Evet, Biz İmam-Hatipliyiz!
- GİRİŞ19.07.2025 09:22
- GÜNCELLEME21.07.2025 09:17
LGS’de 500 tam puan alan çocuklarımız üzerinden imam-hatipliler (yani biz) yine gündemde(yiz). 719 öğrenciden 63’ü imam-hatiplerden.
Ortaokul kademesindeki tüm öğrencilerin % 12,59’u imam-hatip ortaokulundan. LGS’den 500 tam puan alanlar içinde imam-hatiplilerin oranı ise % 8,76.
Aslında imam-hatipliler açısından bakılırsa, 500 tam puan almadaki “oran”da eksiklik var! Buna rağmen, neden (bazı siyasilerin başını çektiği) belli bir kesim yalan/iftira azığı ile “imam-hatipliler”e saldırıyor?
Cevap, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “imam-hatipliyim ya…” demesinde saklı olsa gerek.
O halde “imam-hatipli olma”yı bir kere daha açmak icap ediyor:
İmam-hatipli demek, yaşadığı topluma karşı sorumluluk (şuur) hissinde olan beklentisiz (ihlâs) insan olmak demek.
Babamın babası (rahmetli dedem), bedelini ödeye ödeye hafız olanlardan. Yasaklarla dolu zorluklar döneminde kâh tarlalarda kâh hayvan besleme yerlerinde kâh dere kenarlarında hafızlık bitirme cehdine sahip biri; tüm Kur’an’ı taşıyabilmekten mahrum olarak o günkü hafızlık dersine göre gerekli olan sayfaları koynunun içinde taşıya taşıya.
Rahmetli babam, öğretmen okulu mezunu. Kendi tabiri ile “Allah demenin yasak olmadığı ama ayıp olduğu” dönemlerin öğrencisi. Namaz kılan bir-iki kişinin olduğu okulda, namaz kılmanın bedelini, namaz kılarken sırtına öğretmen tekmesi yemekle ödeyen biri.
Ve 28 Şubat döneminde, imam-hatip lisesi temsilcilerinden biri olarak Rize İl MGV binasının mühürlenmesi sahnesine şahit olan bendeniz. Şaşkınlık dışında bir şey yok ama; taşkınlık yok, devlete kırgınlık yok, kimseye kızgınlık yok. Şaşkınlık sonrası kalan sadece üzüntü; o kadar! Hatta “siyasi hayatıma mal olsa bile…” diye başlayan cümleleri kullanan Rizeli hemşerime de kızma yok; acıma var sadece! Nihayetinde siyasi hayata mal olmanın yanında acınacak duruma düşmek, ne acı!..
Çünkü zalimlere karşı düşmanlık ve intikam değil, buğz etmek ve imkân bulunca hidayetine vesile olmaya çalışmak demek imam-hatipli olmak. Yani imam-hatipli demek, beklentisiz bedel ödeyen, bedel ödemeye her daim hazır olan nefer, ama gücü elde ettiğinde bedel ödetenlere nefret ve intikam hırsı ile bedel ödetme derdi de olmayan bir denge sahibi.
Yine imam-hatipli olmak demek, “doğal liderlik”le teşkilatçılık yapabilme, kitlelere öncülük edebilme demek. Bedel ödemeye hazır öncü kuvvet! Öncü olmak için de teşkilatçı, organize edebilen, harekete geçiren bir çerçeveye sahip. Namaz kıldırma imamlığından kitleleri yönlendirebilme hatipliğine kadar geniş bir yelpazede koşturma kabiliyetiyle donanmış lider.
Dahası, imam-hatipli olmak, “açıklık” ve “netlik” içinde hayat sürmek demek. Kimsenin gözüne imanını ve amellerini sokmamak ama kimseden de çekinip ezik bir hâleti ruhîye içine girmemek demek.
Durup dururken imam-hatipli olduğunu söylememek, ama yeri geldiğinde de imam-hatipli olmanın gereğini yapmaktan geri durmamak. Bu nedenle hiçbir zaman gizli gündemi olmamak, çok şükür. Bundan dolayı olsa gerek, gizli gündemi olanlar (en başta -o zamanki tabirle - “Fetulahçı”lar) tarafından sevilmemek, hatta korkulan ve engellemelere maruz kalan olmak demek.
Tek ve açık gündemi, “Allah’a nasıl kul olabiliriz” olmak her daim. Bunun için usullere uygun bir mücadele yöntemi içinde olmak demek; kırmadan, dökmeden, yıkmadan, ortalığı karıştırmadan istikamet üzere kalma çabasıyla donanmak demek imam-hatipli olmak. Yeri geldiğinde kulluğun cihad yönünü de vatanı için devreye sokan demek.
Hâl böyle olunca, imam-hatipli olmak aşağılık kompleksi ya da kompleks içinde olmamak demek. Aşağılık kompleksi, güçlü olana benzeme hastalığı, güçlü olanın yoluna girme alçaklığı; kaybetme ile ölüm korkusunun karışımı bir manevi hastalık! Kompleks ise kendini güçlü görüp, geri kalanı (güçsüzü) hakir görme hastalığı; kibrin ete kemiğe bürünmüş hâli. İki şer hâl de yok imam-hatipli olmakta; çünkü güç/lü değil hak/lı olmanın yüceliğini idrak etmek demek imam-hatipli olmak.
Bu nedenle olsa gerek, (öğrencilik yıllarımızda olduğu gibi) mesela Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyanların “Boğaziçili” olma sevdasına düşmemek, öykünmemek, “imam-hatipliyiz” diye de imam-hatipli olmayanlara tepeden bakmamak imam-hatipli olmanın gerekleri ve incelikleri! Çünkü en nihayetinde, kullukta, imam-hatipli olmak da geçerli değil Boğaziçili olmak da. İmam-hatipli olmak, böyle bir şey.
Ve elbette akademi sahasında da imam-hatipli olmanın yansımaları var.
Eğer imam-hatipli isen, akademide işlerini yaparken, Kur’an kavramı olan “itkan” (en kaliteli) üzere olmak zorunda olursun. Çünkü imam-hatipli olmak demek, inandığını en iyi şekilde tatbik etmek demek aynı zamanda, tam bir kemâli ciddiyetle. Yani; söz ile fiili örtüştüren demek imam-hatipli olmak.
En zor kısmı da belki bu. Mesela, akademik ilgi alanlarımdan biri, sosyal politika. Sosyal politikanın önemli konularından biri de aile. Aile konusunda derinlemesine araştırmalar ve okumalar yapmama, aile konusunun Türkiye’de gelinen sorunlu ve tehlikeli noktaları öğrenmeme/bilmeme rağmen, evlenene kadar “aile politikaları” dersini veremedim. Çünkü imam-hatipli olmak demek “niye yapmadıklarınızı söylüyorsunuz” ilahî ikazını dikkate alarak hareket etmek demek. Çocuk ve gençlik konularını da evlenip çocuklarım olunca yazmaya başladım, bu ilahî korkunun uzantısı olarak.
Ahkam kesmek kolay, ama imam-hatipli olmak, ahkam ayetlerini bilip kendisi hakkında ilahi huzurda “yalancı” hükmü verilmesinden korkan demek! Ya da ters mantıkla, Allah’tan başkasından korkmayan demek!
Yine akademideki işlerin en kaliteli olması için, imam-hatip döneminde zihinlere kazınan bir Hadis-i Şerif’in gereği olarak her şeyi değil de yapılması gerekenleri “az da olsa devamlı şekilde yapma”yı bilirsin. Yani haddini, sınırlarını bilmek demek imam-hatipli olmak! Ve haddini aşanlara usulünce haddini hatırlatmak ve bildirmek demek.
İmam-hatipte okumasına rağmen, imam-hatipli olma şuuru dışında olanlar için söylenebilecek tek şeyse, “Her milletin/topluluğun iyisi iyidir, kötüsü kötüdür” Hadis-i Şerifi’dir. Böyle düşününce, imam-hatipli olmayı aşırı yüceltenler ile imam-hatipli olmaktan nefret edenler arasında mutedil (orta yollu) bir zemin yakalanmış olur.
Şimdi, bu hakikat karşısında imam-hatip düşmanlığının ve dahi nefretinin/kininin anlamı nedir sizce? “Anlayış kıtlığı” mı yoksa “siyasi (=Erdoğan karşıtlığı) görünümlü” İslam düşmanlığı mı? Cevap anlayış kıtlığı ise sorun çözülebilir, ama İslam düşmanlığı ise Ebu Cehil’in “küfrü inadı”na derman bulunamaz!
Aynen şöyle: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ‘inandık’ derler; kendi başlarına kaldıklarında da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kininizden (kahrolup) ölün!’ Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 119. âyet)
Yorumlar20