Kıyaslanma kültürü
- GİRİŞ05.12.2025 09:05
- GÜNCELLEME05.12.2025 09:05
Hayatın doğal akışında insan bir ölçüye, bir dengeye, bir istikamete ihtiyaç duyar. Önemli olan neyin ölçü alındığıdır. Değerlerin orijininde aile olabilir, kültür olabilir, din olabilir, medya ve popüler kültür olabilir, ekonomi olabilir, bireysel deneyimler olabilir. Bu yazı daha çok popüler kültürün gösteriye dönüştürdüğü tüketim vitrinlerinden devşirilen ölçüye odaklanacaktır.
Ne yazık ki bugün kendimize ayna tuttuğumuz yer, başkalarının filtrelenmiş hayatları olmaktadır. Kendi değerimizi, başkalarının sürekli güncellenen hayat sahnelerinde arıyoruz. Kıyaslanma, modern insanın gündelik rutini hâline geldi. Sessiz bir alışkanlık olmaktan çıkıp toplumsal bir baskı mekanizmasına dönüştü.
Bunu görmek için etrafımıza bakmak yeterli. Sabah işe yetişmeye çalışan sıradan bir insan düşünün. Daha gözünü açar açmaz telefon ekranında karşılaştığı şey, bir arkadaşının 'güne enerjik başlangıç' videosu. Pastel tonlarda bir oda, kahve ve düzenli bir masadan oluşan konseptle. Kişi daha yüzünü yıkamadan, başkasının gününe yetişemediğini düşünüyor.
Hemen herkes aynı şeyi yapıyor. Başkalarının tatil fotoğraflarını, spor salonundaki pozlarını, yeni aldığı otomobilin videosunu, 'harika geçen akşam yemeği'nin story’sini izliyor. İnsanlar aynı anda hem izleyici hem kıyaslayan hem kıyaslanan durumunda. Gündelik hayatın sıradanlığı, ekranlardaki kusursuz hayat montajlarına yenik düşüyor.
Gösteri kültürü insanın doğal ritmini altüst etti. Artık insanlar yemek pişirmiyor, 'sunum yapıyor'. Kitap okumuyor, 'okuduğunu gösteriyor'. Yürüyüş yapmıyor, 'koşu istatistiği paylaşıyor'. Her şey, kendi iç değerini kaybedip dışarıya sergilenmek üzere formatlanıyor. Bu format, insanın kendi deneyimini değil; başkalarının deneyimini ölçü alan bir kıyaslanma düzeni yaratıyor.
Pazar alışverişinde meyve sebze fiyatları kadar influencer mutfaklarının parıldayan sunumları düşünülüyor. Yemeğin kendisinden ziyade fotoğrafta nasıl duracağı hesaplanıyor. Örneğin bir üniversite öğrencisi, kütüphanede çalışırken sosyal medyada aynı yaştaki insanların 'daha başarılı', 'daha sosyal', 'daha gezgin' hayatlarına göz atıyor. Kendi yaşantısının kıymeti, başkasının montajlanmış görüntülerine göre belirleniyor.
Ya da bir işçi, maaşıyla ay sonunu getirmeye çalışırken, lüks araçların özenle çekilmiş videolarını izleyip kendini eksik hissediyor. Oysa izlediği görüntünün çoğu kredi, biraz da pazarlama taktiği. Ev hanımı ise kendi düzenli, sade evini beğenemez hâle geliyor; çünkü algoritma ona hep 'daha iyi dekore edilmiş' evler gösteriyor. Gösterilen evlerin çoğu gerçek bile değil. Belki de markaların set dekorları ama insanın zihni gerçeklikle kurguyu ayırt edemiyor.
Bütün bu sahneler, modern insanın içsel dengesini bozan bir ortak noktaya işaret ediyor: Kıyas kültürü, popüler kültürün en görünmez ama en güçlü denetim aracıdır.
Çünkü kıyas, tüketimi körüklüyor, hazları ve hedonizmi besliyor. Kıyas, insanı sürekli eksik hissettiriyor. Eksiklik hissi ise yeni alışverişlerin, yeni gösteri girişimlerinin, yeni tüketim döngülerinin başlangıcı oluyor. Gösteri toplumu yalnızca ne izlediğimizi belirlemiyor; neye özenip neyi başarısızlık sayacağımızı da yeniden şekillendiriyor. İnsan kendi yaşamını değil, kendisine sürekli gösterilen yaşam modellerini takip ediyor. Böylece sade olan, değersizleşiyor. Oysa hayatın özü sadelikte saklıdır; ama popüler kültür sadeliği yetersizlik olarak kodluyor. Hatta sadeliği dahi bir popüler kültür unsuru haline getirerek pazarlıyor.
Kıyas kültürünün en yıpratıcı yanı da şudur: Her kıyas, insanı kendi potansiyelinden biraz daha uzaklaştırır. Çünkü kıyaslanan insan, kendi rotasına değil, başkalarının hızına göre koşmaya başlar. Bu hız hiçbir zaman tutturulamaz; çünkü gösteri kültürü, çıtayı sürekli yükselten bir mekanizmadır.
Kıyas kültürünün pençelerinden kurtulmak isteyenler kalıcı olana yönelmeliler. Gösterişte değil, kalıcı olan için iyilikte yarışmalılar.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar4