“Efendi”
- GİRİŞ07.06.2013 09:38
- GÜNCELLEME08.06.2013 14:15
Herkes, bu Ülkenin her vatandaşının eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu kabul etmeli, sahip olduğu fikir ve inançlarını başkalarını "yaşam biçimi" olarak dayatmaktan vazgeçmeli, hesaplaşma kültürünü bir kenara bırakıp, özümsediği demokrasiden hukuk ve adalet kültürüne şeklen değil, esasta geçiş yapmalı, üretmeli ve her açıdan kendisini geliştirip, iç sorunlarını terk etmek suretiyle dışarı bakmalıdır.
"Gezi Parkı" adı altında meydana gelen olayları, bir toplumsal tepki, demokratik hukuk toplumunun bir gereği olarak değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, elbette bu tür eylemler, kimseye suç işleme hak ve yetkisi vermez. Ancak eleştiri ve hatta ağır tarzda eleştiri yapılabilir, hoşnutsuzluklar dile getirilebilir.
Kimse, düşünce açıklamalarından ve eleştirilerinden dolayı kınanmamalı, ötekileştirilmemeli, baskı altına alınmamalı ve suçlanmamalıdır. Bu tip davranışlarının yol açtığı zarar ve ters tepmesi, geçmişin tüm örnekleri ile gözümüzün önündedir.
Kimsenin kimseye "yaşam biçimi" dayatamayacağı ve halkın bilgi ve izni olmaksızın ortak değer, kültür ve tabiat varlıklarına dokunulamayacağı söylenebilir, ancak tepki dile getirilirken de, hem polis ve hem de etkinliğe katılanların başkalarının canına ve malına zarar vermeye yönelik eylemlerde bulunmamaları ve bu yönde alenen diğer insanları suç işlemeye tahrik ve teşvik etmemeleri gerekir. Aksi halde, sorumluluk doğacaktır. Benim için yasak olmayan, başkası için de yasak olmamalıdır. Bana yasak olan ise, elbette başkasına da yasak olmalıdır. Demokratik hukuk toplumunda sürdürülen insan hayatında prensip budur.
Bu tür ani gelişen eylemleri hemen bir suç örgütü çatısı altında değerlendirmek ve incelemek de doğru değildir. Suç örgütü, zamana yayılmış bir hiyerarşik yapılanma, bilinçli şekilde oluşturulan emir-komuta zincirine sahip, suç işleyen organize bir teşkilattır.
Gösterilen tepkiden ve yapılan eylemler ile internette veya meydanlarda söylenen ve yazılanlardan memnun olmasak dahi, ifade özgürlüğünün kapsamını genişlettiğimiz bu zamanda birbirimize ve söylenenlere tahammül etmek zorundayız.
Demokrasiyi sadece bir seçim ve oy verenler olarak görmemek, kamu otoritesinin halktan gelen tüm seslere kulak vermesi, haklı veya haksız olsunlar tepki gösterenleri de terk etmemesi ve onları kötüniyetli olanlara teslim etmemesi gerekir. Bununla birlikte, işlenen suçlar varsa da elbette gereğinin yapılması gerekir. Başka türlü de düzeni sağlamak, insanların hak ve hürriyetlerini korumak mümkün olamaz. Bunu yaparken de "hukuk devleti" ilkesi başta olmak üzere, hukukun evrensel ilke ve esaslarına bağlı kalmak gerekir. Ülkemizde, demokrasi adına parlamenter sistem ve hukuk devleti adına da kuvvetler ayrılığı korunmalıdır.
Kamu otoritesi, son günlerde Ülkemizde yaşanan meseleye sahip çıkmalı, insanları itidalli olmaya davet etmeli, seslerine kulak vermeli ve gerginliğin tırmanmaması için gerekli tüm çabayı sarf etmelidir. Kışkırtma var, amaç farklı diyerek tüm eylemleri ve katılanları aynı kefeye koymak hatalı olacak ve geçmişin yanlışlarına ve dayatmacılığına bu zamanda da düşülecektir. İnatlaşmaya ve karşılıklı yaşam biçimi dayatmak yerine, Ülke ve Millet olarak birlikte yaşamayı, tahammülü, ayrı seslere kulak vermeyi ve düşünce açıklamalarına saygı göstermek ve birbirimiz dinlemek zorundayız. Aksi halde, deyim yerinde ise düşmanın ekmeğine yağ sürmüş oluruz.
Herkes eşittir, kimse kimseden üstün değildir ve herkes; hukuka, demokrasiye, birbirinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermelidir. Yaşanan bir haftalık süreçte herkesin hataları olmuştur, haber toplayıp bunu objektif şekilde kamuoyuna sunma yükümlülüğü bulunan basın dahil herkes öz eleştiri yapmak suretiyle kendisine düşen payı anlamalı ve hatalarından dersler çıkarmalıdır.
Sonuç olarak, egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindir. Milleti oluşturan her birey bu Ülkenin efendisidir. Demokratik hukuk toplumunda kimsenin, bir diğerine dayatmada bulunup, nasıl düşünmesi ve nasıl hareket etmesi gerektiğini zorlama hak ve yetkisi bulunamaz.
Geçmişte Türk Milleti, bu sorunu fazlası ile yaşamış, acısını çekmiş, lisanına aktardığı kişi hak ve özgürlüklerini bir türlü tam manası ile hayata geçirememiş, özellikle de hukukun evrensel ilke ve esaslarını benimsemek konusunda isteksiz davranmıştır.
Gün bugündür. Toplumu oluşturan tüm efendilerin ortak bir akılda toplanıp, karar vermesinin vakti gelmiştir. Bu kararda, akıl, mantık, istikrar, sabır, sevgi ve özellikle de saygı olmalıdır. Birbirimizi incitmek, birbirimize cebir-şiddet uygulamak yerine, empati yapıp birbirimizi dinleme ve anlama kültürünü, yani diyalogu geliştirmeli ve birlikte yaşam sürdürmek zorunda olduğumuz bu Ülkeyi daha fazla nasıl güzelleştirebileceğimizin plan ve programını yapmalıyız. Bu vicdani sorumluluk, başta kamu otoritesini kullanan yürütme organı ve idari makamlar olmak üzere, toplumu oluşturan tüm bireylere aittir. Çünkü biz bir milletiz ve geleceğimizin kararmasına izin vermemeliyiz.
Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7
ersansen@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol