Geriye Dönüş mü? (1)

  • GİRİŞ02.09.2013 08:50
  • GÜNCELLEME02.09.2013 08:50

1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nu değiştiren bu Kanunla; soruşturma aşamasının hemen başında ve dava aşamalarında, şüpheli ve sanığa haklarının bildirilmesini, soruşturmanın başından sonuna kadar şüpheli ve sanığın avukatın yardımından yararlanmasını, haksız yakalama ve gözaltına itiraz edilebilmesini, susma haklarını tanıyan, işkence ve kötü muamele yasağını, bir tedbir olan tutuklamanın keyfi uygulanmasının önüne geçilmesini ve en önemlisi de hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılması yasağını öngören net düzenlemelere gidildi.

Bununla da yetinilmemeli, itham sistemini benimseyen bir hukuk devleti, gerek kural ve gerekse uygulamada ortaya çıkan tüm yanlışları düzeltmeli ve bunun için sürekli ileri adımlar atmalı idi. Hukuk devleti, suç işlediği iddia edilen bireyi hukuka uygun yol ve yöntemlerle yargılamalı, dürüst, eşit, adaletli ve süratli yargılamalı, bu şekilde maddi hakikate ve adalete ulaşıp, düzeni korumalı idi. Yapılanlar doğru idi.

Kişi hak ve hürriyetlerinin esas olduğu toplumlarda suça ve suç işleyene göz yumulmamalı idi. Ancak bunu da doğru yapmak, polis devleti anlayışını terk edip, hukuk devletini ön plana çıkarmak ve bireyin masumiyet/suçsuzluk karinesine sahip olduğunu bilip, hukuka uygun hareket etmek gerekmekte idi. Çünkü hukuk devleti ne keyfi yetki tanır, ne yetkisi olmayanın yetki kullanıma izin verir, ne de korku ve baskının kol gezdiği ceberut devlet yöntemlerine izin verebilirdi.

Atılan bu olumlu adımlar; 2001, 2004 ve 2010 Anayasa değişiklerine de yansıdı. Örneğin Anayasa m.38/6'ya göre, “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez”.

Yeterli mi idi? Elbette hayır, fakat kural ve uygulama yanlış ve eksiklerini gidermek için atılan her olumlu adım, bir kazanç olarak görülmeli idi. Başka çare de olamazdı, çünkü her hatayı hemen giderebilmek, yanlış alışkanlıklardan hemen vazgeçebilmek, kamu otoritesinin vazgeçmesini beklemek hayaldi. Hukukun devleti yolu engellerle dolu, taşlı ve zorlu idi. Bununla birlikte; Modern Hukuk yolunda ilerlemek, demokratik hukuk devleti anlayışını hazmetmek, ifade hürriyeti başta olmak üzere, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile özel hayat hakkını, haberleşme hakkını, hem kural ve hem de uygulamada iyileştirmek, hukuk güvenliği hakkını eşit olarak yayıp, elde edilen kazanımları da koruyup değiştirmemek ve geriye dönüş yapmamak, vazgeçilemez temel hedef olmalı idi.

Demokratik hukuk devletinin önemli bir özelliği de, kişi hak ve hürriyetlerine sağlanan güvencelerin devamlılığı, yani istikrarlı olması ve değişmezliğidir. Bireyi, kamu otoritesi ve güçlünün karşısında koruyan temel unsur, hukukun evrensel ilke ve esaslarına tam bağlılıktır.

Şimdilerde, 1992 yılında başlayan, 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu'na yansıyan ve yargı paketleri ile devam eden olumlu ilerlemelerden, anlık tepki ve refleksler ile “hukuk devleti” ilkesinden tavizler verilebileceğine dair işaretleri görmekteyiz. Oysa 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu'nun bir sistemi ve bugüne kadar kabul edilen yargı paketlerinin de amaçları vardı.

Prof. Dr. Ersan Şen
ersansen@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat