Kardeşlik ikliminde Saadet’i, Yeniden Refah’ı ötekileştirmeyelim
- GİRİŞ27.06.2025 09:05
- GÜNCELLEME29.06.2025 14:14
Toplumsal barış, kardeşlik, iç cephenin tahkimi, birlik-beraberlik... 2025 siyasetinin popüler kavramları. Siyaseti düşman yaratmaktan öte sorun çözme sanatı olarak görenler için fevkalade bir atmosfer. Siyasetin doğası bu; iktidar mücadelesi, ortak bir paydada uzlaşma arayışı veya geçici stratejik yakınlık; çaylar-kahveler soğur, ittifaklar değişir, masalar birleşir, ayrılır. Sizi değerli kılan siyaseti ne uğruna yaptığınız.
Her şeyin tolere edildiği bir ortamda, ötekileştirici bir dille bu tabloyu bir fincan çayın içinde boğmamalı. Saadet, Yeniden Refah daha makro düzeyde okunmalı.
Eleştirilebilirler, politikaları tartışmaya açılabilir. Ancak bu partiler, bu milletin kodlarıyla, değerleriyle, toplumsal dokusuyla kavga eden yapılar değil. Yerli ve ahlaki bir duruşa sahipler. İttifakları siyasi düzlemde, kültürel ya da zihinsel değil. Herkesi kasisli yoldan otoban siyasetine davet ederken, Bu yapıları dar bir çerçeveye hapsetmememiz gerekir. Kızgınlık ve öfke, ferasete, basirete mani olmamalı.
Üzerinde fırtına kopartılan hususlara daha serinkanlı ve hakkaniyetli yaklaşmak bir şey kaybettirmez. “Mücahit Kılıçdaroğlu” sloganı mesela, travmatik bir durum gibi gelebilir. Çünkü bu sloganın Erbakan Hoca’ya özel bir bağlamı ve temsil ettiği değerlere ilişkin özel bir anlamı var. “Mücahit Kılıçdaroğlu” sloganı bu özel bağlamın ve anlamın ne kadarını taşıyordur bilmiyorum. Ayrıca Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu özel bağlam ve anlamı ne kadar benimseyeceği de tartışma konusu. Neticede bu slogana güncel siyaset perspektifiyle bakmak gerekir, daha öte anlamlar yüklemek doğru değil. Kasten, planlı veya organize bir durum olduğu şüpheli. Kitle psikolojisi ekseninde değerlendirmek daha mantıklı. Bu slogan Saadet’in 6’lı Masa’ya dâhil olmasının motivasyonları üzerinde kafa yorarak, yanlışları ve ortak noktaları belirlemeyi gölgelememeli.
İstanbul seçimleri meselesi. Ekrem İmamoğlu’nun iki dönemdir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmesi tek bir nedenle açıklanamaz. Doğal olarak pek çok nedeni var. İstanbul’un 10 yılının heba olduğunu da düşünebilirsiniz, ortaya saçılanları görerek memleketin 100 yıl kaybetmekten son anda kurtulduğunu da. Daha farklı da düşünebilirsiniz. Nereden baktığınıza bağlı. İktidar yerel seçimler sonrasında mutlaka kapsamlı analizler yaptırmıştır. Bu analizlerde oy kaybının nedenleri ayrıntılı olarak yazıyordur.
İrancı iddiası. Milli görüş hareketi Sünni bir geleneğe yaslanıyor. Ortaya çıktığı koşullarda ve sonrasında, bu geleneği aksiyoner bir tonda devam ettirmeye çalışan bir hareket olarak gelişti ve büyüdü. İlk günden itibaren gerek Erbakan Hocanın açıklamaları gerekse de parti programı, ümmet çapında aksiyon alan bir görünüm arz ediyordu. Bu tutum, hareketi dışlayıcı olmayan, İslam dünyasının birliğini önceleyen bir çatıya dönüştürdü.
Süreç içinde, bu çatı altında, özellikle hareketin zor günlerden geçtiği dönemlerde, farklı İslami perspektiflerin suiistimalleri de oldu, hareketin sesini belli anlayışlarda donuklaştırmaya çalışanlar da. Ancak Milli Görüş’ün orjinal DNA’sı bu yaklaşımların ana akım olmasına hiç bir zaman izin vermedi. İrancı söylemi, belli amaçlarla sonradan olay yerine transfer olan DNA’ya benziyor. O nedenle tek bir delile dayanarak hüküm vermekten kaçınmalı. Parti yönetiminin bu transfer DNA’larla daha yakından ilgilenmesi gerekiyor.
Neticede Türkiye siyasetinin değişken denizinde gemilerin rotası sık sık güncelleniyor. Bazen fırtına çıkıyor, bazen de beklenmedik bir limanda yeni ittifaklar kuruluyor. Ancak toplumsal barış için adeta çırpındığımız bu ortam, gemileri batırmaktan ziyade, ortak rotalar çizmenin daha doğru olduğunu söylüyor. Saadet’i veya Yeniden Refah’ı ötekileştirmek yerine, bu milletin ortak hafızasında yer etmiş değerleri samimi bir diyalog zeminine çekmek daha doğrudur. İçinden, Saadet’in, Yeniden Refah’ın hiç mi kusuru, yanlışı yok diye geçirenler olabilir. Kusurları, yanlışları seçmen söylüyor, yine söyleyecek.
Kucaklayıcı, hakkaniyetli, serinkanlı, iç cepheyi güçlendirecek, toplumsal barışa ve huzura katkı sağlayacak bir dilden nasibini herkes almalı.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar14