Yeni Anayasaya Doğru (Öz Anayasa)

Yasama ve yargı organları halka bağlı olduğundan, bu organları Devletin erkleri olarak saymamak ve yürütme organı ile idari makamları, Devletin kamu kudretini kullanım vasıtası kabul etmek isabetli olacaktır.

  • GİRİŞ24.02.2013 09:17
  • GÜNCELLEME24.02.2013 09:17

Devletin parlamentosu veya yargısı değil, halkın kanun düzenleyen yasama ve uyuşmazlıkları çözüp hukukilik denetimi yapan yargı organları ifadeleri tercih edilmelidir. Devlet ise, yürütme organı ve idari makamlar eliyle kamu kudretini kullanır. Hükümet ve Bakanlar Kurulu olarak bilinen yürütme organı ile Devletin farklı kavramlar olduğu, Devletin bir kamu tüzel kişiliği olarak tüm erkleri ve kamu kudretini temsil ettiği ileri sürülebilir. Ancak, Anayasada yer alan tanım ve açıklamalara bakıldığında bu düşüncenin doğru olmadığı, erklerden özellikle yasama ve yargı organlarının tümü ile halka bağlı tutulduğu anlaşılacaktır.

“Hukuk devleti” ilkesinin dayanağı olan yargı yetkisi, “kuvvetler ayrılığı” esası çerçevesinde düzenlenmiştir. Ülkemizde, herkesi kapsayacak biçimde aynı usul ve esaslarla yargılama ve hukukilik denetimine imkan tanıyan yargı birliği sağlanmalı, “senin mahkemen-benim mahkemem” ayırımına son verilmeli, mahkemelerde ihtisaslaşmaya gidilerek, yargı bağımsızlığı ve yargıcın tarafsızlığı her bakımdan teminat altına alınmalıdır.

Anayasa, az sayıda madde içerdiği ve öz olduğu müddetçe daha özgürlükçü nitelik kazanıp, her müessese ve konuyu düzenleme alışkanlığına dayalı otoriter kimliğinden uzaklaşacaktır. Günlük hayata ilişkin her konu ve müesseseyi Anayasada düzenlemek, kişi hak ve hürriyetlerini gereğinden fazla sınırlamaya neden olacaktır. Bu sebeple Anayasayı, kişi hak ve hürriyetlerini düzenleyen, koruyan ve geliştirilmeye elverişli hale getiren üst normlar olarak kabul etmek, bu konuda korkusuz davranmak ve Anayasaya aykırılık iddiasından kurtulmak amacıyla her müesseseyi Anayasa içine almamak isabetli olacaktır. Böylece birey, öz hükümler içeren Anayasa vasıtasıyla hak ve hürriyetlerinin neler olduğunu öğrenip bilecektir.

Oysa 1982 Anayasası, ayrıntılı ve detaylı hükümler içeren, Başlangıç hükümleri hariç toplam 177 madde ile 17 geçici maddeden oluşan “kazuistik anayasa” özelliğini taşımaktadır. Birey, bu kadar çok madde arasında hak ve hürriyetlerinin neler olduğunu tam manası ile kavrayamaz. Kazuistik olmayan ve öz hükümler içeren Anayasa, bireyler tarafından kişi hak ve hürriyetlerinin öğrenilip bilinmesine ve demokratik, özgürlükçü birey ve toplum bilincinin gelişmesine yarar sağlayacaktır.

Kamu barışı ve düzeninin bozulmasına duyulan bir tepki ve endişenin ürünü olan 1982 Anayasası, bu mantıktan hareketle birçok maddeye, uzun bir metne, Anayasaya aykırılık iddiasının önüne geçmek amacıyla da Anayasada düzenlenmemesi gereken konu ve müesseselere yer vermiştir.

İhtilal dönemine ve o dönem ürünü olan 1982 Anayasası'na zamanla duyulan tepki ve ortaya çıkan ihtiyaçla, demokratik hukuk devletlerinde sırf düzeni sağlamak amacıyla kişi hak ve hürriyetlerine getirilen aşırı sınırlamaların hatalı olduğu, bu durumun otoriteyi gereğinden fazla güçlendirdiği, kişi hak ve hürriyetlerini ise zayıflattığı ve keyfi hukuk kuralları ile uygulamalara zemin oluşturduğu anlaşılmıştır.

Bu noktadan hareketle ve Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında, 1995, 2001, 2004 yıllarında ve son olarak 2010 yılında, 1982 Anayasası'nda köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle, kişi hak ve hürriyetlerine yönelik olarak 13. maddede öngörülen genel sınırlama hükmü ortadan kaldırılmış, demokrasi anlayışı ile kişi hak ve hürriyetlerinin güçlendirilmesi, Ülkemizin bağlayıcı şekilde taraf olduğu İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve bu Sözleşmeye ek protokollerde yer alan hükümlere ulaşılması hedeflenmiştir. Anayasada bugüne kadar toplam 17 kez değişiklik yapılmış, Anayasa m.10 ve 42'de değişiklik yapan 16. değişiklik Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, diğerleri yürürlüğe girmiştir.

1982 Anayasası'ndaki bu değişiklikler, bir ihtilal ürünü olan Anayasa üzerindeki eleştirilere son vermemiş ve sorunları çözmeye yeterli olamamış, Anayasada olması gereken toplumsal mutabakat ve inanç sağlanamamıştır. Ayrıca bu değişikliklerle, 1982 Anayasası, amaç ve özünü kaybetmiş, maddeler arasındaki denge kaybolmuştur. Kişi hak ve hürriyetleri bakımından olumlu veya olumsuz hükümler içerdiğine bakılmaksızın, Anayasanın özüne yapılan bu müdahale ve değişiklikler bütünlük ve denge kaybına sebebiyet vererek, yeni bir düzenleme ihtiyacını kaçınılmaz hale getirmiştir. Mevcut Anayasa yerine kabul edilecek Yeni Anayasa yoluyla, bütünlük ve ahenk sağlanarak, uzun müddet özüne müdahale edilemeyecek Anayasaya kavuşulması amaçlanmalıdır. Böylece, her hükümet değişikliğinde Anayasa değişikliği istek ve tartışmalarından kurtulup, Ülkenin daha önemli sorunlarına dikkat çekilmesi mümkün olacaktır.

 

Yorumlar1

  • mevhibe inal 11 yıl önce Şikayet Et
    halkın anayasası!. devletin değil, halkın diyerek, özgür toplum, özgür medya masalları ile ortak bilinç bozulursa....demokratik abede gibi adaletin gücü değil güçlünün daleti hüküm sürer. medya tekelleşir. şirketler tekelleşir, para konuşur. halk uyutulur.......
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat