Devlet-i Aliye-i Osmaniye (Yüce Osmanlı Devleti), bir Türk-İslam devleti olarak dört asır boyunca (1517-1917) Orta Doğu’yu (Bereketli Hilal) dil, din, iktisat, siyaset ve sosyal özgürlüklere dayalı olarak Osmanlı Barışı (Pax-Ottoman) ile yönetmiştir.

Bu konuda Bereketli Hilal’i İngilizlere göre parçalayan Lawrence şöyle der: “Osmanlı, bir Vali, İstanbul’dan gelen birkaç memur ve birkaç bin askerle Irak’ı asırlarca huzur içinde yönetirken; İngilizler 200 000 asker, binlerce tank ve uçaklarla ayda 30 000 ölüyle Irak’ı dahi yönetemiyor.”

Bu başarının sırrı ise yukarıda saydığımız Pax-Ottoman’a dayanmaktadır. Kınalızade Ali’nin geliştirdiği Osmanlı Daire-i Adliye sistemi, Padişahın tepesinde bulunduğu merkez ve çevrenin işbirliğiyle oluşan Ortak Akıl (Yönetişim)  ve yerel yönetim esaslı idari sistem(Eyalet) adalet sağlamaktaydı. Bu sistem, özü itibariyle bir piramit gibi dört ayak üzerinde Mülkiye, İlmiye, Seyfiye ve Kalemiye’ye (MİSK) dayanmaktaydı.

Altı asır süren Osmanlı Devletinin kuruluşunun ilan edildiği Eskişehir Karacaşehir Camii (1299-1918)

Osmanlının Kudüs, Şam ve Bağdat ön cephe hattından Halep, Diyarbakır ve Musul arka cephesine Şii ve Sünni fark etmeksizin Türk, Kürk ve Araplara dayanırken;  Fransız ve İngilizler (Sykes-Pico-1918) ise sadece petrol ve Haçlı ruhuna dayalı zor ve hile esaslı mankurtlaştırma ile yerelden birkaç hain ve zalime dayalı Hegemonya kurmuştu.

1991 yılından itibaren Bölünmüş Orta Doğu Projesi (BOP) ile versiyon değişikliğine gidilen bu sistemin sonucu olarak, İngiliz kuluçka makinesinden İsrail gibi bir vampir doğarken, Orta Doğu’da 30’a yakın farklı sosyal yapıdaki yüzlerce yıl huzur içinde din, dil, mezhep ve etnisite olarak yaşarken; Kızılderili’nin dediği gibi, “bir derede iki kurbağa kavga ediyorsa oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir” bugün bunlar birbirini boğazlamaya başlamıştır.

On yıllık bir geçiş sürecinden sonra 11 Eylül ve bugün ikinci vahşet ve dehşet yılını atladığımız, 7 Ekim saldırılarından sonra ABD ve İsrail eksenli yeni bir sistem Orta Doğu’da kurulmaktadır. Burada yer altından bir fare gibi giden ama görünmeden de geceleri havadan bombalayan İngiltere, bir buçuk asırlık istihbarat ve Kıbrıs gibi üs avantajlarını kullanarak, 80 yıl önce batan güneşini diriltmeye çalışmaktadır.

ABD, bu amaçla küresel hâkimiyet peşindeyken İsrail, Büyük İsrail’i kurmak amacındadır. Çin de bu Büyük Oyun’da (Great Game) ben de varım diyor. Rusların ayakları ise Suriye üzerinden biraz sıcak sulara değdiyse de, Rus ayısının keyfi Ukrayna ile kaçmış görülüyor.

Kısaca, Batı üçlüsünün (Trivarium) temel düşmanları Çin, Rusya ve İslam Dünyası iken temel çıkarları da İngiltere’ye göre yapılan tanımlamayla, dünyanın Kalbgahı (Heartland) olan Orta Doğu’nun tekrar şehirlere kadar parçalanması, Çin’in Kuşak Yol (BRI) projesine karşın Hindistan’ın İsrail merkezli IMEC projesidir.

AA tarafından hazırlanan küresel ticaret rotaları

Buna karşın olarak Türkiye öncülüğünde Bölgesel bir pakta acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin Kudüs ve Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) pakt önerileri anlamlıdır ki; bizim de bu konudaki Bereketli Hilal ve Anadolu Kalkanı Projelerimiz değerlendirilebilir. Aksine Katar ve tekrar İran’dan sonra Kıbrıs ve Yunanistan’ı silah deposuna çeviren ABD ve İsrail’in hedefi Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’yı ele geçirmektir. Halep’te DSG’nin dünkü çatışması ve Abdi’nin Barack’la görüşmesi ve ABD’nin 2026 bütçesinden buraya 130 milyon dolar ayırması çok anlamlıdır.

Kısaca, görüldüğü kadarıyla bir asır sonra her şey aslına dönmekte ve su, yolunu bulmaktadır.