Molotof, Pala, Zırh

  • GİRİŞ18.07.2013 09:26
  • GÜNCELLEME18.07.2013 09:26

Molotof kokteyli, cam şişeye az miktarda sülfürik asit ve benzin-parafin karışımının konularak hazırlanıp, fitille yakılan ilkel bir yangın bombasıdır. Günümüzde, sokak olaylarında ve terör eğilimli gösterilerde en çok kullanılan bomba türü olduğu, bunun sebebinin de diğer gelişmiş bomba türlerine göre tesir derecesinin az olması, kolay hazırlanması ve mevzuattan kaynaklanan sebeple molotof kokteyline daha müsamahalı davranılması olduğu düşünülmektedir. Çünkü molotof kokteylinin hazırlanmasında kullanılan malzeme, yasak kapsamında sayılan eşyadan değildir. Ayrıca, farklı malzeme bileşenlerinden hazırlanan molotof kokteylini açıkça yasaklayan bir düzenleme bulunmamaktadır.

Molotof kokteylinin, insan yaralanması, ölümü, mala zarar verme, toplum huzurunu bozma ve çevreyi rahatsız etme eylemlerinde “silah” niteliği taşıdığı tartışmasızdır. Yargıtay kararlarında, molotof kokteylinin patlayıcı madde olduğu, silah sayıldığı ve tehlikeli madde olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Ancak molotof kokteyli, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'da, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nda ve Türk Ceza Kanunu'nun silah ve tehlikeli maddelerle ilgili 6/1-f ve 174. maddelerinde açıkça düzenlenmemiştir. Bu sebeple, mahkemelerin farklı uygulamaları ile savcılık ve kolluk tarafından yapılan soruşturmalarda da bazı tereddütlü durumların ortaya çıktığını ifade etmek gerekir.

Ceza Hukukunda silah veya tehlikeli madde bizatihi yasak kapsamında görülüp, bulundurulması, üretimi, ithali-ihracı, taşınması, alımı-satımı veya nakli suç olarak sayılmışsa, “suçta ve cezada kanunilik” prensibi gereğince bu silah ya da tehlikeli maddenin zilyedi tarafından bir suçta kullanılmasa bile ya da kullandırılmasa bile yine ceza sorumluluğu doğacaktır. Bunun tipik örneği, 6136 sayılı Kanun ve TCK m.174'de sayılan fiillerdir. Failin eylemi bu maddelerden birisinin kapsamına girdiği takdirde, o silah veya tehlikeli madde bir suçta kullanılmasa bile ceza sorumluluğu gündeme gelecektir.

Molotof kokteylinin taşıdığı özellik gereği “yasak silah” olarak TCK m.6 ve “izinsiz tehlikeli madde” olarak da TCK m.174 kapsamında değerlendirilmesinde yeknesaklık sağlanamadığı görülmektedir.

Kanaatimizce, molotof kokteyli bir suçta kullanıldığında tipik bir silahtır. Molotof kokteylinin, TCK m.6 kapsamında yangın çıkarıcı özelliğinin yanında, yakıcı ve patlayıcı nitelik taşıdığı, saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer maddelerden olduğu ve TCK m.174 kapsamında da patlayıcı, yakıcı, yaralayıcı kimyasal maddelerden olduğu, fakat yetkili makamların iznine tabi maddelerden sayılamayacağı, bu sebeple bir silah olarak TCK m.6'ya dahil edilecekse bile, molotof kokteyli imal, ithal veya ihraç, nakil, muhafaza, alım-satım veya işleyenin TCK m.174'e uyan bir eyleminin olmayacağı, bunu “suçta ve cezada kanunilik” prensibi açısından kabul görmeyeceği, çünkü molotof kokteylinin yetkili makamlardan izin alınmasına bağlı kimyasal maddelerden olmadığı, ayrıca TCK m.174/1'de bulundurma veya kullanmanın da suç sayılmadığı görülmektedir.

Kaldı ki, TCK m.6 genel hükümlerden olup, ayrı bir suç ve ceza tanımlaması yapmamaktadır. TCK m.174/3'de önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul veya bulunduran ve hatta kullanandan bahsedilse dahi, bu hükmün 174/1'de sayılan maddeler için geçerli olacağını ve molotof kokteylini kapsamayacağını düşünmekteyiz.

Mevzuatta, molotof kokteylinin üretimini, bulundurulmasını, naklini veya kullanılmasını ayrıca suç sayan yasal bir düzenlemenin olmadığını görmekteyiz. Her ne kadar bazı ceza hükümlerinden yararlanılarak molotof kokteylinin, örneğin TCK m.174 kapsamında “tehlikeli madde” kabul edileceği ileri sürülse de, kıyasa varan bu yaklaşımın “suçta ve ceza kanunilik” prensibi tarafından reddedileceğini önemle ifade etmek isteriz.

Mevcut durumda molotof kokteyli, ancak bir başka suçta kullanıldığı takdirde suçun nitelikli hali olarak “silah” sayılacak, fakat kullanmayıp o an için elinde bulunduran veya muhafaza eden ya da molotof kokteyli yapmak için gerekli malzemeleri elde eden kişi, sırf bu fiili nedeniyle molotof kokteyli bulundurmak veya kullanmak ya da bu fiile teşebbüs etmek iddiası ile cezalandırılamayacaktır. Çünkü molotof kokteyli, hem 6136 sayılı Kanunda sayılmaması ve hem de TCK m.174'ün kapsamında yetkili makamların iznine tabi maddelerden olmaması, 174/1'de de kimyasal maddeyi bulundurma veya kullanmanın suç sayılmaması sebebiyle bizatihi bir suçun konusunu teşkil etmeyecektir.

Molotof kokteylinin, yangın çıkarıcı, yanıcı, patlayıcı veya yakıcı özelliklerini taşıyan kimyasal madde olması sebebiyle, bulundurulmasının veya kullanılmasının suç olarak düzenlenmemesini kabul etmek mümkün değildir.

05.07.2012 tarihi itibariyle yasalaşan Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın 55. maddesinde “Maddeyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun tanımlar başlıklı 6. maddesinde de değişiklik yapıldığı, bu değişiklikle, uygulamada molotof kokteyli gibi yangın çıkarıcı maddelerin silah sayılıp sayılmayacağı hususunda ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı” ve 64. maddesinde ise, TCK m.174/1 hükmüne, “yakıcı” ibaresinden sonra gelmek üzere “yangın çıkarıcı” ibaresi eklendiği belirtilmişse de, her iki maddenin gerekçelerinden molotof kokteylini kapsamına alması amacıyla öngörülen Tasarının bu maddeleri Meclis Alt Komisyonundan geçememiş, Adalet Komisyonu ve sonrasında Genel Kurulun gündemine getirilmemiş ve kanunlaşmamıştır. Umarım madde, çözüm sürecine kurban edilmemiştir.

Oysa Tasarının 64. maddesinin gerekçesinde net bir şekilde; “Her ne kadar Yargıtay içtihatlarında molotof kokteylinin patlayıcı madde olduğu ve 174. madde kapsamında tehlike madde olarak değerlenmesi gerektiği hususu istikrar kazanmışsa da mahkemelerin farklı uygulamaları ve kolluk tarafından yapılan işlemlerde bu konuda bazı tereddütlerin olduğu görülmektedir. Uygulamada yaşanan bu tereddütlerin giderilmesi amacıyla, Kanunun 6. maddesinde yapılan değişikliklere paralel olarak, molotof kokteyli gibi yangın çıkarıcı maddelerin 174. madde kapsamında olduğu hususuna açıklık getirilmiştir.”  gerekçesine yer verildiği görülmektedir. Madde kabul görmemiştir.

Kanaatimizce, bu madde kabul görse de sorun çözülemeyecektir. Mesele, molotof kokteylinin TCK m.174 kapsamına dahil edilip edilmemesi değil, 174'de tehlikeli maddeyi bulundurma veya kullanmanın suç sayılmaması, TCK m.6 da genel hüküm olması itibariyle sorunu çözemeyeceğinden, molotof kokteylini kapsayan bir düzenlemenin 6136 sayılı Kanunda yapılmamasından veya TCK m.174'ün eksikliğinin giderilmemesinden kaynaklanmaktadır. Molotof kokteyli bulundurmayı tek başına suç sayıp saymamak, elbette suç ve ceza siyaseti, Ceza Hukukunun fonksiyonu ve amacı ile yakından ilgilidir. Ancak görünen o ki, kamu huzuru ile kişinin can ve mal güvenliği açısından tehdit, tehlike oluşturan ve zarar verme ihtimali bulunan molotof kokteylinin açıkça yasak kapsamına alınması, aksi halde “suçta ve cezada kanunilik” prensibi sorunu ile karşı karşıya kalınacağı tartışmasızdır.

Önerimiz:

6136 sayılı Kanunun 4. maddesine göre, Ülke içinde kama, hançer, saldırma, şişli baston, sustalı çakı, pala, kılıç, kasatura, süngü, sivri uçlu ve oluklu bıçaklar, topuz, topuzlu kamçı, boğma teli veya zinciri, muşta ile salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere özel nitelikteki benzeri aletlerin yapımı yasaktır”. Kasaplık mesleğinin icrasında kullanılan satır, zırh gibi aletler ile bıçakların bu yasak kapsamında olmadığını ifade etmek isteriz.

Halk arasında korku ve paniğe yol açması pek muhtemel olan yangın çıkarıcı maddeler ile 6136 sayılı Kanunun 4. maddesinde sayılmayan zırh, satır, ekmek bıçağı gibi kesici delici aletler, tiner ve kezzap gibi kişilerin vücuduna etki ettiği takdirde vücutlarına ağır zarar verici maddelerin, kullanıldığı veya kullanımına tahsis edilen yerler dışında kişilerin can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürme veya zarar verme ihtimali oluşturabilecek şekilde bulundurulması, taşınması veya gösterilmesi halleri suç olarak düzenlenmelidir. Bununla birlikte, yukarıda saydığımız maddelerin kişinin çantasında, poşetinde yer alması veya bu maddelerin, başkasını panik ve korkuya sevk etmeyecek veya tehdit içermeyecek şekilde bulundurulması halinde, bu eylem suç olarak tanımlanmamalı ve ceza sorumluluğu alanı genişletilmemelidir.

15.07.2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde, 6136 sayılı Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli tarzdaki bu bıçakların, sanat veya mesleğin icra edildiği mekanların dışında, özellikle kamu açık yerlerde taşınması, amacı dışında kullanılması yasaktır.” hükmünün eklenmesi gereğine işaret edilmiş, gerekçe olarak da; 15 Temmuz 1953 tarihinde yürürlüğe giren 6136 sayılı Kanunun günümüz koşullarında ortaya çıkan kimi sorunları karşılamakta yetersiz kaldığı, 6136 sayılı Kanunun 4. maddesinde sayılan aletlerin yapımı yasaklanmakla birlikte, bu aletlerin bir sanat veya mesleğin icrası için kullanılması halinde yapımına İçişleri Bakanlığı'nın Yönetmeliği ile izin verildiği ve Kanunun 5/1. maddesiyle yurda sokulması ve yapımı yasaklanan bıçak ve aletlerin satılması, satın alınması, taşınması ve bulundurulması yasaklanmasına karşın, 5/2. maddesinde ise “bir sanat veya mesleğin icrası için kullanılması” için izin verilen bıçakların, yasak dışında tutulduğu hususları gösterilmiştir.

Teklife genel olarak katıldığımızı ifade etmek isteriz. Ancak Teklif kapsamına giren eşyanın kamuya açık yerlerde, kapalı veya tehdit oluşturmayacak şekilde, yani görünmeyecek şekilde taşınması veya bulundurulmasının suç sayılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü Teklifte, taşınmasının yasaklanması ve suç sayılması gerektiği ifade edildiğine göre bu taşımanın, kamu güvenliğini, huzurunu veya kişi hak ve hürriyetlerini tehdit etmeye elverişli ve yönelik olması gerekir.

Kamu düzenini sağlamak polisin ve diğer kanun uygulayıcılarının temel görevi olmakla birlikte, kanun koyucu da bireylerin huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için gerekli düzenlemelere yer vermelidir; zira bireylerin ceza sorumluluğunda esas olan “suçta ve cezada kanunilik” prensibidir.

6136 sayılı Kanuna veya Türk Ceza Kanunu'na ya da en azından Kabahatler Kanunu'na, halk arasında korku ve paniğe yol açacak nitelikte eşyanın gereği dışında kullanılması ve bulundurulması hali suç veya kabahat olarak eklenmeli, bu vesile ile bireylerin huzur ve sükununu bozacak, onları korku ve paniğe sevk edecek eylemlerin baştan önüne geçilmelidir.

Ersan Şen
ersansen@hotmail.com

Yorumlar1

  • yusuf sanli 12 yıl önce Şikayet Et
    En azindan. En azindan elinde bulundurdugu sirada 2 yil yaktigi sirada 6 yil attigi sirada 24 yil hapis olsun bakin molotof diye bir sey kaliyormu
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat