Kozmik Oda

  • GİRİŞ26.06.2016 09:56
  • GÜNCELLEME26.06.2016 09:56

 Süreç, rütbeli iki askerin yakalanıp gözaltına alınması, o dönemde geçerli olan “makul şüphe” ölçütüne dayalı arama tedbirlerinin tatbiki ile başlamıştır.

Bu kapsamda; Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda bulunan, “Kozmik Oda” olarak tabir edilen ve “Devlet sırrı” kapsamına giren yerde arama yapıldığı, işlendiği iddia olunan suç delillerinin elde edilebileceği veya faillerinin yakalanabileceği hususunda makul şüphe bulunduğu gerekçesiyle arama tedbirine başvurulduğu, askeri alanda yapılan arama ve incelemenin uzun süre devam ettiği, bu sırada arama için gelen Cumhuriyet Savcısının askeri yere girmediği veya giremediği, bu durumun CMK m.119/5’e aykırı olduğu, askeri yere arama için Hakimin girmesi mümkün olmadığı halde girdiği, CMK m.127/6’ya göre askeri mahalde elkoymanın cumhuriyet savcısının istem ve katılımı ile askeri makamlar tarafından yerine getirileceği hükmünün de gözardı edildiği, konu ile ilgili CMK m.119, 122 ve 125’de öngörülen usullere uyulmadığı, o dönemde yargı faaliyeti gösteren CMK m.250 ile görevli Mahkemenin hakimi tarafından verilen karara zamanında ve usule uygun itirazda geç kalındığı veya itiraz edilmediği noktasında tartışmalar yaşandığı, oysa yürürlükte olan mevzuata göre askeri alana girme yetkisinin cumhuriyet savcısında olduğu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5353 sayılı Kanunun 15. maddesi ile CMK m.119/5’de yapılan değişiklikle hakimin askeri alana girme yetkisinin kaldırıldığı, fakat bu açık hükmün de dikkate alınmadığı, usul hükümlerinin dışına çıkıldığı, genel hüküm olan “Soruşturmanın sulh ceza hakimi tarafından yapılması” başlıklı CMK m.163’ün burada uygulanamayacağı, en önemlisi de “İçeriği Devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi” başlıklı CMK m.125 yalnızca kovuşturma aşamasında Devlet sırrını inceleme yetkisini mahkeme hakimi veya heyetine verdiği halde, bu emredici hükmün de gözardı edilerek soruşturma aşamasında Devletin güvenliği ile ilgili bilgilerin incelemeye tabi tutulup askeri mahalde depolandığı, sonrasında bilirkişi incelemesine tabi tutulduğu iddialarının gündeme geldiği, kozmik odada Devlet sırrına müdahalenin dayanağı olan soruşturmanın ise yeterli şüpheye ulaşılamadığından bahisle takipsizlikle sonuçlandığı görülmekle;

Soruşturmanın başında hangi somut gerekçeden hareketle illiyet bağının kurulup “makul şüphe” gerekçesiyle “Kozmik Oda/Devlet sırrı” olarak bilinen/kabul edilen askeri yerlerde duraksamaksızın arama ve inceleme yapıldığının anlaşılamadığı, bu arama ve incelemelerden ne tür sonuçların elde edildiği, gizli bilgilere ne olduğu, “Devlet sırrı” kapsamında olup da elkoyulan, paylaşılan, başkalarına aktarılan, kaybolan, bu nedenle ulusal güvenliği tehlikeye düşüren bilgi ve belgelerin olup olmadığı hususlarının ayrıntılı biçimde tetkiki sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin ulusal güvenliğini çok yakından ilgilendiren bu konuda kamuoyu bilgilendirilmesi gerektiği tartışmasızdır.

CMK m.125, nerede bulunursa bulunsun Devlet sırrı olduğu anlaşılan belge veya kağıdın bu niteliğinin anlaşıldığı andan itibaren hakim veya savcı arasında fark olmaksızın kimse tarafından soruşturma aşamasında incelenemeyeceğini ve bunun ancak kamu davasının açıldığı aşama olan kovuşturma sırasında mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Bunun dışında, sadece arama yapılan yerin özelliğine bakarak, beyana dayalı Devlet sırrı varlığından bahisle inceleme yapılamayacağını ve bu aşamanın kovuşturmada gündeme gelebileceğini söylemek, CMK m.122 ile m.125’in mantığına ters düşeceği gibi, bir suç olgusu karşısında adaletin yerine getirilmesi için faaliyette bulunan savcılık makamının yetkisini kısıtlamak anlamına da gelecektir.

CMK m.119/5’e göre, “Askeri mahallerde yapılacak arama, cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askeri makamlar tarafından yerine getirilir”. Bu aramaya hakim katılmaz. Bu hükmün ilk halinde, askeri mahallerde yapılacak aramaya ilişkin istem ve katılma konusunda hakim de yetkili sayılmış idi. Ancak 5353 sayılı Kanunun 15. maddesi, hükümde yer alan “hakim veya” ibaresini hükümden çıkarmıştır.

Esasında cumhuriyet savcısı; arama sırasında elde ettiği veya rastladığı bilgi, belge ve kağıtlarda Devlet sırrı ile karşılaştığında, belge ve kağıtlara elkoymamalı, bunlar üzerinde incelemeye devam etmemeli, bilgi ve belgeleri bilirkişiye de inceletmemeli, bu belge ve kağıtları soruşturma dosyasına almamalıdır. Savcı kamu davası açmaya karar vermişse iddianamede, Devlet sırrı özelliği taşıyan belge ve kağıtlardan içeriğini belirtmeksizin “delil” olarak bahsetmelidir. Suç olgusuna işaret ettiği ve delil niteliği taşıdığı ileri sürülen bu belge ve kağıtların incelenmesi ise, kovuşturma aşamasında mahkeme hakimi veya heyeti tarafından m.125’de gösterilen usule göre yerine getirilecektir.

CMK m.125’e göre, Devlet sırrı niteliği tartışmasız olan, Devletin ve Milletin güvenliği ile çok yakından ilgili olan ve “Kozmik Oda” adı ile bilinen askeri mahalde soruşturma sırasında hiçbir şekilde arama ve elkoyma yapılamayacağı, burada bulunan bilgilerin incelenemeyeceği ve bilirkişiye incelettirilemeyeceği, bunun yasal dayanağını CMK m.125 olduğu, CMK m.119/5 ve 127/6’nın “Kozmik Oda” hakkında uygulanamayacağı sonucuna varılabilir.

Kimisi; arama için girilen yerin Seferberlik Tetkik Kurulu değil, Seferberlik Bölge Başkanlığı olduğunu, gizli belge asıllarının Tetkik Kurulunda olduğunu ve bir anlamda Devletin güvenliği ile ilgili bilgilerin dışarı sızmadığını söyledi. Bu açıklamayı, bugüne kadar reddedilmeyen “Kozmik Oda” nitelendirmesi karşısında kabul etmek mümkün değildir.

Şimdi gelelim asıl meseleye;

1- Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiası ile soruşturma başlatmanın ve buradan hareketle illiyet bağı kurup, ulusal güvenlik için hassasiyet derecesi çok yüksek olan bir askeri yere girip arama ve elkoyma yapmanın somut ve kabul edilir gerekçesi ne idi?

2- Arama ve elkoyma için girilen askeri mahalde, Devletin ve Milletin güvenliğini ilgilendiren hangi gizli bilgiler vardı?

3- Askeri mahalde tutulan bu gizli bilgiler dışarı sızdı veya sızdırıldı mı, sızdı veya sızdırıldı ise kimlerin eline geçti, bu sebeple Devletin ve Milletin ulusal güvenliği tehlikeye düştü mü?

4- Bu süreçte yapılanlar doğru mu, yanlışsa bu yanlışlık basit bir hukuki hata veya ihmal olarak açıklanabilir mi, varsa bu hata ve ihmalin altında saik aranmalı mıdır?

5- Bu süreçte yaşandığı söylenen hukuka aykırılığa karşı askeri yetkililer itiraz edebilir veya direnebilir miydi?

Yorumlar1

  • Ahmet Doğan 7 yıl önce Şikayet Et
    aaaaaaaaaaaa
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat