“Dindarlık” biçimlerine göre muhtemel savaşta toplumsal refleks ne olur?

  • GİRİŞ28.06.2025 09:14
  • GÜNCELLEME28.06.2025 09:14

Gündemde Türkiye’ye yaklaşan bir savaş ihtimali var. Özellikle İsrail-ABD ortaklığına karşı muhtemel bir savaşta, “final Türkiye ile olacak” diyenlerin niyeti açık. 

Devletin hazırlığı var, ancak asıl soru toplumun nasıl bir refleks göstereceği.

Türkiye’de “Müslümanım” diyenlerin oranı % 95’in üzerinde. Ancak savaş gibi olağanüstü bir durumda bu kimlik söyleminin pratikte nasıl bir karşılık bulacağı, insanların dindarlık derecesi ve biçimiyle doğrudan ilişkili.

Yani, kimlerin inancı sadece sözde, kimlerinki fiilî bir sorumluluk ve direniş bilinciyle bütünleşmiş; bu fark savaş gibi kriz anlarında açığa çıkacaktır.

Öncelikle dindarlık biçimlerine bakmak lazım. 

Bunlardan ilki, kurumsallaşmış ve kişiselleşmiş dindarlık. Kurumsallaşmış dindarlık, dini kurumlar, din adamları ve yazılı kaynaklara bağlı olarak şekilleniyor ve daha resmi bir nitelik taşıyor. 

Buna karşılık, kişiselleşmiş dindarlık, kişinin dini tecrübeleri ve şuurlu tercihleri üzerine kurulu; kişinin kendi yorumuna göre ibadet etmesi bu türden.

İkincisi, ortodoks ve heterodoks dindarlık. Ortodoks dindarlık, dinin geleneksel ve sahih biçimini temsil ederken, heterodoks dindarlık halk arasında mistik ve kültürel unsurlarla harmanlanmış, bazen hurafelere dayalı inançları içeriyor (“halk dindarlığı” veya “popüler dindarlık” gibi). 

“Sosyal medya dindarlığı” ise bu iki türün modern bir karışımı. “Tekke dindarlığı” gibi kolektif formlar da ortodoks-heteredoks karışımı bir zeminde bu alan içinde değerlendirilebiliyor.

Üçüncüsünde dindarlık, ibadetlerin yerine getirilip getirilmemesine göre âmil ve gayr-i âmil şeklinde sınıflandırılıyor. 

Âmil dindarlar ibadet edenleri, gayr-i âmil dindarlar ise ibadet etmeyen ama inancını sürdürenleri kapsıyor ki bu “günahkâr dindarlık” olarak da tanımlanıyor (namaz kılmayan ama cenaze törenlerine katılanlar gibi). 

Âmil dindarlık kendi içinde de ayrışıyor: “Sofu dindarlar” ibadetlerinde hassas olan ve feyz alan şuurlu kişileri; “mevsimlik/alaca dindarlar” ise sadece mesela Ramazan ayında ibadet edenleri ifade ediyor. 

Ayrıca, toplum baskısı veya kişisel çıkar nedeniyle yapılan “idare-i maslahatçı (oportünist)” ve “gösterişçi” dindarlık türleri de ibadetlerin çevresel ya da faydacı saiklerle yapıldığı durumları temsil ediyor.

Dördüncü olarak; kişilik yapısına göre dindarlıklar var; iç-dış güdümlülük, otoriter-hümaniter ve zihinsel olmak üzere üçlü alt unsurları bulunuyor.

İç güdümlü dindarlıkta kişiler dini samimiyetle yaşar ve din, kişinin kendini gerçekleştirme aracı; dış güdümlü dindarlıkta ise din, sosyal veya maddi çıkarlar için araçsal konumda, “dini kullanmak” normal! 

“Otoriter dindarlık”ta ise itaat ve teslimiyet esas; kişi Allah’a bağlılıkla güç kazandığını düşünüyor ve bu yapı “geleneksel dindarlık”la benzeşiyor. “Hümaniter dindarlık”ta ise bireysellik ön planda; ibadet ve dini kurallar geri planda. Bu anlayış da modernist ve seküler yaklaşımlarla örtüşüyor.

Zaten “seküler dindarlık”ta din, kişinin hayatında merkezî değil, “söylemsel” düzeyde. Modern değerlerle çelişen dinî hükümler göz ardı edilebiliyor ve bu durum zamanla dinin etkisizleşmesine de neden oluyor.

Zihinsel yönlerden bakıldığında, “liberal dindarlık”ta din bireysel bir duygu, hayata etkisi zayıf. “Muhafazakâr dindarlık”ta din merkezî bir konuma sahip. “Dogmatik dindarlık”ta ise katı, siyah-beyaz bir zihniyet hâkim; bu da zaman zaman “fanatik dindarlığa” dönüşebiliyor.

Son Araştırma Dikkate Alındığında Dindarlık ve Muhtemel Savaş 

Bu tarz “dindarlık biçimleri”ni akılda tutmak kaydıyla; yayınlanan son bir araştırmanın sonuçlarına bakmak lazım. 

“Türkiye’nin Toplumsal Haritası–TGSS 2024”, Mayıs ayında kamuoyu ile paylaşıldı. Rapor’un “İnanç ve Dindarlık” (yazar Zübeyir Nişancı) bölümü, muhtemel savaş ve dindarlık ilişkisini anlama adına dikkat çekici bulgular sunuyor.

Türkiye’de % 94,05’lik büyük çoğunluk Allah’a inandığını belirtiyor. Bunların % 89,45’i Allah’ın varlığından kesinlikle şüphe duymadığını ifade ederken, % 4,60’ı şüpheler yaşasa da inandığını söylüyor. Bu, Allah inancının toplumda güçlü ve yaygın olduğunu göstermekle beraber, Allah inancı şüphe kabul etmediği için hakikatte Allah inancı % 89,45’e denk geliyor demektir.

Öte yandan, % 77’si ahirete inanırken, % 14’ü inanmıyor. % 9’u ise bu konuda kararsız veya tarafsız. Allah’a inanıp ahirete inanmamak veya kararsız/tarafsız olmak, İslam’ın inanç esaslarına göre aslında Allah’a da inanmamakla eşdeğer; zira ahireti yaratan Allah! 

Bu durum dikkate alındığında hakikatte “Allah’a inanan = ahirete inanan = % 77” kabul etmek gerekiyor. Bu sonuç, Türkiye’de “liberal dindarlık”, “hümaniter/modernist dindarlık”, “seküler dindarlık” meselesinin etkisinin artmasıyla ilgili. 

Durum, bununla da sınırlı değil. 

Araştırmaya göre, katılımcıların % 40’ı “sık sık” veya “her zaman” namaz kıldığını belirtirken, % 36’sı namazı nadiren ya da hiç kılmıyor. “Ara sıra” namaz kıldığını söyleyenlerin oranı ise % 24. 

Demek ki ortada gayr-i âmil kategorisinden “günahkâr dindarlar” var. Ayrıca âmil kategorisinden “sofu dindarlar” kadar “alaca/mevsimlik dindarlar” veya “gösterişçi dindarlar” da var. Katılımcıların % 76’sının Ramazan ayında oruç tutmayı “her zaman” ya da “sık sık” uygulamaları da bu “alacalık” veya “gösteriş” dindarlığının varlığını teyit ediyor.

Böyle bir tablo göz önüne alındığında; savaş gibi olağanüstü bir durumda, “hepimiz Müslümanız” demek yeterli olmaz. Çünkü “kim gerçekten cihad eder, kim kaçar; kim şehadeti arzular, kim menfaat peşine düşer” gibi soruların cevabı, insanların dindarlık biçimlerinde gizli. Bu tabloda, herkesin “Müslümanım” demesi değil, hangi tür dindarlıkla bu kimliği yaşadığı belirleyici ve açık olur.

Ama eğer açık olmaz deniyorsa, İslam tarihinde Mûte Savaşı’nda Abdullah bin Revâha (r.a) üzerinden meseleyi bir kere daha hatırlamak lazım:

Abdullah bin Revâha (r.a), takva sahibi, ibadete düşkün ve sünnete bağlı bir sahabeydi (“âmil sofu dindar” diyebiliriz). Eve girip çıkarken bile iki rekât namaz kılmayı alışkanlık edinmiş, sıcak seferlerde dahi oruç tutmaktan geri durmamış biri. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber savaşlarına katılmış; Hudeybiye seferinde yer almış. Hayber Savaşı öncesinde Yahudilerin tutumlarını öğrenmek ve liderleriyle görüşmek üzere çeşitli görevler üstlenmiş.

Böyle (âmil sofu dindar) bir sahabe Mûte Savaşı’nda şehit oluyor ama “itirazlı cennete giriyor.” Hazreti Peygamber (aleyhisselam) şöyle anlatıyor durumu: 

“Onlar düşmanla karşılaştılar. Zeyd şehit oldu. O şimdi cennete girdi. Orada koşup duruyor. Sonra sancağı Câfer aldı. O da şehit oldu. Şimdi o, yakuttan iki kanadıyla. Câfer’den sonra sancağı Abdullah bin Revâha aldı.”

Resûlullah (aleyhisselam) bir müddet sustu. Ensar’ın benizleri değişti. Abdullah bin Revaha’nın bazı uygunsuz davranışlar yaptığını sandılar. Peygamberimiz (aleyhisselam):
“Abdullah bin Revâha, iki ayağını pekiştirdi. Elinde sancak olduğu hâlde, düşmanlarla çarpıştı ve şehit olarak öldürüldü. İtirazlı olarak cennete girdi.” buyurdu.

Abdullah bin Revâha’nın cennete itirazlı olarak girişi Ensar’ın ağırına gitti. Resûlulah’a (aleyhisselam) onun itirazının sebebini sordular. Resûlullah (aleyhisselam), onların sualine şöyle cevap verdi:

“Kendisi yaralandığı zaman, düşmanla çarpışmaktan çekindi. Sonra nefsini kınadı, cesaretlendi ve şehit oldu. Cennete girdi. Onlar, cennette altından tahtlar üzerinde bana gösterildi. Abdullah bin Revâha’nın tahtının arkadaşlarınınkinden alçak olduğunu gördüm. Sebebini sordum. ‘Abdullah çarpışmaya giderken bazı tereddütler geçirmiş, sonra da çarpışmaya girmişti.’ (dendi).”

Anlayana her şey ortada!

ABD-İsrail ortaklığı ile “final” çok uzak değil. “Final”de itirazlı olsa da cennet kapısına dayanan erlere çok ihtiyaç olacak.

Vesselam…

Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7

Yorumlar3

  • T.C vatandaşı 2 saat önce Şikayet Et
    Türkiye de dindarlık Osmanlının bitişi ile azalmıştır. O dönemde ki yaşayanlar ile bu dönemdeki yaşayanların arasında çok az istisna olmakla birlikte bayağı fark var dır. Bunun sebebi de eğtim bozukluğu iyi İslamı anlatamamadır. Eğer bunlar aşılırsa dünyanın sosyal medyası olsun inanan asla bu tür yerlerle hayatını kurmaz gerçeklikten kopmaz zaten sekülerimizimide tanımış olur.
    Cevapla
  • Kemal 2 saat önce Şikayet Et
    Rabbim ümmeti Muhammed'e ysrdım eylesin, ayağımızı sabit kılsın... Amınn
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Aligato 3 saat önce Şikayet Et
    Allah korusun öyle bir şey olursa %42savasa gider anca
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat