Yaşam tarzı korkusuna bir örnek daha
- GİRİŞ25.04.2011 09:38
- GÜNCELLEME25.04.2011 09:38
Seçim öncesi “Oy verme davranışı”nı etkileyen önemli konulardan birisi yaşam tarzı korkularıdır.
“Endişeli modernler”le “Ötekileştirilmiş muhafazakarlar” oy kararı vermeden önce zihin haritalarında hangi kalıp düşünce ile hareket ediyor? Kritik soru bu.
Birinci kalıp yargı “Bu dinciler devleti ele geçirirse bize hayat hakkı tanımazlar”
İkinci kalıp yargı “Bu laikçiler iktidara gelirlerse ezan tekrar Türkçeleşir ve çocuğumuza dinimizi de öğretemeyiz.”
Bu kalıp yargılar nedeniyle güncel sosyokültürel yaşamda Türk muhafazakarlar dünya solu paralelinde özgürlüğü savunuyorlar ve Türk modernler dünya sağı üstünde yasakçılığı savunuyorlar.
Dünya siyasetçileri bunu bilmedikleri için “Korku Cumhuriyeti”mizi çözemiyorlar.
Sosyal medyanın etkin olduğu günümüzde yasakçılığı savunanlar gittikçe marjinalleşiyorlar ancak doğu toplumu olmamız ve doğu despotizminin etkisinden kurtulamamamız nedeniyle değişim yavaş gelişiyor.
Korkuları gidermenin yolu güven oluşturmaktır. Güven oluşmasının yöntemi açıklık ve içtenlikten geçer. Baskıcılığı, totaliter ve otoriter uygulamaları benimseyip benimsemediğimizi önce kendimize sormalıyız.
Birinci bariyer; kurulu düzenin resmi ideoloji ile destekleniyor olması. Resmi ideolojinin devletçiliği ve ulusçuluğu doktrin olmaktan çıkmış sadece siyasal bir söylem olarak kalmıştır. Siyaseten getirisi azalması ile sönme eğilimine girmiştir. Bugün en tutucu devlet partisi bile daha çok özgürlük vaat ediyor. Askerle arasına mesafe koymak ihtiyacı hissetti.
İkinci bariyer; eğitim sistemimizin “Türk şovenizmi”ni beslemesi. Bunun çözümü eğitim sistemimizi çoğulculuğu savunan AB standartlarına çıkarma konusundaki süreci hızlandırmaktan başka yol yok. Türkçülüğe tanrısal bir statü veren eğitim sistemi yetişen gençlerin yanlış kodlanmasına neden olduğunu görmemiz gerekir.
Kendi ırkını üstün görme zihinsel kodu taşıyan bir insanın ayrımcılık yapması doğaldır. Ayrımcılığı olduğu yerde adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde korku artar güven azalır. Sonuçta toplumsal barış ve huzur zarar görür.
Üçüncü bariyer; inanç sistemimiz karşıt görüşü savunanların dile getirdiği “Kur’an özgürlükçülüğe karşıdır” algısının netleşmemesidir. “ Çağımızda Kur’an-ı Kerim’e en uygun adaleti sağlama yönteminin demokrasi olduğu” görüşünün kanaat önderlerince yüksek sesle dile getirilmesi ile bu psikolojik bariyer de aşılır.
Dördüncü bariyer; “Resmi ideolojini yaşam tarzını bireylerin tercihlerine bırakmaması gerçeği”dir. Bunun için toplumun bütün renklerinin temsil edilmesi gereken TBMM’de başörtüsü krizi yaşanıp duruyor. Bugün dünyanın geldiği nokta 1930’lardan çok farklıdır. Hem toplum hem de siyasetçiler yeni modernizm tezini yüksek sesle “Yaşam tarzının bireylerin tercihlerine bırakılması gerçeğini” rahatlıkla savunabilirler.
Günümüzde konuşmasını bilen temsil kabiliyeti olan başörtülülerin kamuoyu önünde olması önyargıları dağıtıcı etki yapıyor keşke Sayıştay üyesi hanım efendi telaşlanıp 23 Nisan töreni için bulunduğu TBMM bürokrat locasını terk etmeseydi.
TBMM’de Sayıştay üyesi hanımefendinin telaşla locayı terkederek düştüğü pozisyon Türkiye için tartışılmalıdır. Dünya’nın gelişmiş hiçbir yerinde bir kadına bu saygısızlık yapılmazdı. Bu saygısızlığın nedeni siyasi değildi muhtemelen ilgililerin korkusu idi. Bu sebeple Türkiye’nin böyle garipliklerden kurtulmasının zamanı çoktan geldi.
Türkiye’de algılar farklı olgular farklı. Birlikte yaşama bilinci oluşması için diyaloğun artması kalıp yargıların dağılmasına götüren en önemli süreçtir.
Diyalog samimiyet sınırları içinde gelişmezse yani oturup siyasetçiler sahil kentlerinden oy almak için onlarla alışılmışın dışında ‘kafayı çekerlerse veya camiye giderlerse’ yanlış yaparlar. Diyalog samimiyet sınırlarının dışına çıktığında yine güven oluşamaz. Takiyye iddiaları inandırıcı olmaya başlar.
Dünyanın gidişinde “Eleştirilebilirlik, özgürlükçülük, çoğulculuk ve katılımcılık” en geçerli değerlerdir. Bu değerlerin benimsendiğine dair samimi inancın yaygınlaşması önümüzdeki en etkili yol olarak gözüküyor.
Değerler üzerinden siyaset korkuların dağılmasında geçerli bir yöntemdir. Demokrasinin aileden başladığını savunan içtenlik içeren olumlu algı oluşturan pozitif propaganda bin defa yemin etmekten daha etkilidir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com
Yorumlar7
-
Abdulhak Çoban
14 yıl önce
Şikayet Et
. Bu kavramı bu kadar yüceltmek ne derece doğrudur diye sorgulamak gerekir. İnsan yapımı olan ve birçok maceradan sonra ulaşılmış olması haklı olduğunu göstermez.Kafa sayısına göre toplum birşeylere karar veriyorsa bu onun illaki doğru olduğunu göstermez.Toplum hep beraber yanlış birşeyede evet diyebilir. Buradaki kastım günlük siyasal tartışmalarla alakalı değil. demokrasi kavramını tartışmaya açmak adına.
Beğen
Cevapla
-
İbrahim Dursun
14 yıl önce
Şikayet Et
SORUNLARIN KAYNAĞI TEK KELİMEYLE -HAZIMSIZLIK!-. Türkiyedeki yaşam tarzı korkuları ve endişelerinin kaynağı olan sorunların odağı;tek kelimeyle -HAZIMSIZLIK-ve HOŞGÖRÜSÜZLÜKTÜR.VesSELAM
Beğen
Cevapla
-
ilhan sapan
14 yıl önce
Şikayet Et
höşgörü yetersizliği. insanlar cumhuriyetin kurulduğundan beri modernleşmek adına çağdaşlaşmak adına insanların kılık ve kıyafetini yargılıyor.Şu peçe takmış,şu sarık giymiş aman ne gericiymiş diyorlar.Cumhuriyetten önce de yenilikçiler olduğunda bunların dinsiz kafir olduğu muhafazakarlar tarafından dile getiriliyor.İnsanlar bunları kabullenmekte zorlanıyor.Halbuki bugünün toplumunda mini etek giyen de başörtülü olanda aynı toplum içinde yaşamak zorunda bunları kabullenebilmeliyiz.Ne cumhuriyet öncesine gidip din devleti gelir ne de bu ülke dini hassasiyetinden vazgeçer.Bu korkulardan vazgeçmemiz gerekiyor.Günümüz toplumunda gerçekten hoşgörü ve saygı çok gereklidir.
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
-
Sabit Kal
14 yıl önce
Şikayet Et
8 yıllık AKP'ye rağmen bir başörtülüye protokolde hala tahammül edilemiyorsa. bu, laikçilerin müslüman toplumda yerleştirmiş oldukları korkunun ebadını gösterir. Onlar, yaptıkları zulmün şiddetini, kalitesini ve acısını çok iyi bildikleri için iplerin ellerinden kopmasına, yaptıkları zulmün kendilerine uygulanmasından korkuyorlar. Birde bu toplumda hala başörtüsü için ölebilecek kadar cesur insan yokta ondan, laiklerin dediği olur. Ne zamanki başörtümüz için ölmeye ve protokolü onlara ölümünede olsa bırakmamaya cesaret edebilirsek, o zaman bizleri kabul etmek zorunda kalacaklar. Yoksa iki taraftan biri gitmek zorunda.
Beğen
Cevapla
-
Fethi Gonullu
14 yıl önce
Şikayet Et
bosuna cirpinmayin yazar bey... midesinden bagli olmayan kimse size ve sizin zihniyetine GÜVENMIYOR.
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle