Hayatımın birkaç güzel yılı
- GİRİŞ03.03.2013 10:19
- GÜNCELLEME03.03.2013 16:34
Yaş ilerledikçe bazı anılar ve insanlar hafızamızdan, önce isim ve sonra da resim olarak çıkmaya başlar.
Nevşehir, Avanos, Çalış Kasabası'nda geçirdiğim çocukluk ve gençlik günlerimi ve insanları unutmak mümkün değil. İç Anadolu; buram buram Anadolu kokan coğrafyası ve insanları ile Ülkemizin sessiz sedasız temel taşlarından olan bölgesi.
Kış ayında kar örtüsünün altında uyumak, dışarı çıkılamadığı için yol açmaya çalışmak, dam akmasın diye çatıdaki karı temizlemek, göçmen sobasının çıkardığı o tatlı çıtırtılar eşliğinde köy radyosunu dinleyip Babaannemin yufka, tereyağı ve kuru peynirden hazırladığı gevreği beklemek, kalabalık ev sofraları, birbirini ziyaret eden insanlar, akrabalık ve komşuluk ilişkileri ne güzeldi.
Baharda leyleklerin göçüne, derelerin coşkusuna, tabiatın dirilişine tanıklık etmek muhteşemdi. Yazın sıcağı kavurucu olsa da bir başka güzeldi. Ekili araziden hasat almak, toplanan ürünlerin bir kısmını eviniz için ayırıp, kalanını geçim kaynağı olarak kullanmak, İç Anadolu'nun bugünlere kadar süren geleneğidir.
Yaz akşamları bambaşka güzeldi. İçinize düşecek gibi yakın duran gökyüzünün ve akan yıldızların altında uyumak, sonra davulun sesi ile sahura kalkmak, gündüzü uzun yaz günlerinin ayrı bir keyfi idi.
Parasız yatılı sınavları ile Çalış Kasabası'ndan çıkana kadar kesintili de olsa ilkokulda geçirdiğim günler bambaşka idi. Baharda çiğdem bellemeye gittiğim, birlikte oyun oynadığım, gezip dolaştığım, kayısı ve üzüm topladığım, dere ve çeşmelerinde serinlediğim ve top oynadığım arkadaşlarım hep aklımda. Köy meydanında toplanan sığır ve koyun sürüsünün peşinden koşmak, sabahları taze süt içmek, şimdilerde o dönemi yaşayanların hasret kaldığı güzelliklerdi. Kir ve tozla kaplı vücudumu kaynar su ve kese ile yıkayan Büyük Halamın önce işkence gibi gelse de, rahatlık veren haftalık banyosu. Ne kızardım kendisine, ne söylenirdim. Ama geçti gitti.
Birçoğumuzun yaptığı gibi, gidenlerin ardından söylenen güzel sözleri ancak kendimiz ve mezar taşları dinleyebilir. Derler ki, kıymeti yaşarken bilmek ve göstermek gerekir. Ancak verilen bu akıl güzeldir de, yoğunluk, telaş ve birçok nedenle bu pek mümkün olmaz.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden mezun Eğitmen Hakkı'nın torunu olup da, O'nda okumak ayrı bir zordu. "Bu çocuk adam olur ama, ben göremem." sözü kulaklarımdan gitmiyor. Dedem bana okumayı yazmayı, "kerrat cetveli" dediği çarpım tablosunu ve hayatı öğreten Büyük İnsan!
Ya Babaannem, bana annelik yapan, okuma-yazma bilmese de beni okutmak için maddi-manevi açıdan varını yoğunu ortaya ve karla kaplı yolların bahara gideceğine beni inandıran Fatık Anam! Öğrenim konusunda Babamın desteği ve hakkı da çok büyüktür. Bana, okumanın, öğrenmenin ve öğretmenin her şeyden önemli olduğunu ve bunun için akademik çalışma yapmam gerektiğini bıkıp usanmadan anlattı.
Şimdilerce ara sıra gitsem de, eski tadı bulamadığım memleketimde anılarla avunuyorum. Gezip dolaştığım, top oynadığım eski yerleri görmek, havasını koklamak ve gözlerimi kapatıp eskiyi dinlemek, gidenleri özlemek, insanın anlatılmaz şekilde içini sızlatıyor. Belki o dönemin insanları farklıydı, belki de "nostalji", yani geçmişe duyulan özlemdir bu.
Ancak Dedem, Babaannem, Babam ve Büyük Halam artık yoklar. En büyük eksik bu. Yüce Rabbim mekanlarını cennet eylesin. Kim ne derse desin gidenin yeri dolmuyor, hep eksik kalıyor, kaçınılmaz son, fani dünya ve ayrılış, elden bir şey gelmiyor. Ah şunu da yapsaydım, birlikte yapsaydık, keşke şimdi olsalardı desek de, buğulu gözlerle geriye doğru bakarız, burnumuzun direği sızlar, boğaz düğümlenir, ancak giden gelmez, kalan ise sadece anılardır.
ersansen@hotmail.com
Yorumlar51