Soruşturmada zorla getirme

  • GİRİŞ03.07.2016 09:49
  • GÜNCELLEME04.07.2016 08:52

Bunlardan dava açılınca başlayan kovuşturmada sorgu için sanığın duruşmaya gelmek veya getirilmek zorunda olduğu tartışmasızdır. Sanığın duruşmaya gelmesi, esas itibariyle duruşma salonunda hazır bulunma, istisnai olarak da SEGBİS adlı uzaktan eş zamanlı sesli ve görüntülü kayıt sistemi ile duruşmaya katılma veya istinabe yoluyla bir başka mahkeme huzurunda dinlenme biçiminde olabilir.

Sanığın duruşmaya gelmesi veya getirilmesi sadece bir ödev değil, bundan öte sanık için haktır. Bu hakkın adına sorgu denir. Sorgu; bilinenin aksine sanığı suçlamak olmayıp, bir suç işlemekle itham edilen sanığa kendisini savunma, suçlama hakkında diyeceklerini doğrudan anlatma hakkını içerir.

Prensip olarak ceza yargılamasında gıyapta/yoklukta yargılama kabul edilmemiştir. İddia eden iddiasını hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen somut delillerle kanıtlamak zorunda iken, bu tezin antitezini ortaya koyma ve kendisini savunabilme hakkı da sanığa tanınmıştır.

Bir diğer sorgu da tutuklamada gündeme gelebilir. Soruşturma veya kovuşturma aşamasında, adaletten kaçma veya delil karartma ihtimali gerekçesiyle şüpheli veya sanığın tutuklanmasına karar verilebilir. Tutuklama da şüpheli veya sanığın gıyabında olmaz, yani hakim veya mahkeme tarafından şüpheli veya sanığın sorgusu mutlaka yapılmalıdır.

Sorguda şüpheli veya sanık hazır bulunması gerektiğinden, davetle gelmeyen sanığın zorla getirilmesine veya yakalanmasına karar verilmelidir. Bu hususta bir tereddüt bulunmamaktadır. Aksi halde, şüpheli veya sanığın yüzüne karşı tamamlanmayan sorgu ve savunmadan hareketle tutuklama veya hapis cezasına mahkumiyet kararı verilebilmesi mümkün değildir. 

Sorgu dışında kovuşturmada sanığın mahkemeye getirilmesi, “Sanığın zorla getirilmesi” başlıklı Ceza Muhakemesi Kanunu m.190’a göre mahkemenin takdirine bırakılmıştır.

Yakalama, gözaltına alma ve tutuklamanın öncesinde uygulanan en sert tedbirdir. Yakalama; CMK m.90, 91/7, 98 ve 199’da düzenlenmiştir. Bunlardan m.199 kovuşturma aşaması ile ilgili olup, diğer hükümlerden m.91/7 soruşturma aşamasında ve m.90 ve 98 de her iki aşamada, yani soruşturma veya kovuşturma aşamasında tatbik edilebilir.

Zorla getirme ise ilk olarak, tutuklu işlerde tanıkların çağırılması için CMK m.43/1’de öngörülmüş ve bu husus cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkemenin takdirine bırakılmıştır.

Zorla getirmenin asıl düzenlendiği yer, “Zorla getirme”  başlıklı CMK m.146’dır. CMK m.145’de ise, ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişinin davetiye ile çağırılacağı, davetiyede çağrılma nedeninin net bir şekilde belirtileceği ve gelmezse de zorla getirileceğinin davetiyeye yazılacağı ifade edilmiştir. CMK m.145 emredici bir hüküm olarak davetiyeye ilgilinin gelmemesi halinde zorla getirileceğinin yazılacağını belirtmiştir. Maddenin lafzında “zorla getirilebileceği” değil “zorla getirileceği” yazılı olduğu için, zorla getirmenin adli makamın takdir ve değerlendirmesine bırakılmadığı sonucuna ulaşılabilir.

Uygulamada, şartlar oluşmadan zorla getirme veya yakalama tedbirlerine başvurulduğu, hatta yakalamanın arama ve elkoyma ile gözaltına alma kararları ile birlikte verildiği görülebilmekte idi.

CMK m.199’a göre, kovuşturma aşamasında sıra atlanarak, yani davet veya zorla getirmenin öncesinde sanığın doğrudan yakalama emri ile mahkemeye getirilmesine karar verilebilir. Ancak bu uygulama, soruşturma aşamasında mümkün değildir. Şartları oluşmadan çağrı ve zorla getirme atlanmak suretiyle doğrudan yakalama emri verilmesi mümkün değildir.

İfade ile sorgunun bir farkı vardır. İfade, cumhuriyet savcısının ve emrinde bulunan adli kolluğun delil toplamak için şüpheliden beyan alma usulüdür. Sorgu ise, tutuklamaya veya adli kontrole sevkten sonra veya iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma aşamasında suçlanan sanığa tanınan savunma hakkıdır. Bu anlamda sorguda hazır bulunma, şüpheli veya sanık yönünden bir yükümlülükten veya ödevden öte haktır. Bu nedenle, sorguda hazır bulunmayan şüpheli veya sanığın tutuklanmasına, sorgusu yapılmayan sanığın mahkumiyetine karar verilemez.

Şüphelinin savcı önünde veya kollukta ifade için hazır bulunma ve bulundurulma zorunluluğu var mıdır? Bir başka ifadeyle, savcı bizzat veya kolluk vasıtası ile şüphelinin ifadesini almadan iddianame düzenleyebilir mi veya öncesinde şüpheliyi tutuklanması veya adli kontrol tedbirinin uygulanması için sulh ceza hakimliğine sevk edebilir mi?

Bu noktada cumhuriyet savcısının bizzat veya adli kolluk marifetiyle şüphelinin ifadesini almasının, bir soruşturma veya iddianame düzenleme şartı olmadığını, bu aşamada ifade almanın şüpheli için bir hak değil, cumhuriyet savcısının ve kolluğun delil elde etme ve toplama yöntemi sayıldığını, cumhuriyet savcısının gerek görmesi halinde şüphelinin ifadesini alabileceğini ve şüphelinin de cumhuriyet savcısının veya yetkili kıldığı kolluğa gidip ifade vermekten veya en azından gidip susma hakkını kullandığını söylemekten kaçınamayacağını, bu anlamda soruşturma aşamasında şüphelinin ifadesinin alınmasının sorgu gibi bir hak olmayıp,  yükümlülük veya ödev olarak nitelendirmesi isabetli olacaktır.

Basit şüphe ile soruşturmaya başlayan cumhuriyet savcısı gerek görmediği sürece şüphelinin ifadesine başvurmak, yani ifadesini almak zorunda değildir. Soruşturmada yapılan çalışmalar, şüphelinin lehinde veya aleyhinde toplanan deliller kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi veya iddianame düzenlenmesi için yeterli ise, şüphelinin ifadesinin alınmasına gerek olmadığı ve cumhuriyet savcısının dosya içeriğine göre hareket edebileceği ileri sürülebilir.
Bir diğer görüşe göre, cumhuriyet savcısı yürüttüğü soruşturma kapsamında şüphelinin ifadesini almak zorundadır. Bu zorunluluk, hem CMK m.160/2’ye uygundur ve hem de maddi hakikate ulaşılabilmesi için tatbik edilmelidir.
Uygulamada; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yetersiz soruşturmaya dayandığı iddiası ile ortadan kaldırılmaması, iddianame düzenlenmesine konu edilen soruşturmada ise savunma ve lekelenmeme haklarının bertaraf edilmemesi amacıyla şüphelinin ifadesinin alındığı, bunun için mümkün olan tüm çabanın sarf edildiği, suçüstü hali, yakalama ve tutuklama tedbirlerinin tatbikini gerekli kılan şartlar hariç olmak üzere, çağrı, zorla getirme ve en son olarak da yakalama tedbirlerine başvurulduğu bilinmektedir.

Kanuna baktığımızda, sorgunun aksine ifade için bir zorunluluk öngörülmediğini, şüphelinin ifadesinin alınmasının bir delil toplama yöntemi olarak düzenlendiği, bu nedenle de ihtiyaç olmaması halinde şüphelinin ifadesi alınmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesinin veya iddianame düzenlenmesinin mümkün olduğu, sırf bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılamayacağını veya iddianamenin iade edilemeyeceğini belirtmek isteriz. Bu nedenledir ki, sorguda “savunma” ve ifadede ise “beyan alma” kavramları kullanılır.

Ancak CMK m.160/2’de yer alan hükümden dolayı, cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında da ifade almak zorunda olduğu, en azından şüphelinin ifadesinin alınması için cumhuriyet savcısının çaba sarf etmesi gerektiği, bu maksatla da çağrı, zorla getirme ve yakalama tedbirlerine başvurmasının zorunlu olduğu, “Yakalama emri ve nedenleri” başlıklı CMK m.98/1’in ilk cümlesinin bu nedenle kabul edildiği savunulabilir.
CMK m.160/2’ye göre; “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”.

Hükümde, cumhuriyet savcısının şüphelinin lehine olan delilleri de toplayıp muhafaza altına alacağı ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu hükümden hareketle, cumhuriyet savcısının CMK m.147 ve 148’i dikkate almak suretiyle şüphelinin ifadesini almak için gereken tüm çabayı sarf etmesinin zorunlu olduğu düşünülebilir.

CMK m.98’in 1. fıkrasının 1. cümlesine göre; “Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir”.

Görüleceği üzere, kanun koyucu burada sorguda olduğu gibi ifade alma yönünden bir zorunluluğa yer vermemiştir. Hükümde; cumhuriyet savcısının gerekli görmesi halinde, soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen ve çağrı yapılamayan şüpheli hakkında yakalama emri düzenlenmesinin sulh ceza hakimliğinden istenebileceği ifade edilmiştir ki, benzer düzenleme “Zorla getirme” başlıklı CMK m.146/1’de de bulunmaktadır.
Soruşturmada şüphelinin ifadesinin alınması cumhuriyet savcısının takdirindedir. Bu sebeple cumhuriyet savcısının, çağrı ile gelmeyen şüphelinin zorla getirilmesini emredemeyeceği ileri sürülebilir. Bu noktada, CMK m.145 ile 146/1’in lafzının çatıştığı söylenebilir.

CMK m.145’e göre, çağrılan kişinin gelmemesi halinde zorla getirileceğinin davetiyeye yazılması gerekir. Ancak bu yükümlülüğün CMK m.146’da yer almadığı görülmektedir.

Bu sorunun cevabı basittir. Şüphelinin ifadesini almaya karar veren cumhuriyet savcısı, gelmemesi zorla getirileceği hususunu şüpheliye bildirmelidir. Çağrı için öngörülen usulde bu bildirime yer verilmelidir. Cumhuriyet savcısı; yürüttüğü soruşturma kapsamında şüphelinin ifadesini almaya da gerek görmeyebilir ki, bu durumda şüphelinin çağrılması veya zorla getirilmesi yöntemi tatbik edilmeyecektir.

Ana sorun; cumhuriyet savcısının davet ettiği şüpheliye, gelmemesi halinde zorla getirileceğini bildirmekten imtina edip edemeyeceğidir. CMK m.146/1’e baktığımızda, CMK m.145’e göre çağrıldığı halde gelmeyen şüphelinin zorla getirilebileceğinin yazılı olduğu, hatta aynı ihtiyari durumun sanık yönünden de düzenlendiği görülmektedir. Bu hükümde kanun koyucunun; zorla getirmeyi zorunlu bir tedbir olarak öngörmediği, cumhuriyet savcısının hakim veya mahkemenin tedbirine bıraktığı söylenebilir.

Bu düşünceye katılmadığımızı ve CMK m.146/1’in; yakalama yerine bir ara formül olarak düzenlendiğini, mümkünse yakalama öncesi tatbiki için yetkili adli makama bir takdir hakkının tanındığını ifade etmek isteriz. Nitekim CMK m.98/1’de, soruşturma evresinde çağrı üzerinde gelmeyen veya çağrı yapılmayan şüpheli hakkında cumhuriyet savcısının talebiyle sulh ceza hakimi tarafından yakalama emri düzenlenebileceği ifade edilmiştir. Bu sebeple cumhuriyet savcısı; CMK m.145’e göre çağrılan, fakat çağrıya uymayan şüphelinin zorla getirilmesine karar verebileceği gibi, doğrudan CMK m.98/1’in ilk cümlesinin şüpheli hakkında tatbiki yoluna da başvurabilir.

Sonuç olarak;

Cumhuriyet savcısı soruşturma aşamasında kendisi veya kolluk marifetiyle mutlaka şüphelinin ifadesini almak zorunda değildir. Her ne kadar CMK m.160/2’nin, en azından şüphelinin haklarının korunması için ifadesinin alınmasını gerekli gördüğü ileri sürülse de, ifade almanın delil toplama yöntemi olduğu ve ihtiyaç olmaması halinde bu yöntemin kullanılmayabileceği savunulabilir.

Belirtmeliyiz ki; soruşturma aşamasında ifade almanın şüpheli için bir hak olduğunu, CMK m.160/2’nin yanında CMK m.147/1-f’nin de bu görüşü desteklediğini, bu nedenle de soruşturma aşamasında ifade almanın mutlak bir zorunluluk olmasa da, gerek şüphelinin haklarının korunması ve gerekse soruşturmanın selameti açısından lüzumlu olduğunu ileri sürmek de mümkündür.

Cumhuriyet savcısı şüphelinin ifadesini almaya gerek görmüşse, bu durumda CMK m.145’in gereğini yerine getirmeli ve gelmemesi halinde zorla getirileceğine dair bir ihtarata çağrı kağıdında yer vermelidir. Cumhuriyet savcısı, ya gelmeyen şüphelinin zorla getirilmesi veya yakalanması tedbirine başvurmalıdır. Cumhuriyet savcısı zorla getirme emrini kendisi vereceği halde, yakalama emrini CMK m.91/6 hariç sulh ceza hakimliğinden talep edecektir.

Cumhuriyet savcısı şüpheliye yaptığı davette, gelmediği takdirde zorla getirileceğini belirtmese de, sonradan CMK m.146/1’e göre şüphelinin zorla getirilmesine karar verebilir veya şüpheli hakkında CMK m.98/1’in tatbiki yoluna gidebilir. Cumhuriyet savcısı hangisini tercih ederse etsin, gerçekten somut ve kabul edilebilir bir neden ortaya çıkmadıkça çağrı üzerine gelmeyen şüphelinin ifadesinin alınmasından vazgeçilemez. Cumhuriyet savcısı çağırdığı halde gelmeyen şüphelinin zorla getirilmesine karar verebileceği gibi, sulh ceza hakimliğinden yakalanmasını da talep edebilir.

Bu nedenle, çağrı üzerine gelmeyen şüphelinin dayanaksız yere ifadesinin alınmasından vazgeçilemez. Bu durumda, ihtiyaç yoksa şüphelinin soruşturma aşamasında neden çağrıldığı sorgusu akla gelecektir. Soruşturma aşamasında ifade almayı, yalnızca şüphelinin feragat edebileceği veya vazgeçebileceği bir hak olarak görmek de isabetli değildir. Önemli olan, cumhuriyet savcısının şüphelinin ifadesini almaya ihtiyaç duyup duymadığı ve şüpheli yönünden de CMK m.160/2 ile bunun bir yansıması olan 147/1-f’nin tatbikinin gerekip gerekmediğidir. Bunlardan birisi somut olayda mevcutsa, cumhuriyet savcısı, yukarıda sayılan yöntemlerden birisini kullanarak şüphelinin ifadesini almalı ve şüphelinin lehine veya aleyhine delilleri toplayarak soruşturmayı sonuçlandırmalıdır.

Bu halde şüphelinin ifadesi alınmadan soruşturmanın sonuçlandırılması, zorla getirme veya yakalama tedbirlerine başvurulmasına rağmen makul bir sürede şüpheliye ulaşamaması ve toplanan delillere göre de soruşturmanın bitirilmesinin imkan dahilinde olmasına bağlıdır. Aksi halde, soruşturma dosyası şüphelinin bulunup ifadesinin alınmasına kadar beklemeye alınacaktır. Gerçi birçok durumda, toplanan delillere göre bulunamayan ve ifadesi alınamayan şüpheliye rağmen kamu davası açılması için yeterli delillere ulaşıldığının veya yapılan soruşturmaya göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin mümkün olduğu, şüphelinin beklenmesine gerek kalmadığı ve şüphelinin ifadesinin alınmasından vazgeçildiği görülmektedir. Ancak şüpheli ortada ve ifadesinin alınması gerekli ise, hiçbir durumda şüphelinin ifadesinin alınmasından vazgeçilemez. Çünkü şüpheli soruşturmanın asli süjesidir. Lehte veya aleyhte İhtiyaç olması halinde soruşturma aşamasında şüphelinin ifadesi alınmalıdır.

 

Yorumlar1

  • mehmet 9 yıl önce Şikayet Et
    verem eden bir yazı olmuş kısaltilabilirdi
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat