Meçhul kahramanların abidesinde
- GİRİŞ01.08.2025 09:09
- GÜNCELLEME02.08.2025 10:41
Ülkelerin askeri kapasitelerine, gayr-ı meşru güç kategorisinde dâhil edilmesi gereken bir unsur var. Balistik füze veya nükleer silah kapasitesi kadar önemli. Örneğin herhangi bir ülkenin işgalinde, işgal güçleriyle savaşmak yerine, işgalcilerle birlikte kendi ülkesine saldırma potansiyeli olan gruplar, “işgalcilerin, o ülkedeki gayr-ı meşru gücü” olarak nitelenebilir. Türkiye, bir takım ülkelerin gayr-ı meşru gücü olarak faaliyet gösterebilecek hangi kişilere, gruplara, örgütlere ev sahipliği yapıyor? Ve daha ne kadar yapmaya devam edecek? Ya da var mı böyle bir şey?
İstisnalar olmakla birlikte bu bağlamda iki kategoriden söz edilebilir. İlki Cesur Yürek'teki İngiltere Kralı'nın dediği gibi sahaya sürülecek olan ya da para etmeyen grup: Birinci sınıf ekonomi-politik ve entelektüel kölelerin kontrolünde olan ikinci sınıf köleler. Eleştiri, ifade ya da iletişim özgürlüğü bu sistemin sürekliliğini sağlayan, daha doğrusu kirlenmeyi güzel hale getiren bilinç operasyonu. Kulağa hoş geliyor bu kavramlar, ama şişede durduğu gibi durmuyorlar. Orijinalleri ne kadar hayati önemdeyse, çakmaları da o kadar tehlikeli. Son duraklarını biliyorsunuz.
Sosyal medya özellikle ikinci sınıf köleler için bir süredir antrenman/tatbikat sahası işlevi görüyor. Başıboş sosyal medya voltacıları, başıboş sosyal medya fenomenleriyle birlikte ciddi bir güvenlik sorunu olmaya doğru hızla ilerliyor. Bu paket servis, bazı muhalefet partilerini iştahlandırıyor ister istemez ama gıda zehirlenmesi ve nihayetinde beyin ölümünün gerçekleşmesi gibi ciddi riskler de taşıyor.
Türkiye, nefrette buluşmaktan başka bir mahareti olmayan bu grupların çirkin yüzüyle zaman zaman karşılaşıyor. Birinci sınıf kölelerin soytarısı olmaktan öteye gidemeyen popüler tiplerin orkestra şefliğinde, kanser hücreleri misali bağışıklık sisteminin sekteye uğramasını bekliyorlar. Pandemide mesela, devleti aciz göstermek için her yola başvuruldu. Dezenformasyonun, kasıtlı muhalefetin, cehalet ve sorumsuzluğun en iğrenç örnekleri sergilenerek toplumun direnci zayıflatılmaya, mücadele azmi baltalanmaya çalışıldı. Büyük bir özveriyle görevini yapanlara saygı duymak şöyle dursun, onların işini zorlaştıracak her türlü dedikodu ve yalan haber, üstlerine adeta boca edildi. İş, vefat edenlerin peşine düşmeye, mezarlıklarda ceset aramaya kadar götürüldü.
Aynı senaryonun bir benzeri 6 Şubat Depreminde sergilendi. Faşist mizahın efendisi Charlie Hebdo’nun “Türkiye’de deprem. Tank göndermeye bile gerek yok” yazılı karikatüründen aşağı kalmamak için epey çaba gösterildi. Yardım ekiplerinin kasıtlı olarak geciktirildiği, uluslararası yardımların engellendiği, enkaz altındaki seslerin duymazdan gelindiği, yıkım ve vefat sayılarının gizlendiği yalanları havada uçuştu. AFAD'a yönelik itibar suikastlarını, depremzedelere yönelik hakaretleri de buna ekleyin.
Şimdi de aynı çirkinlikte orman yangınlarında boy gösteriliyor. Yangın söndürme ekipleriyle, gönüllülerle veya yerel halkla alay etmekten tutun; uçak yok, helikopter yok çığlıklarına, linç furyasından devletin yangınları seyrettiğine, hatta kasıtlı olarak söndürmediğine kadar bini bir para bile etmeyen ne varsa piyasaya sürülüyor.
Pandeminin, depremin neden daha büyük bir felaketle sonuçlanmadığına, neden sadece ormanların değil de tüm ülkenin yanmadığına üzülen hastalıklı bir kesim var. Bu tarz felaketlere dijital bir oyunmuş gibi yaklaşan çok bilinmeyenli bir denklem kuşağı da (Y & Z’ler) arkalarından geliyor. Bir an için istedikleri oldu ve efendileri kontrolü ele geçirdi diyelim! Peki ya sonrası… Sonrasını bir simülasyonla deneyimletmek lazım! Daha öğretici ve akılda kalıcı olur.
Bu tablo kimin eseri? Günübirlik muhalefet anlayışından iktidar çıkmayacağı neden görülemiyor? Koltuklarından ahkâm kesenler bu toksik iletişimden hiç bir rahatsızlık duymuyor mu? Ne zaman birbirlerinin esaretine son verecekler? Geleceğimizi, kurumları ya da kişileri hedef göstererek, toplumsal infial yaratmaya çalışan bir demokrasi anlayışına kurban mı edeceğiz? Derin cehalet ve nefret ateşini körükleyenlerin aksine gerek salgınla, gerek deprem ve diğer doğal afetlerle, gerekse de orman yangınlarıyla mücadelenin tüm kahramanlarını saygıyla anıyor, vefat edenlere Allah'tan rahmet diliyorum.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar5