Şehirlere Turgut Cansever'in gözüyle bakmak

  • GİRİŞ21.04.2020 08:28
  • GÜNCELLEME22.04.2020 09:08

Mimar Turgut Cansever, Türkiye’nin yirminci yüzyılda yetiştirdiği muhtemelen en büyük mimarlardan biridir.

 

 

Hem sağlığında hem de ölümünden sonra “bilge mimar” olarak anılan Turgut Cansever Hoca’dan ben de ders alma bahtiyarlığına eriştim.

Eve, şehre ve şehir kültürüne bakışımı tamamen değiştiren bu dersler; hayatımın dönüm noktalarından biri oldu.

 

 

Turgut Hoca’nın aydınlattığı yolda attığımız her adım, şehre dair felsefî bir perspektif kazanma adına büyük katkılar sağladı.

Turgut Hoca şehre, şehirciliğe, şehir kültürüne ve şehir felsefesine bir ömür hasretmişti.

Bir dersinde öğrencilerden biri “Hocam bu kadar bilgiyi nasıl edindiniz?” diye sorunca, “Evladım, marifet bende değil; bir ömür vakfedersen sen de öğrenirsin.” cevabını vermişti.

22 Şubat 2009’da ebediyete intikal eden Hocamızın aziz hatırasınasaygı adına vefatından sonra birçok kişi ve kurumun desteğiyle Marmara Belediyeler Birliği bünyesinde bir şehir ve yerel yönetimler kütüphanesi kurmuş, ailesinin özel izni ile “Mimar Turgut Cansever Şehir ve Yerel Yönetimler Kütüphanesi” adını vermiştik.

Turgut Hoca’nın ailesinin “Turgut Hoca’nın vefatından sonra birçok kişi ve kurum, Hoca’nın adını çeşitli mekânlara vermek üzere talepte bulundu. Hiçbirine izin vermedik. Ama sizin bu mütevazı çabanız o kadar iyi niyetle yürüyor ki size izin vermek istedik.” sözü bizi hem mahcup hem de mutlu etti. 

Şehir ve yerel yönetimler üzerine 20 binden fazla materyal bulunan söz konusu kütüphane, alanında ülkemizin en zengin bilgi kaynaklarından biriydi.

Kütüphaneyi her ziyaretimde Hoca’nın eserlerini inceler, yeni şeyler öğrenmeye gayret ederdim.

Hoca’nın “Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler (1992)”, “Ev ve Şehir Üzerine Düşünceler (1994)”, “Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler (1995)”, “İslâm’da Şehir ve Mimari (1997)”, “İstanbul’u Anlamak (1997)”, “Kubbeyi Yere Koymamak (1997)”, “Mimar Sinan (2006)” ve “Osmanlı Şehri (2010)” gibi değişik dönemlerde bizzat kaleme aldığı veya farklı zamanlarda yayımlanan yazılarının derlendiği kitapları bulunmaktadır.

Birbirinden kıymetli olan bu eserlerin liselerde ve üniversitelerde okutulması, Türkiye’de şehir düşüncesinin yeniden şekillenmesine önemli katkılar sağlayacaktır.

Bu eserler belediye başkanlarımız için de “başucu kitabı” niteliğindedir.

Ülkemizdeki 1397 belediye başkanından bir kısmı bu kitapların hiç olmazsa birkaç tanesini tedarik edip okullara dağıtsabence çok yerinde olur.

Turgut Hoca’nın 1994 yılında yayımlanan “Ev ve Şehir Üzerine Düşünceler” adlı eserindeki bazı bilgilerkoronavirüs salgını dolayısıyla toplumun önemli bir bölümünün eve kapandığı şu günlerde toplumun, şehirlerin, ailelerin ve bireylerin mevcut durumunun çokça gündeme geldiği tartışmalara yol gösterecek; hatta doğru bir istikamete sokacak nitelikte.

Sözü uzatmadan merhum Hocam Turgut Cansever’den öğrendiklerimize bırakmak, sanırım şu an için en müeddeb hareket olacak:

Dünyayıanlamak, (kişiyi) beşerden insana dönüştüren ilk erdemdir.

İkinci erdem ise dünyanın güzelleştirilmesidir.

Birbirinden ayrılamaz nitelikte olan bu iki erdem; evvelce var olanları öğrenmeyi, anlamayı, değerlendirmeyi, kıymetli ve güzel olanları saygı hâlesi ile kuşatarak korumayı, dünyanın tahrip edilmesine engel olmayı gerektirir.

Yapılan her şey bir yandan bugünün ihtiyaçlarını karşılarken diğer yandan gelecek kuşakların da ihtiyaçlarını düşünmeyi gerektirir.

Dünyayı yaratarak insana emanet eden Yüce Allah’ın bu emanetine sadakat, bütün işlerimizin temelinde yer almalı.

Dolayısıyla dünyayı güzelleştirmek inançlarımızdan beslenen değerlerimize, bilgi ve tecrübelerimizden beslenen eylemlerimize dayanarak mümkün olabilir.

Bütün faaliyetlerimiz ve mimarî eserlerimiz bu sürecin tezahürleridir.

Her mimarî eserin belirli bir ömrü olmakla birlikte, etkisi ömründen çok daha uzundur.

Çünkü her mimarî eser, o çevrede yaşayanların duygu ve düşünce dünyasını etkiler.

Yani çirkin bir eser, insanların duygu ve düşünce dünyalarını o çirkinliğe alıştırmaya başlar.

O mimarî eser, orada inşa edilen diğer eserleri de etkiler.

Dolayısıyla her yapının bir meşruiyeti vardır.

Bu meşruiyet sadece hukukî değildir.

Aynı zamanda evrensel doğrulara dayanan mimarî ilkelerle inşa edilmesiyle de meşruiyet kazanır.

Böylece o eser var olma ve ayakta kalma hakkı elde ederek dünyayı güzelleştirir.

Dünyayı güzelleştirmeyen mimarî eserler ise var olma ve ayakta kalma hakkını, yani meşruiyetini kaybeder.

Bu perspektiften hareketle her ev, onu kullanacak kişilerin ihtiyaçları ile o şehrin genel mimarî özellikleri arasında en üst düzeyde uyum sağlayacak şekilde inşa edilmelidir.

Evin iç planı da aynı şekilde ailenin ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak mimarî çözümlerle belirlenmelidir.

Evin planı hazırlanırken ailenin inançları ve toplumsal değerler mutlak surette dikkate alınmalıdır.

Evin konumlandırılmasında çevre hakkının korunması, komşuluk haklarına riayet ve toplumsal ilişkiler sistemi dikkate alınmalıdır.

Evde yaşayanlar sokak, mahalle ve şehirdeki toplumsal ilişkiler,mimarî estetik ve kültür-sanat değerleri ile yakından ilgilenmeli; yaşadıkları muhite ve şehre bigâne kalmamalıdır.

İnsanlar maalesef yaşadıkları binanın (apartmanın) ve muhitin mimarî durumu ile ilgilenmeyi, mimarî güzelliği ve mükemmeliyeti tatmayı ve yaşamayı unutmuş vaziyette.

Neredeyse hiç kimse yaşadığı muhitte ve şehirde olan bitenle ilgilenmiyor.

Çünkü böyle bir sorumluluğunun olduğunun farkında ve bilincinde değil.

Tamamen ticarileşmiş bir konut piyasasında insanlar için ev veya yuva değil, ticarî kazanç getiren daireler inşa edilmekte.

Şehrin, mahallenin ve muhitin tarihî ve çevresel gerçeklerinden bihaber bir şekilde kooperatifler, müteahhitler ve yap-satçılar eliyle âdeta sabun kalıbı gibi kondurulan apartman blokları; ailelerin gerçek ihtiyaçlarını karşılamamakta ve sosyal dayanışma şuurunu zayıflatmaktadır.

İnsanımızı modern teknolojinin ürünü olan gayri insanî kulelerin mağaralarında yaşamaktan kurtarmalıyız.

İnanın bugün “gecekondu” olarak tabir edilen küçücük bahçeli derme çatma evleri bile sözünü ettiğimiz çok katlı apartman bloklarındaki dairelerden de kulelerdeki rezidanslardanda daha sağlıklı ve insanî bir yaşama ortamı sunmakta.

Konut ihtiyacı “beslenme” gibi temel bir ihtiyaç olduğu için insanlarınbu ihtiyacını en sağlıklı şekilde karşılamak mecburiyetindeyiz.

İnsanları az katlı ve küçük de olsa bir bahçesi bulunan yapılarda yaşatmalıyız.

Yaşlıların aileye ve çocuklara sevgiyle, saygınlıkla kol kanat gerdiği bir aile ortamına imkân vermeliyiz.

Çocuklara, dünyayı en güzel şekliyle tanıyıpkavrayabilecekleri bir ortam sunmalıyız.

Yaratılışımızdaki güzellikleri mimarî eserlerimize ve yaşadığımız ortamlara yansıtmalıyız.

Yaratılışın özüne ve gayesine uygun çözümler geliştirmeliyiz.

Koronavirüs salgını dolayısıyla alınan sokağa çıkma yasakları, sosyal izolasyon ve karantina kararları nedeniyle insanların evlere kapandığı bu dönemde şehirlere, apartmanlara ve konutlara bakışın köklü bir şekilde dönüşeceğini ümit etmekteyiz.

Halkımızın konut ihtiyacının karşılanması için olağanüstü çaba harcanan bu dönemde Mimar Turgut Cansever’in tavsiye ve tespitlerinin önemli katkıları olacaktır.

Merhum Hocam Turgut Cansever’in 1994 yılında söylediği bu sözlerin üzerine söz söylemekten hicap duyarım.

Kendisini rahmetle ve şükranla anıyorum.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar4

  • hüseyin çopur 3 yıl önce Şikayet Et
    çok susuz kalınmış bir alanda can suyu mesabesinde. ayakta tutar öldürmez. ama sahip çıkılıp pratiğe dökülmesi yaygınlaşması lazım
    Cevapla
  • Bum 3 yıl önce Şikayet Et
    Sürekli Turgut hocadan bahsetmek ama onun dedikleri neredeyse hiçbir şeyi yapmamak.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • fatih sarıyer 4 yıl önce Şikayet Et
    yüreğinize sağlık hocam.
    Cevapla
  • Deniz Özer 4 yıl önce Şikayet Et
    Yazınızda Turgut Cansever’in aziz hatırasını konu edindiğiniz için çok teşekkürler. Belirttiğiniz gibi çözüm, şehirlerimize onun gözleriyle bakmakta. Hoca’nın ideallerini gerçekleştirmek zor gibi görünse de aslında öyle değil, bunu amaç edinip harekete geçebilirsek şehirlerimizi güzelleştirmek bir adım kadar yakın. Ömrünü böylesine kıymetli bir uğraşa adamış hocamıza Allah’tan rahmet dilerim. Kaleminize sağlık.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat