Kurban’da İslamî STK’ların Durumunu Hatırlamak
- GİRİŞ07.06.2025 09:16
- GÜNCELLEME08.06.2025 10:16
Kurban Bayramı’na yakın bir zaman diliminde Antalya’ya baba dostlarının davetine icap ettim, iyi ki de ettim elhamdülillah. Akdeniz Dayanışma Platformu’nun 20 yılı aşan birlikteliklerinin 31 Mayıs’taki yıllık kampında İslamî STK’ların geleceğini konuştuk. Meseleyi şöyle özetledim:
İslamî hassasiyete sahip olduğunu düşünen / iddia eden / söyleyen STK’ların gidişatı ile ilgili üç husus var: i) İlgi alanlarındaki değişim, ii) STK yöneticilerinin usulleri ve iii) STK’ların ilişki biçimleri.
Öncelikle, İslamî STK’ların ilgilendikleri alanlar var ve ilgi alanlarındaki değişimi yakalamak gerekiyor.
İslamî STK’ların güçlü olduğu ama daha da güçlenmesi gereken alanlar var. Bu noktada, muhtaçlık özelinde sosyal / insanî yardım çalışmaları gayet ileri seviyede görünüyor. Afet durumlarında, savaş/iç çatışma bölgelerinde veya (Gazze gibi) işgal altındaki beldelerde İslamî STK’lar hayr içinde hayr yapıyorlar, elhamdülillah. Kurban Bayramı özelindeki Türkiye ve yurt dışındaki çalışmalar da buraya dahil.
Ancak “daha iyisi için” i) muhtaçların tespitinde standartlaşma, ii) yardım alanlara yeterli derecede destekler verilebilmesi ve iii) mükerrer yardımların yani istismarların önüne geçilmesi hususunda daha dikkatli olunmalı.
İslamî STK’ların ilgi alanları içinde olmasına rağmen yeterince karşılık görmeyen daha doğrusu ihmal edilen alanlar da var, maalesef!
Yaşlılar, İslamî STK’ların yeterince gündemine girmiş görünmüyor. Halbuki Türkiye’nin nüfusunun % 10,6’sı 65 yaş ve üstü. 2080’lerde % 25’leri geçeceği öngörülüyor; belki daha fazlası da olabilir. Üstüne üstlük, Türkiye’de halihazırda 2 milyona doğru hızla ilerleyen “yalnız yaşlılar” var. Böyle bir zeminde, devletin ihtiyaçları karşılaması da bir yere kadar olabiliyor.
Bu nedenle İslamî STK’ların yaşlıların bakımı, rehabilitasyonu, eğitimi, geçimi ve barınması gibi hususlarla meseleyi ciddiyetle gündemlerine almaları farzın farzı. Aksi halde, yaşlıların duasından mahrum kalmak hatta tersine ahlarını almak, bir toplumun geleceği için hiç de iyi neticeler vermez!
İslamî STK’lar için nispeten benzer ihmalkâr durum, kalpleri hassas engelliler alanı için de geçerli. Evet; devlet, son 23 yıldır engellilerin bakımı ve rehabilitasyonu, eğitimi, istihdamı, erişebilirliği ve sosyal yardımları konusunda çok önemli adımlar atmış durumda. Ama tamamlayıcı bir aktör olarak İslamî STK’ların engellilere dokunması ve devleti de beslemesi elzem.
Bağımlılık da son dönemlerin en kritik meselelerinden. Öyle ki İslamî STK’ların bünyesinde önemli bir uzmanlık alanı olarak talep görüyor. Birçok İslamî STK, bağımlılık konusundaki ihtiyaçlara cevap vermek istiyor ama bağımlılık alanı yeterince ilgi görmediği için devamı gelmiyor. Bu alan, ihmal edilemez!
Güçlenmesi ve ihmal edilmemesi gereken alanlar yanında bakış açısının gözden geçirilmesi gereken alanlar da var: Gençler ve kadınlar.
İslamî STK’lar, artık gençleri “kullanmak” yerine “istifade etmek” durumunda oldukları madenler olarak görmeli. İstifade etmenin en önemli göstergesi, karar alma mekanizmalarında veya istişare meclislerinde gençlere yer vermek. Öte yandan, gençlerin aksiyoner (eylem) yönleri güçlü olmakla birlikte, gönül ve akıl yönleri de var.
İslamî STK’ların gençlerin aksiyon yönlerini alıp diğer yönlerini ihmal ederlerse, gençler “kendilerini kullanılıp atılan eşya” olarak görüyorlar. İslamî STK’lar, bunu iyi kavramalı.
Yapılması gerekenin, gençlerin gönül dünyasından (güzel ahlak yönünden) ve keskin zekalarından ve faydalı ilimlerinden istifade edilmesi gerektiğinin bellenmesi. Zira akıl yaşta değil, başta denmiştir. Aksi halde gençler, İslamî STK’larda bir müddet durup sonrasında tam zıddı bir yere düşebiliyor!
İslamî STK’ların bakış açısında revizyon, kadınlar hususunda da gerekiyor. Bir kere, artık kır/köy hayatı ve alışkanlıkları yok; bu durumun, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel, siyasi açıdan ne anlama geldiği İslamî STK’lar tarafından iyi kavranmalı.
Bu kavrayış olmadan bakış açısı köy hayatında kalmış olur! Bu da şehir hayatında kadının yeri, önemi ve insanlara “faydalı olma” özelliğini görememe demek. Mahremiyet muhafaza edilmek kaydıyla (pergelin sabit ayağı), şehir hayatının gerekliliklerine göre esnekliklerin (pergelin hareketli ayağı) mümkünatı üzerinde odaklanmalı İslamî STK’lar, kadınların katkısı meselesinde.
İslamî STK’ların ilgi alanlarındaki değişimi kavramak bir yönüyle yöneticiler ve usulleriyle bağlantılı.
Bir kere, yöneticiler, insanın değişebilir olduğunu baştan kabul etmeli. Değişim, “bozulma” veya “düzelme” şeklinde olabiliyor. İnsan, raydan da çıkabilir tövbe de edip pak hale de yükselebilir. Bu nedenle İslamî STK yöneticilerinin “peşin hükümlü, ön yargılı, damgalayıcı” huyları olmamalı. Aksi halde İslamî STK’ların “tebliğ” vasfı zarar görür.
Bununla da bağlantılı olarak, İslamî STK yöneticilerinin derdi dernek veya vakfı ve bünyesindekileri “kontrol etmek” değil “anlama” çabası olmalı. Çünkü kontrol etmek, ilahlık iddiasına (“ben olmazsam burası biter” hezeyanı) düşürür, anlama çabası ise anladığı meseleler üzerine hizmet etme, varsa sorunları çözmeye sevk eder.
Yine bağlantılı olarak, benlik/ilahlık iddiası olmayan için yöneticilik, sonuç odaklı değil süreç odaklı olur. Başka bir deyişle, İslamî STK yöneticileri için işin sonucunu alma veya görme derdi olmamalı, zira böyle bir dert “sonuç almak için her yol mübah” tuzağına düşmeyi doğurur. Dert, (klasik ifadeyle) “zafer değil sefer” yani istikamet üzere yol almak, yolda kalmak olmalı. Yolu kendisi bitirecek durumda değilse hemen bayrağı “yolda olan” ehil bir kardeşine devredebilmeli.
Belki de daha önemlisi; İslamî STK yöneticisinin, küllî bakış ve yaşayış içinde olması. Söylediğini yapan, yaptığını söyleyen bir bütünlük ve doğruluk içinde olmazsa, İslamî STK yöneticisi için “İslam” sadece kullanılan bir araç olarak var demek olur ki bu da nihayetinde temsil ettiğini düşündüğü İslam’a fayda değil zarar verir.
Zarar olmaması adına bir de ihtiyaçların doğru tespit edilmesi önemli. Bu nedenle, İslamî STK yöneticileri, İmam Gazalî’nin zaruriyyât (hayatî-olmazsa olmaz), haciyyât (kolaylaştıcı) ve tahsiniyyât/tezyinât (estetik-zarafet) üçlüsünden oluşan “ihtiyaç hiyararşisi”ni iyi bilmeli/öğrenmeli. Yoksa sonuç, hizmet/fayda değil bolca israf olur.
Ve nihayetinde İslamî STK yöneticisi için tedricilik, en önemli azıklardan biri olmalı. Sabır ile kademe kademe, aşama aşama, sindire sindire ve sindirte sindirte yoluna devam etmeli; hedefine varma konusunda şeytanın acelecilik tuzağına düşmemeli. Aksi halde yılların emeği, bir nefis/benlik hamlesi ile çöp olabilir.
Çöp olmaması için İslamî STK’ların (ve yöneticilerinin) üç meselede ilişki biçimine çok dikkat etmesi lazım: i) Siyaset, ii) para ve iii) toplum.
Bir kere, her İslamî STK’nın “siyasî şuur” sahibi olması şart. Yani neyin Hak neyin batıl olduğunu, kimin Hak’tan kimin batıldan yana olduğunu bilmek elzem. Bu noktada Hak olan veya Hak’tan yana olan siyaset kurumuna destek vermek de gerekli. Ancak İslamî STK’ların, bizzat kurumsal olarak siyaset yapmaları (“siyasete bulaşma”), Hak üzere olan siyaset kurumu temsilcilerine de zarar verebiliyor. Bu nedenle, Hak üzere olan siyaset kurumuna “güzel insan” yetiştirmekten ve gerektiğinde siyaset kurumunun ihtiyaçlarını gidermekten öteye geçmemek, İslamî STK’ların dikkat etmesi gereken çizgi olmalı.
Para da önemli İslamî STK’lar için. Ancak para ile olan ilişkinin nasıl olacağı, kritik. İslamî STK’ların parasal olarak güçlü olması elzem, ama “paranın kaynağı” meselesi “üzümünü ye, bağını sorma” anlayışında olmamalı ya da “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” hamlesi etrafında şekillenmemeli. “Şüphesiz para” ve “şeffaf sistem” esaslı güçlü bütçe şart. Bu güçlü bütçe ile “gönüllü emeği”ne, başka bir yerden gerekmeyecek kadar ücret verilmesi ise başlı başına büyük bir adım olarak görülmeli.
İslamî STK’ların toplumla ilişkisi ya da topluma bakışı, meselenin özü belki de. Zira “bu toplum bitti”, “bu toplumdan bir şey olmaz” gibi (kibir kokan-elitist-vesveseli) düşünceler veya anlayışlar, İslamî STK’ları İslamî zeminden batıl bir yere düşürür. Zira “halkın içinde Hak gizli” anlayışı ile İslamî STK’ların toplumun tüm üyelerini Allah’ın kulları olarak görüp, velev ki kusurlu/günahkar olsunlar, kırmadan onlara hizmet etmekle kendilerini vazifeli görmeli.
Özetle; İslamî STK’ların varlığı, değişimleri de dikkate alacak şekilde hedef kitlenin iyi bellenmesi, yöneticilerin aklı selim halleri ve kurumsal ilişkinin makul bir zeminde ilerlemesiyle ya tamam olur ya da devam!
Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7
Yorumlar14