Müebbet Hapis Cezalarında “Umut Hakkı”
- GİRİŞ12.07.2013 09:07
- GÜNCELLEME12.07.2013 14:07
Mahkeme ayrıca, müebbet hapis cezasının özellikle belirli bir süre geçtikten sonra (somut olayda bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi usulünün, gerek Avrupa ve gerekse Uluslararası Hukukta desteklenen bir fikir olduğunu belirtmiştir.
Uyuşmazlığa konu olayda, Adalet Bakanının müebbet hapis cezası ile cezalandırılan bir şahsı salıverebilmesine dair ulusal mevzuatın açık olmadığı ifade edilmiştir. Birleşik Krallık'da, müebbet hapis cezası ile cezalandırılan bir kişinin cezası, 25 yıl geçtikten sonra Adalet Bakanı tarafından re'sen değerlendirilmeye tabi tutulmakta idi. Ancak bu uygulama 2003 yılında kaldırılmış ve yerine de herhangi bir değerlendirme sistemi öngörülmemiştir. Mahkeme, bu koşullar altında başvuruculara verilen müebbet hapis cezasının değerlendirilmesine ilişkin herhangi bir hukuk kuralının bulunmamasını, Sözleşmenin 3. maddesine aykırı bulmuştur. Mahkeme, uzun süre hapis cezası çekenlerin durumlarının değerlendirilmemesini "umut hakkı" olarak da ifade edebileceğimiz "uslanma ve topluma dönebilme" hakkının ihlali saymıştır.
Ancak Mahkeme, ihlal kararını verirken başvurucuların derhal salıverilmesi şeklinde anlaşılabilecek bir karar vermediğini de vurgulamıştır. Başvurucuların salıverilmesi, cezaevinde daha uzun süre kalmalarını haklı kılacak meşru penolojik temellerin varlığı ve toplum için tehlike arz etmeye devam etmeleri gibi unsurların değerlendirmesi neticesinde belirlenebilir. Suçlunun cezalandırılması ve ardından topluma kazandırılması imkanı, hükümlü için tüm hayatını kapsayacak şekilde gözardı edilmemelidir. Bunun aksi, Modern Ceza Hukuku fonksiyonuna aykırıdır. Mahkemeye göre bu davada tartışma konusu, başvurucuların salıverilme koşulları olmayıp, infazın üzerinden uzun bir süre geçtiğinde cezaya devam edilip edilmeyeceğine dair değerlendirmenin mevcut olup olmadığıdır. Mahkeme, 25 yıl hapis cezası çeken bir mahkumun cezasını çekmeye devam edip etmeyeceği konusunda bir değerlendirme prosedürünün olmamasını yasal boşluk kabul etmiş ve bunu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin "İşkence yasağı" başlıklı 3. maddesinin ihlali olarak görmüştür.
Kanaatimizce doğru olan, suç ve ceza siyasetinin istikrarlı olması, süratli yapılacak yargılamalar yoluyla tutuklama gibi bir tedbire ihtiyaç olmaksızın suçu ve suçluyu tespit edip, verilen cezanın tam olarak infazı ile iyi hal ve hükümlünün salıverilmesinin değerlendirilmesi sisteminin sağlıklı oluşturulup uygulanmasıdır. Bunun dışında, sürekli yasa değişikliği ile suç ve ceza siyasetinde istikrarın bir kenara bırakılması, af veya benzeri müesseselerin tatbiki yoluyla Ceza Hukukuna olan inancın azalmasına ve suçların artmasına yol açacaktır.
Netice olarak; uzun süreli hapis cezalarının infazında kesintiye gidilmemesi gerektiği gibi, affın da olumlu olmadığını, ancak cezanın infazı sırasında önceden yasa ile belirlenen bir inceleme prosedürü yoluyla hükümlünün uslanıp uslanmadığının ve dolayısıyla kendisine toplum içine dönebilme şansının verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi isabetli olacaktır.
Biz bu Ülkede kaç mahkumu 25 yıl yatırabiliyoruz? Önce bu sorunun cevabını istatistikle bulmak gerekir. Kanunda çok ceza göstermek ve sanığa çok ceza vermek mesele değil, asıl mesele layıkı ile uygulayıp, mahkumu topluma kazandırabilmektir. Yazımda, esas itibariyle Türk Hukuku'na ve Ceza İnfaz Sistemine bir gönderme yapıp, kinayede bulunuyorum ve eleştiriyorum. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kararı ve yazım okunduğunda, bu düşünce kolaylıkla anlaşılabilir.
II. Belirtmeliyiz ki, hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ortadan kaldırılabilmesi mümkün değildir. İnfazın ortadan kalkabilmesi için, ya ceza çekilmeli veya Cumhurbaşkanının özel affı ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin af veya benzeri bir müesseseyi kanunlaştırması gerekir. Bunun dışında bir hükümlünün dışarı çıkabilmesinin şartı, en azından cezasının infazında iyi hal göstermek suretiyle Ceza İnfaz Kanunu'nda gösterilen süreyi cezaevinde geçirdiğinin tespitine bağlıdır.
Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile sadece ertelenmesi, yani infaza ara verilmesi mümkündür. Bunun da şartları son derece zordur. Kişinin iyileşmesi mümkün olamayacak bir hastalığa tutulması ve bu hastalık nedeniyle kendisini idare edememesi ve cezaevinde kalamaması gerekir. Bu tespitin, tam teşekküllü hastane ve adli tıp kurumu tarafından yapılması zorunludur. Aksi halde, hastalık nedeniyle hapis cezasının infazının iptali veya ertelenmesi imkan dışıdır. Cezaevinde hastalanan hükümlünün cezasının infazına, resmi sağlık birimlerinin mahkumlara ayrılan bölümlerinde devam edilir. Hastalık, hem akıl hastalığını ve hem de fiziki rahatsızlıkları kapsamına alır. Bu rahatsızlıklar sebebiyle, resmi sağlık birimlerinde geçirilen süre cezaevinde geçmiş sayılır.
Akıl hastalığı dışında kalan fiziki rahatsızlığı olan hükümlünün hapis cezasının infazı, hayatı için kesin bir tehlike teşkil ettiği Adli Tıp Kurumunca düzenlenen veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanan rapor üzerine geri bırakılır. Hapis cezasının hastalık sebebiyle ertelenmesi usulü, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu'nun 16. maddesinde düzenlenmiştir.
Tüm hapis cezaları yönünden, hükümlünün hastalığından dolayı infaz erteleme mümkündür. Çünkü 16. maddede bu konuda istisna öngörülmemiştir. 5275 sayılı Kanunun 25. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendi uyarınca, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olanların ceza infazlarının ertelenemeyeceği ileri sürülebilir. Ancak bu hüküm, uygulanacak sağlık tedbirlerinin ceza infaz kurumlarında yerine getirilmesi ile ilgili olup, hapis cezası infazının mahkumun hayatı için kesin tehlike teşkil etme hallerini kapsamayacaktır.
Kanunun 16. maddesi, cezası kesinleşen ve "hükümlü" sıfatını alanlar için uygulanabilir. Tutuklular yönünden ise, hastalık nedeniyle infaz erteleme değil (çünkü tutuklama bir ceza değildir), adli kontrol altında yargılanma mümkündür. Tutuklama ile adli kontrol aynı şartları taşıdığından, insan hayatı ve sağlığı açısından tutuklamanın ağır ve ölçüsüz olacağı veya olduğu durumlarda, mutlaka adli kontrolle yargılama usulü tercih edilmelidir.
ersansen@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol