Tartışılan Plebisit ve Hukuk

  • GİRİŞ17.06.2013 09:05
  • GÜNCELLEME17.06.2013 09:05

Doğrudan doğruya demokrasilerde, her konuda doğrudan doğruya halkın iradesini öğrenmek ve bu amaçla da halkın oyuna başvurulur. Ancak temsili demokrasilerde, prensip olarak bu tercihi halkın temsilcileri işin özelliğine göre bazı durumda nitelikli ve bazı durumunda da basit oylama ile karara bağlar. Tümünde maksat, halkın mümkünse oybirliğini elde etmek, değilse de çoğunluğun görüş ve kararı ile ne yapılacağını belirlemektir. Elbette bu irade, hukuk devletlerinde hukuk kuralları çerçevesinde tespit edilir. Neyin oylanacağı, nasıl oylanacağı ve oylamada hangi yöntemin izleneceği, önceden hukukun evrensel ilke ve esaslarına göre belirlenir.

Türk Hukuku'nda, kanunların çıkarılması başta olmak üzere birçok alanda oylama usulüne başvurularak, toplum ve toplulukların ihtiyaç ve tercihlerini tespit yoluna gidilir. Temel usul, tüm toplum bakımından oylamanın parlamento tarafından yapılması olup, yalnızca Anayasa değişiklikleri konusunda ve bazı özellikli durumda, bunun yanında Cumhurbaşkanının seçiminde doğrudan doğruya halka gidilir, seçme hakkı olanların iradesine başvurulur, bu noktada halk vekilleri aracılığı ile değil, iradesini kendisi ortaya koyar, katılanların basit çoğunluğu halkın iradesinin anlaşılmasında yeterli kabul edilir.

Halk, vekillerini ve yerel yöneticileri belirlerken de seçime gider. Tüm bu oylama ve seçimlerde, oylamaya ve seçime katılımın mümkün olduğu kadar çok olması ve halkın iradesinin oylama ve seçim sonuçlarına yansıması hedeflenir. Hangi yönde oy ve tercih kullanacağını hususunda halkın etki ve baskı altında bırakılmaması, bu noktada kamu kaynaklarının kullanılmaması, sadece halka doğru ve tercihini yapabilmesine yardımcı olmaya yönelik bilgilerin verilmesi esastır.

Aynı şekilde topluluklar da tercihlerini, önceden yürürlüğe koyulan hukuk kuralları vasıtası ile kullanır. Demokrasinin temelinde, halkın ve toplulukların hür iradelerini kullanıp tercih ve seçimlerini yapabilmesi vardır.

Tercih; seçim, halk oylaması, referandum gibi yöntemlerle yapılacak oylamanın hukuk kurallarına uygun gerçekleşip gerçekleşmediğini denetleyecek bağımsız ve tarafsız kurullar eşliğinde belirlenir. Bunların arasında, plebisit denilen halkın eğilimini belirleme usulü bulunmamaktadır.

Plebisit, halkın tercihinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir oylama olsa da, teknik anlamda bir seçim veya Anayasa değişikliği ile ilgili yapılan halk oylaması/referandum değildir. Uluslararası Hukukta plebisit, bir ulusun veya halkın hangi devlete bağlanacağı veya bağımsız olup olmayacağı ile ilgili yapılan oylamadır. Plebisit, bir ülke, bölge veya yöre halkının tercihinin ne olduğunun tespiti amacıyla yapılan hazırlık, insanların tercihlerinin tespit edildiği metnin halk tarafından oylanması olarak da tanımlanabilir.

Uluslararası Hukukta, “İkiz Yasalar” adı ile bilinen Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar ile İktisadi Haklar Sözleşmelerinde "halkların kendi kaderlerini tayin hakkı" adı ile plebisitin kabul edildiği görülmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin karşı karşıya kaldığı terör ve ulusal güvenlik tehlikesi karşısında, “İkiz Yasalar” adı ile bilinen Birleşmiş Milletler Sözleşmelerinin tehlike arz ettiği, ileri aşamada Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü tehdit eden kalkışmalara hukuki dayanak olarak gösterilebileceğini de gözardı etmemek gerekir.

İç Hukukta, plebisit usulü kabul edilmemiş, kimisine göre demokratik, kimisine göre de gücü elinde bulunduranın istek ve uygulamalarına meşruiyet kazandırmak için başvurduğu "de facto" bir yöntem olarak adlandırılmaktadır. "Eğilim belirleme" olarak da bilinen plebisit usulünde, esas itibariyle bir zorunluluk ve hukuki gereklilik bulunmamakta, bu yolla belirlenen toplum veya topluluğu oluşturanların çoğunluk iradesi sadece eğilimi, yönünü ve bir anlamda tercihini göstermektedir. Bu tercih, oy kullananın tercihi mi, yoksa eğilim yolması yapmak isteyenin iradesi mi, bunu anlamak için izlenen eğilim belirlemenin sürecine ve eğilim belirlemeye katılanların hangi şartlarda oy kullandığına bakmak isabetli olacaktır.

Türk Hukuku'nda, yukarıda kısaca işaret ettiğimiz ve Ülke yararları bakımında her zaman tereddütle Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri, yani İkiz Yasalar dışında plebisit yöntemi kabul görmemiştir. Anayasa ve kanunlarımızda, Ülke çapında veya bölgesel ölçekte halkın eğilimin tespiti amacıyla seçim ve tercihe gidilmesini ve sonucunun da bağlayıcılığını öngören hukuki dayanak bulunmamaktadır. Bazı durumlarda, örneğin fakülte dekanının kim olacağı konusunda, merkezi idare yerine, fakültenin akademik kadrosunun iradesinin tespiti yoluna gidildiği, bunun da bağlayıcı olmadığı, ancak bazı durumda örneğin üniversite rektör adaylarının tespiti konusunda üniversitenin akademik kadrosuna kimi tercih ettiğinin sorulduğu, bu konuda oylama yapıldığı, fakat Yüksek Öğrenim Kurumu ve Cumhurbaşkanının aday listesi sıralaması ile bağlı olmadığı görülmektedir.

Kanaatimizce, demokrasilerde esas olan halkın iradesidir. Esas olarak bu irade, halkı oluşturan tüm bireylerin katılımı ve ortak tercihi ile belirlenmeli, mümkünse katılım doğrudan doğruya olmalı, seçim yapacak ve tercihini gösterecek olan insanların iradeleri kabulü mümkün olamayacak etki ve özellikle de baskı altına alınmamalıdır. Bu irade, temsili demokrasilerde kendisini vekil ve yerel yöneticilerin tayininde gösterir, bir de Anayasa ve Cumhurbaşkanı gibi özellik arz eden durumlarda, halkın seçtiği ve iradelerini temsil etmeye yetkili kıldığı temsilciler yerine doğrudan doğruya halkın iradesine başvurulur. Bunların arasında, "kuvvetler ayrılığı" ilkesi çerçevesinde yetkili olan erklerin tasarruflarına müdahale edilmesi bulunmamaktadır. Bir başka ifadeyle, hukukun devletinde tüm tasarruf ve eylemlerin hukuk kural ve kaidelerine uygun gerçekleşmesi gerekir. Hukuka ve yargı kararlarına rağmen, bir yerde yaşayan insanların veya tüm toplumun iradesi yoluyla hukuki açıdan yanlış olan yapılamaz veya yargı kararları ile emredilen aşılamaz. Bunun yegane istisnası, Anayasaya, hukukun evrensel ilke ve esasları ile uluslararası sözleşmelere uygun olarak çıkarılacak kanunlardır.

Türk Hukuku, milletvekilleri, yerel yöneticiler ve Cumhurbaşkanı ile Anayasa değişikliklerinin Meclis çoğunluğu bakımından özellik arz edenlerle ilgili doğrudan doğruya halka gidilip halkın seçim ve tercihinin belirlenmesi dışında, kamu otoritesi tarafından temsili demokrasi, “hukuk devleti” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri çerçevesinde kararların alınıp, eylem ve tasarrufların icrası usulünü benimsemiştir.

Temsili demokrasinin değil de, doğrudan doğruya demokrasinin uygulandığı durumda, halkın tüm karar, eylem ve tasarruflara bizzat katılımı gündeme gelecektir. Bu usul, tüm toplum için kabul edilebileceği gibi, bölgesel ve yerel düzeyde de uygulanabilir. Uygulanabilmesi için, elbette hukuki alt yapıya ihtiyaç vardır. Kalabalık toplumlarda pratiğe dönüşme ihtimali gözükmeyen halkın her konuda karar alıp tercihini belirlemesi yerine, temsili demokrasi ve “kuvvetler ayrılığı” ilkesine bağlı olarak yasama, yürütme-idare ve yargı erklerinin karar ve eylemleri kendisini gösterir. Elbette bunlar, Ülke, bölgesel veya yerel düzeyde halkın ihtiyaçlarına cevap vermeli, mümkün olduğu kadar halkın bilgi ve muvafakati alınmak suretiyle gerçekleştirilmelidir. Ancak yargı erki, halkın bilgi ve oluru ile hareket etmeyen, halkın adalet ihtiyacını hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında yürürlükte bulunan hukuk kuralları ile karşılayan bir kamu kudreti kullanıcısıdır.

Hukuki altyapı olmaksızın “plebisit” olarak adlandırılan oylama yöntemlerine başvurulması ve sonuçlarının bağlayıcı kabul edilmesi mümkün değildir. Anayasanın 6. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; hiç kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir kamu yetkisi kullanamayacağından, hukuki altyapısı olmayan bir oylamanın sonuçları da bağlayıcı olmayacaktır. Bu sebeple, öncelikle hukuki alt yapının kurulması şarttır.

Aksi halde, “temayül yoklaması”, “eğilim belirleme”, “nabız yoklama” adı ile anılacak plebisit yönteminin bağlayıcılığı olmayacaktır. Bu tarz bir uygulama, kamuoyu araştırmasından ya da kamuoyunun nabzının yoklanmasından ibaret kalır. Yasal dayanağı olmak kaydı ile bu tip oylamalar, insanlar aşırı etki ve baskı altına alınmadan, bu noktada kamu kudreti kullanılmadan, yani kamu otoritesi istediği sonuca ulaşmak için bilinçli yönlendirme ve oylamayı bir varlık veya meşruiyet dayanağı haline getirmeden gerçekleştirilmelidir.

Bu yöntemler “de facto” kullanılmak ve yasal dayanak olmaksızın meşru kabul edilmek suretiyle hukukun ve kuvvetler ayrılığının önüne geçilemeyeceği gibi, yapılacak bir tasarrufa veya eğilime hukuki meşruiyet kazandırmak adına bu yöntemin kullanılması doğru değildir. Halkın eğilimini gösterdiğinden bahisle, Anayasa ve yasal dayanaktan mahrum bir oylamanın sonuçlarına, “halkın iradesi” mülahazası ile meşruiyet temeli oluşturmaya çalışmak, yürüyen hukuk düzeninden sapılması anlamına gelir ki, keyfiliği, mevcut sisteme alternatif oluşturmayı ve bu yolla elde edilen sonuca da farklı anlamlar vermeyi beraberinde getirir.

Kanaatimizce; çevre, imar, enerji, yerel ihtiyaçlar ve halkın yaşamını doğrudan doğruya etkileyecek tasarruflar halkla paylaşılmalı, halkın yararına olduğundan bahisle bu konularla ilgili yetki kullanılmadan önce, ya halkın bilgi ve iradesine başvurulmalı veya hukuki alt yapısı hazırlanmak suretiyle bu tür karar ve tasarruflara ilişkin plebisit usulüne, karar ve tasarrufun etki alanına giren ve söz söylemesi gereken insanları kapsayacak şekilde başvurulmalıdır.

Konusu ne olursa olsun, gerçekleştirilecek her tasarruf ile ilgili plebisite gidilmesi ise doğru olmayacaktır. Çünkü yerel yönetimlerde halkın temsilcisi konumundaki belediye meclisleri, halkın kendisine verdiği yetkiyi ilgili mevzuat uyarınca kullanmak üzere görevlendirilmiştir. Bu nedenle plebisit, halkın menfaatlerini zedeleyen, hukuka aykırı bir karar ve tasarrufun hukuka uygun bir çerçeveye sokulmasının vasıtası olarak kullanılmamalıdır.

Plebisitlerde, insanlar tarafında önerinin nasıl getirileceği, bir metinde oluşturulan talebin kaç imza ile öneri halini alıp halkın oyuna sunulabileceği, kamu otoritesinin bu konuda etkin rol alıp almayacağı, bu noktada plebisitin anlamında yer alan insan ve halk unsurunun terk edilip edilmeyeceği (kamu otoritesine söz hakkının tanınıp tanınmayacağı, çünkü plebisitin özünde bu mümkün değildir), kimlerin oy kullanacağı, oylamada basit mi (katılanların yarısından fazlasının oyunun kabulü), yoksa nitelikli çoğunluk mu (oy kullanma hakkına sahip olan tüm insanların yarısından fazlasının veya katılanların nitelikli çoğunluğunun) aranacağı hususları, oylamanın ne şekilde ve hangi oy kullanıcısını kapsayacak şekilde yapılacağı ise ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda, Türk Hukuku'nda yazılı hukuk sisteminin tatbiki nedeniyle yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu ifade etmek isteriz. Kanaatimizce, bireylerin yaşamını doğrudan ilgilendiren konularla ilgili olarak gerçekleştirilecek tasarruflara ilişkin plebisite götürülecek öneride ve yapılacak oylama ile sonuçlarında bazı özelliklerin ve nitelikli çoğunluğun aranması isabetli olacaktır.

Yorumlar1

  • mermus 12 yıl önce Şikayet Et
    yav ne plebisiti ne referandumu. bunlar sandığı , halk iradesini görünce tabana kuvvet kaçacaklar. polis aslında gaz maz atmasın , hatta polise bile ihtiyaç yok taksimde her sokağın başına bi tane seçim sandığı koysunlar bunlar taksime adım atamaz. drakulanın sarımsaktan korktuğu gibi sandıktan korkuyolar.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat