Sabahattin Zaim: Ahlâk, İlim ve Ameli Cemeden Örnek Bir Şahsiyet
- GİRİŞ13.12.2025 09:06
- GÜNCELLEME13.12.2025 09:51
Asistanı olmaktan dolayı şükrettiğim Prof. Dr. Sedat Murat hocam arayıp, “Sabahattin hocanın ahirete irtihalinin 18. senesi olmuş. Üniversitede onu an(la)ma programı yapacağız. Senin de hocanın ‘ahlak dünyası’ üzerine konuşmanı isteriz” deyince, doğrusu sevincimden bir tuhaf oldum.
Çünkü Sabahattin hoca, hayatımın hayır namına kırılma noktalarından biri; buna vesile olanların başında da Sedat Murat hocam geliyor. İstanbul İktisatçılar Derneği’nin 13 Aralık’taki programına hazırlanırken ister istemez eski günler, hafızamdaki tüm izleriyle geri döndü.
Peki, Sabahattin Zaim kimdi ki hâlâ onu anmaya ve anlamaya çalışıyoruz?
Her şeyden önce, kavramların sahih kullanımına titizlik gösteren bir ilim adamı.
Kendisine “göçmen” mefhumu/kavramı ile ilgili bir soru sorulduğunda, “biz göçmen değiliz, muhaciriz” diye cevap veren; mefhumların doğru kullanılmasının fikir dünyasını şekillendirmedeki önemini ısrarla vurgulayan bir şahsiyet.
Bunu da rahmetli Ayhan Songar’ın “Fikirler mefhumlarda ifade edilir, mefhumlar doğru ifade edilirse, fikirler doğru geliştirilebilir.” tespitiyle temellendiriyor ve Türkiye’deki kavram anarşisinin fikir dünyasını da karıştırdığını söylüyor.
Hemen her mecliste, konuşmasına ise şu kelam-ı kibar ikazla başlayan bir arif: “İnsanlar helak oldu, âlimler istisna. Âlimler de helak oldu, ilmi ile amel edenler (âmiller) istisna. Âmiller de helak oldu, ihlas ile amel edenler istisna.” Zira o, samimiyet ve ihlas olmadan yol alınamayacağını bilen güzel insan.
Bir meselede “sorunlu yaklaşımlar” duyduğunda/gördüğünde, “Ümmetimden iki sınıf insan düzelirse bütün insanlar düzelir… Onlar amirler ve âlimlerdir” hadis-i şerifini hatırlatır, “Bir ülke geri kalmışsa bileceğiz ki münevveri geri kalmış demektir… Hiç halkta kusur aramaya kalkmayalım, kusur kendimizde (hocalarda)…” diyerek “sorunun kaynağı”nı belirtmekten çekinmeyen tevazu ehli.
Bu şuur zemininde ailevî, meslekî, toplumsal ve siyasî ahlâka dair somut örneklerle dolu bir hayat.

“Aile ahlakı” bahis konusu olduğunda, ailenin tüm fertlerine ve görüşlerine ehemmiyet veren bir profil.
Evinin kütüphanesinde günlerce kendini ilme kapatsa bile, ilkokul çağındaki oğlunun “oyuncağım bozuldu baba” demesi üzerine çalışmalarını bir kenara koyup çocuğunun oyuncağını tamir eden bir şefkat sahibi.
Türkiye’nin sayılı iktisat otoritelerinden biri olmasına rağmen, küçük bir sermaye konusunda bile “…ve işlerinde onlarla istişare et…” (Âl-i İmrân Sûresi, 159) ilahi emrine uygun olarak “ey hane-i saadet, bununla ne yapalım?” diye ailesiyle istişare eden ve hatta küçük oğluna “evladım senin görüşün nedir?” diye soran yüce ruhlu bir adam.
Sabahattin hoca, “meslek ahlakı” bakımından da söz ile fiilin tam bir tutarlığa kavuştuğu şahsiyet.
Nüfus politikaları konusunda “Sen değil miydin herkese kesirü’l-evlât (çok çocuk) sahibi olmasını tavsiye eden? Sen değil miydin bütün kitaplarında nüfus siyaseti bahsinde doğum kontrolü aleyhinde konuşan, Peygamberimiz’in (aleyhisselam) rûz-i mahşerde ümmetimin çokluğuyla iftihar edeceğini söyleyen? İşte meydan. Artık kelâmı amele geçirmenin zamanıdır” diyerek beş çocuklu bir baba olarak kelamını amele döken sözünün eri âbide karakter.

Şu örnek de meseleyi tasdik ediyor:
Üniversitedeki bir konferansta İmren Aykut, “Vakıf Evleri” projesinde devlet korumasından çıkan genç kızlara bir “abla” ve kendisinin de “anne” olarak destek verdiğini, onları eğitimden istihdama kadar her aşamada yönlendirdiğini anlatıyor. Konuşmanın sonunda, tüm topluluğa dönerek “İşte olacaksanız İmren Aykut Hanım gibi olunuz; hem konuşuyor hem konuştuğunu yapıyor.” diyerek söz ve fiil bütünlüğünün gerçek ilim ve insanlık ölçüsü olduğunu vurgulayan uyarıcı olarak Sabahattin hoca.
“Toplumsal ahlak”ta da Zaim’de aynı tutarlılığı görüyoruz.
Sağ-İslamî camianın kendi dönemindeki sivil yapılanmalarının çoğunda öncü bir konumda olan Zaim için gönüllü teşekküller dış dünyanın olumsuzluklarına karşı insanı koruyan birer kale ve doğru istikametlere götüren birer otobüs gibi.
Bu nedenle gönüllü faaliyetlerin “laf olsun diye” yapılamayacak kadar ciddi olduğunu söylüyor. Nitekim kendisine İlim Yayma Cemiyeti yönetim kurulu üyeliği teklif edildiğinde, “Olmaz, ben henüz hazır değilim; orada bulunmak bir doçentlikten, bir profesörlükten çok daha zor bir sorumluluktur” diyerek bu ciddiyetini beyan ediyor.
Zaim’in gönüllü teşekküllerdeki öncülüğü ve ciddiyeti, bu yapılarda görev almanın sınırlarına dair yaklaşımında da görülüyor. Özellikle gönüllü kuruluşlarda gençleşmeyi ve yenilenmeyi gerekli görüyor; çünkü ona göre yaşça ilerlemiş kişilerle vakıfların dinamizmini koruyarak yürümek zor ve kurumlar zamanla canlılıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Bu düşüncesini yalnızca dile getirmekle kalmayan Zaim, nefsini ayaklar altına alıp, sözünün eri olduğunu göstererek gönüllü teşekküllerin aktif görevi sayılan mütevelli heyeti ve yönetim kurulu üyeliklerinden ayrılıyor. Böylece yerini gençlere bırakıp daha çok “nasihat makamı”na çekiliyor.
“Siyasi ahlâk” ise Zaim’de özel bir yere sahip.
Siyaset yapmayıp “siyasî şuur” sahibi olmayı esas alıyor. Haktan yana tavır koyan ve desteğini sunan bu şuur, siyasetçilerin kendisine danışmasına vesile oluyor. Zaim de ilim ehlinin vakarına yaraşır biçimde bildiği doğruları hiçbir çekince göstermeden muhataplarına aktarıyor. Bu yönüyle milliyetçi-muhafazakar çevrelerin siyasetini etkileyen muteber bir referans noktası.
Sabahattin hocaya Ali Fuat Başgil’in yaptığı aktif siyaset daveti gibi, Erbakan ve Özal’dan da teklif alıyor. Ancak bu çağrılara hayatı boyunca aynı gerekçeyle ret karşılığını veriyor:
“Kendimi tarttım. Hocalıktan önce kaymakamlık da yaptım. Gördüm ki ‘siyaset bana göre değil’. Bu sebeple aktif politika yapmamaya karar verdim. Fikren emrinizdeyim. Dersimin adı sosyal politika, ama aktif politika hayatına girmemeyi tercih ediyorum. Müsaade ederseniz ben böyle kalayım.”
Hoca siyaset yapmıyor ama “siyasi şuur gereği” hak bildiklerine destek vermekten de geri durmuyor. Örneğin, Milli Nizam Partisi’nin ekonomik ve sosyal politika raporları, Zaim’in de içinde bulunduğu bölümünde hazırlanıyor. Milli Selamet Partisi’nin tüzüğü de yine aynı bölümde oluşturuluyor.
Nihayetinde Zaim’in bu tarz duruşu güzel ahlâktan faydalı ilme, faydalı ilimden de salih amele uzanan tevhidî bir bütünlüğün ifadesi. Bunu bizzat kendisi şu benzetmeyle açıklıyor:
“Kuvvetli bir motora sahip arabanın direksiyonu bozuk olursa kaza yapma ihtimali artar. Müslüman adamda direksiyon İslam ahlak ve faziletidir, motoru da bilgisidir.”
Ona göre iman, ilim ve ihlasla amel gelişirse güzel insanlar, güzel kurumlar ve güzel devletler ortaya çıkar.
Uzun lafın kısası, ailevî, meslekî, toplumsal ve siyasî anlamda rol model arayan varsa Sabahattin Zaim’in hayatına bakmalı. Çünkü güzel ahlaklı rol modeli olmayan, farkında olmadan “kötü” rol modellerin peşine takılmaya ve çürümeye mahkûm olur.
Özetle, Sabahattin hoca, kendisine rahmet okumanın, rahmet okuyana da şeref kazandırdığı biri: Allah rahmet eylesin, el-Fatiha!
Prof. Dr. Faruk Taşçı / Haber7
Yorumlar3