Tüm ödevler neden Devlete yükleniyor?
- GİRİŞ05.09.2025 09:10
- GÜNCELLEME06.09.2025 10:08
Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihati hepimizin malumu. Önemine binaen zaman zaman tekrarlanır. Öfke, uysallık, güceniklik, gönül almak, suçlama, katlanmak, acizlik, hoş görmek, haksızlık, bağışlamak gibi kavramlar acaba demokratik bir hukuk devleti düzeni açısından ne anlam ifade ediyor? Suçu gelin etmişler kimse almamış’ ama devlet alıyor, üstleniyor. Edebali’yi şöyle de okuyabiliriz ahlâkı ve vicdanı yaşat ki insan yaşasın!
AÇILIMI SADECE DEVLET Mİ YAPACAK?
Kur'an-ı Kerim okuyan Alevi Dedesini linç edenlerin aklından geçmiyor mu hiç açılım yapmak? Talât Paşa kahramandır diyen Akkiraz'ı linç eden güruh mesela, açılım yapmayı düşünüyor mu? Kini, nefreti ya da kanlısı-kansızıyla terörü kendini ifade etmenin bir aracı olarak görenler... Bir taraftan ayrımcılık ve nefret söylemi kuşatmasını yarmaya çalışıyoruz derken diğer taraftan bunun en güzide örneklerini sergileyenler, hatta bazı deyişlerde olduğu gibi sözel unsurlarla nefreti kutsallaştıranlar... Linç turizminin acenteleri açılımı ne zaman gündemine alacak?
Aynı şekilde bunlara teşne medya organları, STK görünümlü parazitler; ahlâkı ve medeniliği aidiyetin esiri haline getirenler, bu toprakların insanını taşıyıcı anne olarak kullananlar/kullandıranlar, geleceğin Türkiye'sinde kendilerini nereye konumlandırıyorlar? Bu topraklardan rızıklanıp yumurtayı küresel operasyonların folluklarına bırakan GDO'lu zihinler ne zaman açılıma müsait hale gelecek?
Sabah akşam, buldukları her fırsatta dini, tüm unsurlarıyla alaya alanlar, aşağılayanlar, insanları İslam'dan uzaklaştırmak için her yolu deneyenler, gerçeğini bulamazlarsa sahtesini üreten ucuz mizah ve polemik gurusu kanaat simsarları da açılım yapmayı düşünüyor mu? Kendini düşmanlıkla ifade eden hatta kimliğini, çekirdeğini bu düşmanlıkta bulanlar, en azından empati düzeyinde de olsa bir açılım sergileyebilecekler mi?
Bir başarı hikayesi ortaya koyamadıkları için Atatürk'ü kendi beceriksizliklerine siper yapanların, Atatürk ve din istismarını at başı yarıştıranların, hatta Atatürkçülüğü Evanjelik bir tarikata dönüştürenlerin; kapsayıcılık, şeffaflık ve özgürlük dekoru arkasına mevzilenmiş provokasyon tedarik zincirlerinin açılım sırası ne zaman gelecek?
Kapalı kutu olarak tanımlanan; bir takım yabancı istihbarat örgütlerinin kontrolünde olduklarına dair haberler okuduğumuz, haklarında bilinmeyenlerin bilinenlerden daha fazla olduğu; yapılanmaları ve nasıl bir dini anlayışa sahip oldukları belli olmayan dini oluşumlar açılıma ne kadar yakın? Ya da 'kaç Müslümandan' anlayışıyla mücadeleyi bırakın, bilerek veya bilmeyerek bu anlayışı besleyen oluşumlar?
Aileyi, kültürü, inancı, geleneği insaflarına bıraktığımız bir avuç yapımcı, senarist, programcı veya fenomen ne zaman açılım yapacak? Bu sayılanların ifsadı değirmenine su taşıyan başkaları, ötekileştirdiklerine haysiyet hakkı dahi tanımayan çağdaşlık ve özgürlük istilacıları, en yüksek alçalmışlık sisteminin PR aparatları, açılımı niye hep devletten bekliyorlar? Açılım, sömürgeci literatürü bayraklaştırıp genç dimağları ülkesiyle, milletiyle kavgalı hale getiren, üstelik bunu, hafızalarından silmek istedikleri bir iktidar döneminde, kesintisiz olarak sürdürmeyi başaran(!), sözde özgürlükçü-barışçıl akademisyenlerin semtine de uğrayacak mı?
Açılımı nasıl okumalıyız? Bir jest olarak mı yoksa bir insanlık testi olarak mı? Bu kesimlerin aidiyet ve vatan-daşlık bilincini ve de medeni reflekslerini güçlendirecek bir hukuk zeminine ve sivil cesarete her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Ama önce, her şeyin ortaya dökülmesini sağlayacak düzeyde bir şeffaflık için itici bir güç gerekiyor.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar5