Mobese ve Kamera Sistemi ile İzleme
- GİRİŞ24.01.2016 09:32
- GÜNCELLEME25.01.2016 08:12
İşyerlerinin içine ve dış kısımlarına, cadde ve sokaklarda güvenliğin sağlanması ve korunması maksadıyla konulan kamera sistemleri vasıtasıyla yapılan görüntü kayıtları, özel hayatın gizliliğinin ihlali olarak kabul edilmemelidir[1]. Bu tür kamera sistemlerinin amacı, bireylerin özel hayat faaliyetlerine ilişkin görüntüleri takip etmek ve/veya kaydetmek değil, işyerlerinde ve toplumun ortak kullandığı alanlarda güvenliğin sağlanması ve korunmasına yardımcı olmak (asıl amaç), ayrıca hukuka aykırılıkların tespiti ve failleri ile delillerinin elde edilmesini sağlamaktır (yan amaç).
Belirtmeliyiz ki, bu tür kamera sistemleri sırf suç delili tespiti elde etmek maksadıyla koyulamaz. Bu yönde bir faaliyet sözkonusu olacaksa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 140. maddesine uyulması gerekeceğini, aksi halde yapılan faaliyetin hukuka aykırılığının ön plana çıkacağını, hatta suç teşkil edebileceğini (TCK m.134, m.257, m.281, m.283, m.286) ve elde edilen delillerin de hukuka aykırı olması nedeniyle yargılamada kullanılamayacağını belirtmek isteriz (1982 Anayasası m.38/6 – Ceza Muhakemesi Kanunu m. 206/2,a ve m.217/2).
İşyeri ve kamuya açık alanlara kurulacak kamera sistemlerinin amacının ne olduğu önem taşımaktadır. İşyerlerinde kişiye özel bölümlere kamera kayıt sisteminin izinsiz koyulması ve kayıt yapılması, sırf delil elde etmek için adli amaçlı kamera kayıt sisteminin kurulması, güvenlik amaçlı kamera kayıtlarından elde edilen görüntülerin başka maksatlar için kullanılmasında isabet olmayacağı gibi, hukuka uygunluk da bulunmayacak ve bu tür fiiller yukarıda madde numaralarını verdiğimiz suç tanımlarına girebilecektir[2].
Önleyici ve düzeni koruyucu kolluk faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirilecek izleme ve görüntü tespit sisteminde, kişiler arasında geçen aleni olmayan[3] konuşmaların dinlenmesi ve/veya kayda alınması usulü tatbik edilmemelidir. Konuşmaların yapıldığı yerin kamuya açık olup olmadığına bakılmaksızın, bireyler arasında yapılan konuşmaların tespiti hukuka uygun değildir. Birey rıza göstermedikçe veya önceden bulunduğu yerdeki konuşmaların tespit edildiğine dair zımni muvafakatini almaya yönelik bir uyarı yapılıp, kabulü alınmadıkça veya kişiler arasındaki konuşmalar aleni olmadıkça veya başka bir hukuka uygunluk sebebi bulunmadığı sürece[4], ses tespit fiilleri ve sonuçları hukuka aykırı olacağı gibi, fiilin de “Kişiler arasında konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı TCK m.133 çerçevesinde suç teşkil edeceğini ifade etmek isteriz.
İnsan onuruna ve kişilik haklarına aykırı şekilde gizli veya açık şekilde kamera ile işyerlerinde çalışanların gözetlenmesi ve denetimi hukuka aykırıdır. Ancak güvenlik amacıyla, işyerinin özel olmayan bölümlerinin izlenmesi mümkün olabilir. Güvenlik gerekçesini ve kamu yararını aşıp, çalışanları ve herhangi bir nedenle işyerine gelip gidenleri huzursuz edebilecek, özel hayatlarını ihlal edebilecek ve kişilerin kendilerini muhtemel suçlu hissetmelerine neden olabilecek görüntü ve/veya ses kaydının yapılamayacağını düşünmekteyiz. Bu noktada, güvenlik ve kişi özgürlüğü arasındaki hassas dengenin gözetilmesi gerekir. Dünyada da, güvenlik amacından hareketle kişi hak ve hürriyetlerine yönelik sınırlamaların getirilmeye çalışıldığını, özellikle teknik araçlarla izleme ve iletişimin denetlenmesi konularında eskiye nazaran artışın olduğunu, bu artışta teknolojik gelişmelerin önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Ancak hiçbir gerekçe, özel hayat hakkı ve muhaberat hürriyetine yapılacak keyfi, sınırsız, amacı aşan müdahaleleri haklı kılmayacaktır.
Güvenlik gerekçesi bahanesiyle, ortada böyle bir durum olmadığı halde sırf gözetlemek, muhtemel suçlar ile şüphelilerini yakalamak ve delilleri toplamak isteğine dayalı kamera kayıt sisteminin hukuka uygun olmayacağını belirtmek isteriz.
Nezarethane, tutukevi ve cezaevlerine kamera sistemi; esas itibariyle genel ve özel güvenlik gerekçesinden hareketle koyulurlar, ancak çekim yaptıkları sırada meydana gelen tüm olayları, dolayısıyla hukuka aykırılıkları tespit ve kayıt altına aldıklarından, bu belgelerin delil olarak kullanılmasında sakınca yoktur. Güvenlik amacıyla koyulan kameralar, aynı zamanda bir takım tesadüfî hukuka aykırılıkları tespit ettiğinde sorun olamayacaktır.
Çalışanların; çalıştıkları yerlerde, odalarda, oturdukları masalarda, dinlenme ve kendilerine tahsis edilen alanlarda özel hayatları vardır. Çalışma alanlarına koyulan kameralar yoluyla, gerek çalışanların ve gerekse o yerde bulunanların özgürce hareket edebilme imkanları kısıtlanmış olacaktır. Haklar dengesinde kişiye; muhtemel suçlu gözü ile bakılamayacağı gibi, suçun işlenmesini önlemek hedefiyle bireyin kişilik haklarına hoyratça müdahale de edilemez. Kapalı mahallerde arama yapabilmek için hakim kararının gerekli olduğu gözönüne alındığında, kamera kayıt sistemlerinin suçu önlemek, suçun ve failin tespitinde kullanılmak amacı tartışmalı hale gelecektir. Neticede; bir kişinin üstü ve eşyası fiilen aranmamış olsa da, teknik aygıtlar yoluyla kişinin gözetlenip denetlenmesi ve hatta aranabilmesi gündeme gelmektedir.
Kamu yararı gerekçesiyle, özellikle çalışanları küçük düşürecek muamelelere, bu kapsamda gizli kamera kayıt sistemine izin verilmemeli, açık çekim yapan kameralarla da kişinin mahremiyeti zedelenmemelidir. Kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet yürütenlerin çalışma mahallerinin kamera ile izlenmesi uygulaması, kötü muamele, görevi kötüye kullanma, rüşvet ve irtikap suçlarının işlenmesinin önlenmesi ve bu konudaki iddiaların takip ve tespiti amacıyla kullanılmaktadır. Hizmetin niteliği itibariyle zorunlu güvenlik uygulaması ihtiyacı ile somut kamu yararı gerçekleştirme amacıyla, insan onuruna ve kişilik haklarına aykırı şekilde kamu görevlilerinin tüm faaliyetlerinin izlenmesine imkan tanıyan uygulamalarda isabet olmadığını ifade etmek isteriz.
Mobese olarak bilinen trafiğin denetlenmesi ve genel asayişin korunması amacıyla cadde ve sokaklara yerleştirilen önleme amaçlı izleme ve denetleme sistemini, belirli bir olaya, şüpheli veya sanığa yönelik CMK m.140’da öngörülen tedbir ile aynı görmemek gerekir. Mobese, herhangi bir suça, şüpheli veya sanığa karşı kurulan bir düzenek olmayıp, kamu düzeninin sağlanması ve korunmasına yönelik çok amaçlı denetleme sistemi olup, adli maksatlı olarak kurulmamıştır. Elbette adli soruşturma ve kovuşturmalar sırasında da gerektiğinde Mobese kayıtlarından yararlanılmaktadır.
Mobese sisteminde bir hukuka aykırılık, kişinin özel hayatına haksız yapılmış tecavüz olduğunu peşinen söylemek isabetli olmayacaktır. Kanaatimizce bu kayıtlar, kamuya açık yerlerde de olsa bireylerin özel konuşmalarına müdahale ve bireyin kamu düzenini ilgilendirmeyen davranışlarının kayda alınıp kullanılması amaçlarına hizmet etmedikçe hukuka uygun sayılmalıdır. Bir başka ifadeyle, Mobese kamera ve kayıtları amacına uygun kullanılmalı, bu sistem teknik takip ve kayıt yöntemi olarak algılanmamalıdır.
Aynı düşünce, işyerlerine denetim ve düzenin korunması, dış ve iç güvenliğinin sağlanması ve takibi amacıyla yerleştirilen kamera kayıt sistemleri için de geçerlidir. Bu noktada kameraların, işyerinin soyunma kabinleri, asansör, tuvalet ve özel kullanıma tahsis edilmiş yerlerine yerleştirilmesinin ve bundan başka bireylerin özel konuşmalarının kayıt altına alınmasının kabul edilemeyeceğini ifade etmek isteriz. Kamera izleme ve kayıt sistemi bulunan işyerlerinde, herkesin görebileceği bölümlere “işyerinde kamera izleme ve kayıt sistemi vardır” gibi uyarı levhalarının asılmasının da isabetli olacağını belirtmeliyiz. Aynı usul, kamuya açık alanlarda kullanılan Mobese kayıt cihazları bakımından da uygulanmalıdır. Bir başka ifadeyle, herkes tarafından görülebilir ve anlaşılabilir şekilde Mobese kameralarının bulunduğu yer ve civarına ikaz yazı ve işaretlerinin asılması isabetli olacaktır.
[1] İstanbul ilinde, “Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu” kısa adı ile “MOBESE”, yani kent bilgi ve güvenlik sistemi devreye sokulmuştur. İdari kolluk tarafından MOBESE, önleyici kolluk faaliyeti çerçevesinde huzur ve güven ortamını korumak, sağlamak, kamu düzenini bozmaya yönelik faaliyetlerin önüne geçmek, daha tehlike aşamasında olup da, zarar verme ihtimali bulunan fiillerin icrasını durdurmak, bu sistemin kullanıldığı alanlarda hukuk kurallarını ihlal eden ve kamu düzenini bozmaya yönelik davranışlara yönelenleri veya icra edenleri tespit edip, delilleri ile birlikte yakalamak ve/veya bu kişi ve hukuka aykırı eylemler hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.
[2] Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt: I (m. 1-140), Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, s.598-599.
[3] TCK m.133’ün gerekçesine göre, “Bir arada bulunan kişiler arasında yapılan konuşmanın aleni olmayan konuşma olarak kabulü için konuşmanın yapıldığı yerin önemi yoktur. Bu bakımdan, örneğin bir parkta iki kişi arasında geçen konuşmanın başkaları tarafından ancak özel gayret gösterilerek duyulabilecek olması halinde, aleni olmayan konuşma sözkonusudur. Keza, örneğin bir evde sınırlı sayıda kişiler arasında yapılan konuşma, aleni olmayan bir konuşmadır. Birinci fıkrada tanımlanan suç, aleni olmayan konuşmanın bir aletle dinlenmesi veya bir ses alma cihazı ile kayda alınması ile oluşur. Sözkonusu suçu, aleni olmayan konuşmanın tarafı olan bir kişi işleyebilir. Suçun oluşabilmesi için, konuşmanın taraflarından herhangi birisinin rızasının olmaması yeterlidir. Bu bakımdan konuşmanın taraflarından birisinin rızasının olması, fiili suç olmaktan çıkarmayacaktır”.
[4] Eğer ortada “görevin ifası” anlamında, yani bir yasa hükmünün icrası veya yetkili amirin emrini ifa olarak bir hukuka uygunluk sebebi varsa, bu halde yapılan görüntü ve/veya ses tespiti fiili suç sayılmayacaktır (TCK m.24). 1982 Anayasası’nın 20., 21. ve 22. maddelerinde, hangi istisnai durumlarda özel hayata yapılacak müdahalelerin hukuka uygun sayılacağı genel olarak belirlenmiş ve bu husustaki özel düzenlemeler kanunlara bırakılmıştır. Bu sebeple, hakim kararına dayanılarak adli kolluk tarafından yapılan teknik araçlarla izleme ve bu yolla elde edilen delil hukuka uygun sayılacak, soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılabilecektir. Aynı hukuka uygunluk sebebi, şartların gerçekleşmesi kaydıyla TCK m.25/1’de düzenlenen meşru müdafaa için de geçerlidir. Örneğin, kişinin ani bir sözlü ve/veya fiili saldırıya maruz kalması aşamasında, önceden plan yapmamak şartıyla bu durumun kayıt altına alması ve yapılan saldırının bir delili olarak kullanılmasını istemesi hukuka uygun sayılabilmelidir.
Ersan Şen - Haber7.com
Yorumlar4