Baroların Görev Sınırı ve Siyaset
- GİRİŞ07.09.2013 11:35
- GÜNCELLEME07.09.2013 11:35
Bu sebeple, Türkiye'de Barolar Birliği veya baroların, hukuk devleti, dürüst yargılanma hakkı ve hukuk reformları karşısında doğru yerde durup durmadığını belirlemek için, avukatlık mesleğinin tanımına, amaç ve fonksiyonlarına, bunun yanında da avukatlardan oluşan baro ve baroların teşkil ettiği Barolar Birliği'nin yine amaç ve fonksiyonlarına bakmak gerekir.
Avukat, yargının kurucu unsurlarından oluşan savunmayı serbestçe temsil eder. Baro; Avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını ve hukukun üstünlüğünü, insan haklarını korumak ve savunmak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkeleri ile sürdüren kamu kurumu niteliğini haiz meslek kuruluşudur. Baro, bu kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamaz. Barolar Birliği ise; bütün baroların katılımı ile oluşan, tüzel kişiliğe sahip kamu kurum niteliğindeki meslek kuruluşu olarak, kendisine kanunla tanınan yetkileri kullanır. Bu yetkilerin neler olduğu, Avukatlık Kanunu'nun 110. maddesinde sıralanmıştır.
Avukatın, baroların ve Barolar Birliğinin varlık nedeni, elbette hak, savunma, adalet ve insanın korunmasıdır. Bu varlık nedeninden hareketle, Türk Hukuku'nun her yönü ile gelişmesi, hukukun evrensel ilke ve esaslarını esas alıp, gerek kuralın koyulmasında ve gerekse uygulanmasında en isabetli olana, dürüstlüğe ve eşitliğe ulaşmaya çalışmak gerekir. Bu hedefler, avukatın ve meslek kuruluşları olarak barolar ile Barolar Birliğinin durması gereken yerlerdir. Bu yerlerde durmak ve hedefe en iyi şekilde ulaşmak konusunda, “kuvvetler ayrılığı” prensibine uygun olarak, baroların ve Barolar Birliğinin etkin çalışmalar yapması gerektiği, bu çalışmaların bilimsel faaliyetler dahil olmak üzere her türlü işbirliğini kapsaması gerektiği ve insan hak ve hürriyetlerinin korunması konusunda öneri, itiraz, talep, teklif ve desteğini göstermesinin isabetli olacağı tartışmasızdır. Bu çalışmalarla ilgili yeterliliğin sınırı bulunmamaktadır. Amaç; hukuk, adalet, eşitlik ve düzende en iyiye ulaşmak olduğundan, barolar ve Barolar Birliği de Türk Hukuku'nun kural ve uygulamada aksayan yönlerinin bir an evvel düzeltilebilmesi için üzerlerine düşen çalışmaları yapmalı ve sorumlulukları da yerine getirmelidir.
Baroların veya Barolar Birliğinin siyasi faaliyet yapmaması gerektiği, ancak Ülkenin hukuk düzeni ile ilgili aksayan yönleri dile getirmesinin de bir ideolojinin veya siyasi faaliyetin yansıması olarak algılanamayacağı ortadadır. Barolar veya Barolar Birliği, kuvvetler ayrılığını temsil edenlerin faaliyetleri ile ilgili eleştirilerini, elbette hukukun evrensel ilke ve esaslarını dikkate almak suretiyle yapmalı, bunun dışında sırf siyasi görüş, inanç ve önyargıyla hareket etmemeli, çalışma, açıklama, itiraz, tespit ve taleplerinde, herkese eşit mesafede durup, kim olursa olsun tüm insanların hak ve hürriyetlerini savunmalı ve haksızlığa da karşı durmalıdır. Bu karşı duruş, kimi zaman kuvvetler ayrılığını temsil edenlerin aleyhine olabileceği gibi, lehine de olabilir. Önemli olan, meseleyi şahsileştirmemek, bir görüşe ve ideolojiye bağlı olarak düşünce ve eleştirileri dile getirmemek, hukuku ve adaleti savunmaktır. Bunlar tarafsız ve demokratik bir şekilde ortaya koyulduğunda, kendisini hiçbir güce teslim etmeyen, siyasi bir gücün etkisiyle hareket etmeyen ve bağlamayan barolar ve Barolar Birliğinin, “hukuk devleti” ilkesine aykırı hareket ettiği de söylenemeyecektir.
Avukat olmak için sınav sistemine geçilmelidir. Hukukçuluk mesleğinin kalitesinin artırılması ile ilgili çalışmalar yapılmalı, staj eğitiminin ve öncesinde de özellikle lisans aşamasında hukuk öğreniminin iyileştirilmesi yoluna gidilmelidir. Baroların ve Barolar Birliğinin bir meslek kuruluşu olarak bağımsızlığı mutlaka korunmalı, avukatların yargının ayrılmaz bir parçası olduğu, yargı mensubu olduğu, hakim ve savcıların sahip olduğu teminatlarla donatılması gerektiği gözardı edilmemelidir. Avukatların maddi ve manevi haklarının iyileştirilmesinin zorunlu olduğu, ofis açma, iş, sağlık ve meslek güvencelerini koruyup geliştiren, sosyal hakları gözeten hukuk kurallarına ihtiyaç olduğu bir gerçektir.
Yargının ve savunmanın ayrılmaz bir parçası olan “avukat” kavramı, normlar hiyerarşisinin tepesinde olan ve bir ülkenin sistemi ile kişi hak ve hürriyetlerinin genel çerçevesini çizecek Anayasada mutlaka yer almalıdır. Bu kapsamda öncelikle, Yeni Anayasanın “Yargı yetkisi” başlıklı kısmına aşağıdaki hükümlerin koyulmasının elzem olduğunu ifade etmek isterim:
“Yargı yetkisi, Türk Milleti adına yargı birliği ilkesine uygun şekilde bağımsız ve tarafsız mahkemeler ve hakimler ile Cumhuriyet savcıları ve avukatlarca kullanılır.
Herkes, iddia ve savunmalarının her aşamasında ve herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın avukat yardımından faydalanma hakkına sahiptir. Avukatlık mesleği, görev, hak, yetki ve sorumlulukları ile baroların kuruluş ve teşkilatlanmaları; yargı bağımsızlığı esas alınarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte ikisinin çıkaracağı kanunla düzenlenir.
Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi; yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere, hakimlere, Cumhuriyet savcılarına ve avukatlara emir ve talimat veremez, emir ve talimat içeren herhangi bir tasarruf icra edemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz”.
Prof. Dr. Ersan Şen
ersansen@hotmail.com
Yorumlar2