gün güçlenmesi, İsrail’in yalnızca bölgedeki hareket alanını değil, Filistin’de sürdürdüğü işgal politikalarını da uzun vadede zayıflatacak bir etki üretmektedir.
Bu nedenle İsrail, reaksiyoner bir tavırla, sözde Türkiye’yi dengelemek için Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni yanına alarak sözde bir “Blöf İttifakı” kurmaya çalışmaktadır.
Bu sözde ittifak bir güvenlik ittifakı değil, Türkiye’ye karşı kurulmuş bir blöf ittifakıdır.
Bunun da ötesinde İsrail; Somali’den Sudan’a, Libya’dan Suriye’ye uzanan geniş bir coğrafyada Türkiye’yi dengelemek amacıyla bir dizi adım atmaktadır.
Rasyonel bir değerlendirme yapıldığında, İsrail’in kendi askerî kapasitesini katbekat aşan böylesine geniş bir coğrafyada, konvansiyonel yollarla Türkiye’yi dengelemesinin mümkün olmadığı ortadadır. Bu gerçeği bizzat İsrailli uzmanlar da kabul etmektedir.
Doğu Akdeniz’de Tekrarlanan Bir Senaryo
Özellikle Doğu Akdeniz’de İsrail’in kurmaya çalıştığı bu sözde ittifak aslında yeni bir girişim değildir. Zira Mavi Marmara krizi sonrasında İsrail; Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi aktörleri yanına alarak bir doğalgaz boru hattı projesi çerçevesinde bu ülkeleri Türkiye’ye karşı bir araya getirmeye çalışmıştı.
Yıllar süren müzakereler, fizibilite çalışmaları, toplantılar ve konferansların ardından dağ fare doğurdu ve bu sözde boru hattı projesi hayata geçirilemedi. Çünkü İsrail’in asıl amacı gerçekleşmesi imkânsız olan bu projeyi hayata geçirmekten ziyade Türkiye’ye bir mesaj vermekti.
Bugün gelinen noktada Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İsrail’in bu oyununun içine bir kez daha çekildikleri ve İsrail’in elinde Türkiye’ye karşı bir aparata dönüştükleri görülmektedir. Oysa bu iki aktörden beklenen; soykırımla suçlanan ve uluslararası alanda giderek yalnızlaşan bir İsrail’le böyle bir ittifak kurmak yerine, Türkiye ile masaya oturup sorunlarını rasyonel bir zeminde çözmeleri olurdu.
Ancak görünen o ki tarih tekerrürden ibaret. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bir süre İsrail’in bu sözde ittifakının birer figüranı olmaya devam edecek, ardından da kullanılıp kenara atılacaktır.
Zira tarih gösteriyor ki Türkiye’yi dengelemek için kurulan her yapay ittifak, sonunda Türkiye’nin değil, o ittifakın parçası olanların aleyhine işlemiştir.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol