Asıl teşekkür etmemiz gereken kişiyi unutmayalım!

  • GİRİŞ24.03.2020 09:05
  • GÜNCELLEME25.03.2020 09:28

Devletin sağlık kurumları ile ilk defa tanıştığımda sanırım beş yaşındaydım.

 

 

Kayseri’ye o dönemde yaklaşık 120 kilometre mesafedeki bir dağ köyünden, çocukları okutmak amacıyla Kayseri merkeze göç etmiş bir ailenin, küçük ve yaramaz bir ferdiydim.

Rahmetli annem o yıl ağır hastalanmış, bize bakamayacak kadar takatsiz kalmıştı.

 

 

Ayağa kalkacak kadar bile mecâli olmamasına rağmen, yine de canından çok sevdiği çocuklarıyla alâkadar olma derdindeydi.

Köydeki ortamımızı şehirde de devam ettirebileceğimizi zanneden ben; küçük, yaramaz ve söz dinlemez çocuk, Kayseri’nin o yıllarda çok sert olan havasına yenilmiş, kışın ortasında zatürreye yakalanmıştım.

Bir yandan annemin ağır hastalığında kardeşlerine kol kanat germeye çalışan ağabeyim Hayri’nin hem çalışıp hem de ev işlerine yetişme çabasında olmasını; diğer yandan da her zaman iyi bir ağabey, iyi bir kardeş ve iyi bir evlat olmayı başaran diğer ağabeyin Halil’in küçük yaşına rağmen bir baba kadar müşfik yaklaşımlarını hiç unutamam.

Ancak, 1970’lerin Türkiye’sinde henüz beş yaşında zatürreye yakalanmış bir çocuk olarak asla unutamadığım bir başka şey ise, o soğuk, dar, kalabalık ve korkutucu koridordu.

Büyük ağabeyimin kucağında Tıp Fakültesi Hastanesinin loş koridoruna girdiğimde, ruhum hastalığımın etkisinden daha ağır bir bunalıma girmişti.

Doktorların kapısında bekleşen sayısız insan, macun rengine boyanmış soğuk ve itici duvarlar, havasız ve kokmuş ortam, yerde oturanlar, yatanlar, o yaşta zihnime kazınan, ama hep unutmuş olmayı arzu ettiğim bir manzara idi.

Kaldı ki o hastanede şifa bulamadım, özel bir doktor tarafından tedavi edildim.

Anneciğim de o sene iyileşti ve insana güven veren varlığıyla uzun yıllar bize kol kanat gerdi.

1980’lerin ortalarında bu defa lise öğrencisi bir genç olarak, anneciğimle birlikte Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Hastanesinde yatmakta olan bir yakınımızı ziyarete gittik.

Daracık bir odada tam dört yatak, yatakların arasında en fazla yarım metre mesafe, hastaların üzerinde nevresimsiz battaniyeler, biz dâhil odada en az 6-7 ziyaretçi, aslında yoğun bakıma alınması gereken ve bilinci tamamen kapalı olan bir hastanın, hemen kapının ağzında can çekişen hali.

Karşılaştığım ortam, beni bir anda on sene geriye, çocukluğumun tatsız hastane anısına götürdü.

Kendi kendime on senede Türkiye’de değişen pek bir şey olmamış dedim.

Zinde fakat umursamaz bir ruh halinin yerine, yorgun ve diğerkâm bir ruh hali ile hastaneden ayrıldığımızı hatırlıyorum.

90’ların ilk yarısında üniversiteden mezun oldum ve bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım.

Yaşadığım bir rahatsızlık dolayısıyla ülkemizin en iyi kardiyoloji hastanesi olduğu söylenen bir hastaneye gittiğimde, hem çok şaşırdım hem de çok üzüldüm.

Şaşırdım, çünkü en son on sene önce gördüğüm bir sınıf arkadaşım, kardiyoloji doktoru olarak karşıma çıkmıştı.

Üzüldüm, çünkü aradan geçen on seneye rağmen, memleketin hastaneleri hâlâ dökülmekteydi.

“Allah buralara kimseyi düşürmesin, yokluğunu da göstermesin” diye dua ederek ayrıldım.

Türkiye’de hastanelerin ve sağlık sisteminin değişmeye başladığını ikinci kızımın doğduğu 2004 yılından itibaren bizzat hissetmeye ve tecrübe etmeye başladık.

Bir yandan yeni hastaneler inşa ediliyor, diğer yandan eczaneler ve ilaç tedarik sistemi tamamen elektronik ağ içine alınıyor, özel hastanelerin kapısı vatandaşa açılıyordu.

Artık istediğimiz hastaneye gidebiliyor, ilaçlarımızı istediğimiz eczaneden alabiliyorduk.

İnsanların yakınlarının ve cenazelerinin hastanelerde rehin tutulduğu günler de artık tarih oldu.

Bütün hastanelerdeki acil servisler halkın ücretsiz istifadesine açıldı.

Gelmeyen ambülanslar birkaç dakika içinde olay mahalline yetişir hale geldi.

Bütün bunlara rağmen, Koronavirüs salgını (saldırısı) dünyayı kasıp kavurmaya başladığında, Türkiye’deki yoğun bakım üniteleri ne ölçüde yeterli diye meraklandım, doğrusu.

Yabancı bilgi kaynakları üzerinden karşılaştırmalı verilere baktım, bunları devletin resmî verileri ile mukayese ettim.

Doğrusu ortaya çıkan istatistikî sonuçlara hem çok şaşırdım hem de çok sevindim.

OECD ülkeleri içinde on bin kişiye düşen yoğun bakım yatağı sayısı itibarı ile Türkiye en iyi durumda olan ülke haline gelmiş.

Türkiye ilk defa bir sağlık yatırımı verisinde Almanya’yı, ABD’yi, Japonya’yı ve dünyanın gelişmiş ve zengin diğer ülkelerini geride bırakmış.

Üstelik bu veriye son bir yılda açılan ve yakın zamanda hizmete girecek olan şehir hastaneleri ve diğer sağlık yatırımlarının kapasiteleri ekli değil.

Türkiye son 17-18 yılda canhıraş bir şekilde sağlık yatırımlarına yöneldiğinde, her şeyi eleştiren kesim bunları da eleştirmiş, şehir hastanelerini ise yerden yere vurma yarışına girmişti.

2020 dünyasının en zengin kıtası olan Avrupa’nın zengin, özgüveni yüksek ve doğrusu kibirli ülkelerinin düştüğü duruma Türkiye düşmemişse, bu durum ülkemizde son dönemde yapılan sayısız sağlık yatırımının ve sağlık sistemindeki köklü dönüşümün bir sonucudur.

Bugün ülkemizin en iyi genel cerrahi uzmanlarından biri ile görüştüğümde, kendisi de Türkiye’nin sağlık alanında gelişmiş birçok ülkeden daha iyi bir noktaya geldiğini, açık bir şekilde ifade etti.

İtalya’nın, İspanya’nın ve Fransa’nın koronavirüs salgını karşısında yaşadığı sıkıntı, Türkiye’nin son yıllarda sağlık alanına yatırım yapmakla aslında ne kadar basiretli ve isabetli hareket ettiğini göstermekte.

Bugünlerde hepimiz sağlık çalışanlarına şükran duygusu ile yaklaşıyoruz.

En değerli varlığımız olan canımızı emanet ettiğimiz, bizim canımız için kendi canlarını tehlikeye atan fedakâr ve kahraman sağlık camiasına ne kadar teşekkür etsek azdır.

Unutmamalıyız ki asıl teşekkürü, “hayalim” diyerek sağlık yatırımlarına özel önem veren, şehir hastanelerine ise âdeta gönül veren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, hem de gönül dolusu sunmak, kadirşinaslığın bir gereğidir.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar9

  • Halil YÖRÜKOĞLU 4 yıl önce Şikayet Et
    Yazınızı okurken o hüzün dönemine, rahmetli annemin rahatsızlandığı o kapkaranlık zaman dilimine gittim. Gerçekten Hayri Abimin o genç yaşta bizlere yemek yapması, evi toparlaması ne kadar önemli ve güzel olmuştu. Allah razı olsun. Yazınız diğer yönü itibariyle de çok güzel hep keyifle okuyorum Recep Hoca..... Selamlar....
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Abdullah 4 yıl önce Şikayet Et
    sağlık konusundaki atılan adımlar takdir edilesi türden. takipteyiz..
    Cevapla
  • vatandaş 4 yıl önce Şikayet Et
    Ahhh ahhh bu millet neler çekti neler şükürler olsun ülkemiz emin ellerlerde her alanda yükseliyor.Allah razı olsun gençler bilmez bilmiyor bazı efendileri ssk rezillilerinden çok iyi biliriz.Unutmayız...
    Cevapla
  • Nursen akdemir 4 yıl önce Şikayet Et
    Çok doğru yaşayan bilir allah cumhurbaşkanımızdan razı olsun
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ahmet Sarıkoç 4 yıl önce Şikayet Et
    Yazınız çok hoşuma gitti, kaleminize sağlık. Allah ülkemize bir daha o günleri yaşatmasın, hep daha ileriye doğru yol alalım inşallah.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat