Doğum hızını artırmak için ekonomik teşvikler yeter mi?

  • GİRİŞ14.06.2025 09:16
  • GÜNCELLEME14.06.2025 09:16

1980’lerde Türkiye’de bir kadının ortalama doğurduğu çocuk sayısı yaklaşık 4’tü. Bu oran 2000’lerin başında 2,38’e, 2016’da 2,11’e ve 2023’te ise 1,51’e kadar düştü. 2024’te toplam doğurganlık hızı 1,48 olarak kaydedildi.

Türkiye, doğum oranlarındaki düşüşü durdurmak amacıyla nakit yardım uygulamasını başlattı. Buna göre ilk çocuk için tek seferlik 5 bin TL, ikinci çocuk için her ay 1500 TL, üçüncü ve sonraki çocuklar için ise her ay 5 bin TL doğum yardımı veriliyor.

Bu mali desteklerin, doğurganlık hızındaki düşüşü durdurup durduramayacağı ve oranı tekrar artırıp artırmayacağı sorusu gündemde. Bu soruya cevap bulmak için dünya genelindeki benzer uygulamalara bakmak gerekiyor.

Dünyada doğum hızının artışını teşvik için neler yapılıyor? 

Bunun cevabı kolay değil ya da tek kalemlik bir cevabı yok. Zira dünyada aileleri daha fazla çocuk sahibi yapmaya motive etme noktasında hükümetler i) cömert aylık ödemeler, ii) nakit yardımlar, iii) vergi indirimleri, iv) ücretsiz/yüksek sübvansiyonlu çocuk bakım yardımları, v) daha uzunca ücretli doğum izni/babalık izni ve diğer önlemleri uygulamaya koymuşlar.

Fransa, Avrupa’nın en kapsamlı doğum teşvik politikalarına sahip ülkelerinden biri. Aile yardım ödenekleri, kamuya ait ucuz veya ücretsiz kreşler, uzun doğum izinleri, çocuk sayısına göre düşen vergiler ve kira yardımları gibi destekler sağlıyor. Buna rağmen doğurganlık hızı 1,8 ile Avrupa’nın en yükseği ancak idealin altında.

İsveç’te doğum oranı Avrupa ortalamasının üzerinde (1,7). Politikalar, iş-yaşam dengesine odaklanarak kadınların kariyer ile anneliği bir arada sürdürebilmesini amaçlıyor. Doğum izninden sonra 8 yaşına kadar esnek çalışma imkânları, çocuğun yaşı ve ebeveyn gelirine göre uygun fiyatlı kreşler ve 16 yaşına kadar verilen sabit çocuk yardımları uygulanıyor.

Macaristan, doğum oranını artırmayı “milli hedef” ilan etmiş. 4 ve üzeri çocuğu olan kadınlara ömür boyu gelir vergisi muafiyeti, düşük faizli evlilik kredileri ve üçüncü çocukta kredilerin silinmesi, çocuk sayısına göre konut ve taşıt kredi avantajları gibi uygulamalar var. Kreş kapasiteleri ve destekleri artırılsa da doğurganlık hâlâ 1,5’in altında.

Dolayısıyla, “ekonomik teşvik” odaklı politikalar büyük ölçüde yetersiz kalıyor. Çekya, Polonya gibi Avrupa ülkelerinde de nüfus artışı için yapılan müdahaleler başarısız oldu. Hatta Finlandiya’nın doğurganlık oranı kadın başına 1,26’a kadar düşmüş halde. 
Avrupa dışındaki ülkeler için de “çözüm” denemeleri benzer “başarısız” sonuçlar doğuruyor. 

Singapur’da ilk çocuk için yaklaşık 7.500 dolar destek, ücretsiz doğurganlık tedavileri, yeni evlilere kamu konutlarında öncelik ve çocukla birlikte kira indirimi, çocuk sayısına göre vergi indirimi gibi teşvikler uygulanıyor. Ancak bu önlemlere rağmen doğurganlık oranı çok düşük kalmaya devam ediyor.

Hatta Güney Kore, GSYİH’nın %1,5’ini aile politikalarına harcıyor. 2022’den itibaren doğan her çocuk için aylık ödeme, doğum ikramiyesi, annelere özel bakım hizmetleri, ev ziyaretleri, bebek hemşiresi desteği, uygun fiyatlı devlet kreşleri, konut yardımları ve esnek çalışma saatleri gibi kapsamlı teşvikler sunuyor. Ancak 2023’te doğurganlık oranı rekor düzeyde düşerek 0,72’ye gerilemiş durumda.

Başarısızlık ekonomik teşviklerin miktar olarak yetersizliği ile ilgili değil.

Zira artık gençler, maliyeti ne olursa olsun yani tüm ekonomik teşvikler bir arada ve yüksek miktarda olsa bile, “çocuk sahibi olmak” istemeyebiliyor. Hatta gitgide “çocuksuzluk” popülerlik kazanma eğiliminde. 

Örneğin ABD’de 18-34 yaş arası çocuksuz kadınların sadece yarısından azı çocuk sahibi olmak istiyor; bu isteksizliğin temel nedeni ekonomik değil. Finlandiya’da çocuk sahibi olmak istemeyen erkeklerin oranı %25’e, kadınların oranı ise %22’ye ulaştı. 
Güney Kore’de kadınlar, çocuk sahibi olmayı kariyerlerinin sonu olarak görüyor. Bu algı, düşük doğurganlık oranlarının temel nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Japonya, yıllık 30 milyar doları aşan doğum yanlısı politikalara rağmen doğurganlık oranlarını yükseltemiyor. Gençlerin %52’si asla çocuk sahibi olmak istemiyor ve yalnız yaşam kültürel bir norm haline gelmiş durumda.

Çocuk sahibi olmamanın toplumda kanıksanması, yani çocuksuzluğun norm haline gelmesi, sadece ekonomik teşviklerle çözülemeyecek bir soruna işaret ediyor. “Kültürel değişim” olmadan ekonomik destekler sınırlı etki yaratıyor, çünkü çocuk sahibi olmayı düşünen insan sayısı zaten azsa, bu politikalar sadece dar bir kesime hitap ediyor.
Çocuksuz veya küçük ailelerin yaygın olduğu bir toplumda büyüyen gençlerin ideal aile algısı da değişiyor. Bu durumda çocuk sahibi olmak, özellikle 3 veya 5 gibi çok çocuklu olmak, sosyal norm dışı anlamına gelebiliyor. Konut, ulaşım, kamusal alan gibi yaşam alanları da bu yeni normlara göre şekillendiği için çocuk yetiştirmek hem daha zor hem de daha az arzu edilir hale geliyor. Bunlar, tüm ekonomik teşvikler olsa bile “çocuklu olmanın” önünde en büyük engel/norm olarak yerleşik hal alıyor.

Çözüm, kültürel kodlar odaklı bütüncül hamlelerde

Doğurganlık oranı 1,5’in altına inen hiçbir ülke, bu oranı uzun vadede tekrar yukarı çekmeyi başaramadı. Çünkü çözüm yalnızca ekonomik teşviklerde değil; çocuk sahibi olmanın önemini vurgulayan “kültürel değişim” ve buna eşlik eden “bütüncül yaklaşımlar” gerekiyor. Bu yaklaşımlar ise ülkelere göre değişir, çünkü mesele kültürel kodlarla yakından ilişkilidir.

Bu nedenle, Türkiye’de doğum oranını artırmak için ekonomik teşviklerin yanı sıra, Türkiye’nin kendine özgü kültürel değerlerini de kapsayan bütüncül politikalar geliştirilirse başarı mümkün olabilir. Bu kapsamda, maddi zorluklar nedeniyle evlenememe ile evlendikten sonra çocuk sahibi ol(a)mama konularını birbirinden ayırarak ele almak gerekir.

Mayıs 2025’te Türkiye Gençlik STK’ları Platformu tarafından yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin %65,9’u maddi zorluklar nedeniyle insanların evlenemediğini düşünüyor. Ancak bu, maddi engeller kalksa bile otomatik olarak çok sayıda çocuğun olacağı anlamına gelmiyor; çünkü çocuk sahibi olmada ekonomik koşullardan çok kültürel değerler belirleyici olabiliyor.

Bu nedenle olsa gerek, “refah kültürü arttıkça çocuk sahibi olma azalır” gerçeği veya görüşü var. Bu gerçeği dikkate almak ve ona göre kültürel kodlar üzerinden çözümler üretmek daha makul olacaktır.
 

Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7

Yorumlar20

  • İbrahim Cömert 13 saat önce Şikayet Et
    gibi bürokraside ve siyasette ilerlemek isteyen 5 çocuk sahibi olanlara avantaj sağlanırsa belki kısa vadede değil ama orta ve uzun vadede kesin başarı sağlanır kanaatindeyim.
    Cevapla
  • Veli can 13 saat önce Şikayet Et
    Hocam evvelâ bu yazıdan dolayı teşekkür ediyorum.Ciddî bir konu çünkü. Mimsiz medeniyet taife i nisayı yuvalardan uçurmuş, yuvalarına dönmeli.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İbrahim Cömert 13 saat önce Şikayet Et
    Faruk hocam güzel bir konuya temas etmişsiniz, lakin acizane benim tavsiyem: Ülkemizde zenginleştirme çocuk sayısı azalıyor bu sebeple ölellikle bürokraside ve siyasette yol katetmek isteyenlere 5 çocuk kriteri getirilmeli örneğin vali olmayı düşünen kaymakam 5 çocuk sahibi olmak zorunda, 5 çocuk sahibi olanların milletvekili adayı olması kolaylaştırılması, genelmüdür, bölgemüdürü, .....
    Cevapla
  • Çvş 13 saat önce Şikayet Et
    kadınlar, çocuk sahibi olmayı kariyerlerinin sonu olarak görüyor. Bu algı, düşük doğurganlık oranlarının temel nedenlerinden biri, ancak son yıllarda hükümetin uyguladığı pozitif uygulamalar ve kadın istihdamı bu konunun en önemli sebeblerinden biridir
    Cevapla
  • Murat YILDIRIM 13 saat önce Şikayet Et
    Kadını iş hayatına değil, mesleklerin en şereflisi olan ev hanımlığına teşvik etmek lazım. Ama algı o kadar ileri gitmiş ki bu mesajı yazarken bile sanki kadınlara hakaret ediyor ve suç işliyormuşum gibi çekiniyorum.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat