Köye dönmek mi yeni şehirler kurmak mı?

  • GİRİŞ02.08.2025 09:25
  • GÜNCELLEME03.08.2025 09:40

Birkaç günlüğüne doğup büyüdüğüm köyümdeyim. Üç yüzden daha fazla hanesi olan Tütüncüler köyünde (Talvat) otuz-kırk hanede insan nefesi var. Çeşitli nedenlerle şehirlere göç edilmiş. Ancak çay hasat mevsimi ve yaza denk gelmesinden olsa gerek haneler daha dolu ve tanıdık yüzler var. 

Çocukluğumun “tipi esmeri”, “koşa Abdullah” abisi, “imami İsmaili”, “ceva Fatihi”, “edu Ali”, “amedi Adem” ve “emi Mustafa” abileri ile sohbet etmek güzel. İsmet dayının taze armutlarını yedikçe yiyesi geliyor insanın. 

“Ceva Burak” hâkim olmuş, mahkemelerde adaletin tecellisinin birincil aktörlerinden. “Perdeci Necmi” abinin dükkanında Rize simidine, eski kaşarına ve zeytine eşlik eden çay her zamanki gibi o biçim lezzet veriyor; bir bardak iki bardak dükkâna gelen giden derken keşke sohbet hiç bitmese diye gönül iç çekiyor.

Kendileri ile sohbet ettikçe “elhamdülillah iyi ki tanışmışız” dediğim Rize’nin valisi (İhsan Selim Baydaş) ve belediye başkanı (Rahmi Metin). İkisi de entelektüel birikimleri, dertli oluşları, kibirden uzak bir halet-i rûhiye ile halkla iç içe olabilmeleri, çalışkanlıkları, pratiklikleri ve aralarındaki uyum, her şehirde “keşke böyle güzel ikiz ruhlar olsa” dedirten cinsten.

Kısa ziyaret sürecimde aklıma “köye dönüş” söylemleri geliyor. Bir ara Covid-19 sürecinde kalabalıklardan yani şehirlerden kaçışın adresi olan “köye dönüş” hem fiilen görülüyordu hem de siyasilerin vaatleri/teşvikleri içinde yer almaya başlamıştı. 

Özellikle emekliler için doğup büyüdükleri memleketlerine dönmeleri gündemin önemli bir maddesi olmuştu Covid-19 dalgasında. Dönenler de olmuştu, dönüp köyündeki evini mamur edenler de.

Evet, köye dönmek bir seçenek şehrin x, y, z … sorunlarından kurtulmak/kaçmak ve bunalım girdabından sıyrılmak için. Belki böylece köyün can çekişen tarım arazilerini canlandırmak için de köye dönmek önemli. 

Ancak öyle kolay değil. Bir Covid-19 hengamesindeki korkunun uzantısı olarak köye dönüş haberlerini duyduk, ama bunların tamamına yakını “nostaljik dönüş” olarak kaldı. Belki, en fazla, köydeki evin biraz onarılması sonrasında “altı ay köy-altı ay şehir” hayatı moduna geçildi. 

Çünkü insan alışkanlıklardan öyle kolay kurtulamıyor; çünkü İbn Haldun’un ifadesiyle “insan, alışkanlıkların çocuğu.” 1950’lerde başlayan köyden şehre, şehirden büyükşehre göç süreci/dalgası sonrasında şehre “kök salmışlık” var artık. Çeşitli nedenlere bağlı olarak bir nevi eli-kolu bağlı bir şekilde şehirlerde yaşamaya devam etme söz konusu. 

Tüm zorluklarına rağmen “geçim telaşı” ile şehirler baştâcı edilmiş durumda. Emekliler için çocuklar ve torunlar şehre bağlayıcı sebepler. Gençler için eğitim vb nedenlerle şehir anlamlı, köyün karşılığı yok; “ne yapacaklar ki köyde”!? Hatta gençler için şehirde “ne eğitimde ne istihdamda olan genç (ev genci) olmak”, köyde (toprağının sahibi) olmaktan daha iyi görünüyor! 

Köylerin ihya olmaya ihtiyacı olduğu kesin, ama köylerin “yeniden” hayatın merkezinde olmasını beklemek boşuna! Olmaması da normal, hatta tarımsal sorunların çözümünü farklı şekillerde sağlamak şartıyla, köyü hayatın merkezine almamak da icap ediyor. 

Evet, her medeniyetin köyü olur ama köyde medeniyet olmuyor, olamaz!

Medeniyet, şehir işi! Bu nedenle “köye dönüş”ü düşünmek yerine, “yeni şehirler” kurmak gerekiyor.

“Eğitim şehri”, “tarım şehri”, “sanayi şehri”, “spor şehri”, “turizm şehri” gibi belli sektörleri/konuları önceleyen yeni şehirler kurmayı düşünmek, mevcut “anomik (kuralsız) şehirlerin de kurtulması” adına elzem.

Bunu yaparken de yeni bir kural olarak şehirlerin nüfusuna “üst sınır” getirmeyi düşünmeli. 

Yatay mimari esası ile kurulacak yeni şehre, arazi imkanlarına göre 100 binlik, 500 binlik, 1 milyonluk “üst nüfus sınırı” koymalı. Bu sınırlardan fazla nüfus olursa, hızlıca yine “yeni şehir” kurmalı. 

Çünkü şehri yönetmek biraz da nüfusu yönetmek demektir ki 3, 5, 10, 20 milyonluk şehirler “yönetiliyor görünse” de fiilen “kaos üreten”, “kronik sorunlarla boğuşulan”, binaları ve yaşantı örüntüleri ile “meskunları delirten” kıyamet habercileri gibi!

Şehirleri kıyametten korumak için daha fazla beklemeden bu ve benzer köklü adımlara ihtiyaç var.

Prof. Dr. Faruk Taşcı / Haber7
 

Yorumlar14

  • Mehmet Saim Barış 1 hafta önce Şikayet Et
    Bütün taşlar yerinden oyna(tıl)mış. İnşa etmek, imar etmek, ihya etmek çok daha zor; fakat imkansız değil. Her şeye rağmen bi' yerlerden başlamak lazım.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • A. Bölükbaşı 1 hafta önce Şikayet Et
    Eline yüreğine sağlık hocam.
    Cevapla
  • Vatandaş 1 hafta önce Şikayet Et
    Çok doğru bir tespit elinize sağlık hocam.
    Cevapla
  • Ali kemal bolukbas 1 hafta önce Şikayet Et
    Sayın hocam. Artık imkanlar köyü şehirle iç içe yaşamaya elverişli. Köyün bir bardak suyunu içmiş olana köyler arınma ve terapi merkezi. İmkan dahilinde köyümüzü asli vatanımızı yaşamak gelecek nesillerimize yaşatmak gerekiyor. Sabah uyandığında duyduğun bir horozun sesi bir seminerden kazanacağımız paranın sesinden güzeldir hocam. Saygılarımla
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Şeref 1 hafta önce Şikayet Et
    Nokta atışı tesbitler. Ve zamanlaması da kentsel dönüşüme denk gelen bir yazı.. Şehirleri kurarken, insan ve medeniyet değerlerimize odaklı kurgulanmalıdır.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat