Erdoğan Doktrini: Kutupbaşı Ülke Türkiye ve Yükselen Güç

  • GİRİŞ02.06.2025 08:53
  • GÜNCELLEME03.06.2025 08:58

Dünyada, ülkesinin ve diğer ülkelerin kaderinde etkisi yüksek çok az lider olmuştur. Bunların politika anlayışları, yaklaşımları bulundukları dönemi şekillendirmiştir, geleceğe yön vermiştir. Bunlara doktrin koyan, oluşturan liderler olarak bakılır. Recep Tayyip Erdoğan’da Türkiye’nin ve bölgemizin şekillenmesinde etkisini ortaya koyan, izini bırakan bir lider olarak ortaya çıkmıştır. Onun içindir ki, “Dünya lideri” veya “Küresel lider” olarak nitelendirilmektedir…

Her ne kadar muhalefet kıskançlığı içinde olanlar bu nitelemeleri yok saymaya girişse de, gerçekler ve uluslararası yaklaşımlar sıklıkla bu yönde analizler, değerlendirmeleri karşımıza çıkarmaktadır.

Dünya siyaseti, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken ciddi bir sistemsel dönüşümden geçiyor. Soğuk Savaş sonrasının Batı merkezli ve kurumsal yapılar üzerine inşa edilen küresel düzeni, artık belirleyici olmaktan uzak. Bugün yaşananlar; yalnızca geçici krizler değil, yapısal bir değişimin habercisi. Bu bağlamda Türkiye'nin uyguladığı dış politika yaklaşımı, klasik ittifak sistemlerini aşan, merkez oluşturucu bir stratejik çerçeveye dönüşmüş durumda. Bu yaklaşımı, önümüzdeki yıllarda literatürde giderek daha fazla anılacak bir kavramla ifade etmek gerekiyor: Erdoğan Doktrini.

Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısının ardından oluşan Amerikan hegemonyası, 2008 küresel finans krizi ve 2020 sonrası çoklu krizlerle zeminini kaybetti. Pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı, Gazze Krizi, enerji tedarik sorunları ve Afrika’daki Batı etkisinin gerilemesi, bu dönüşümün hem belirtileri hem de sonuçlarıdır. Artık uluslararası ilişkilerde güç, sadece askeri kapasiteye ya da ekonomik büyüklüğe değil; dirençli liderlik, esnek diplomasi ve stratejik merkezileşme yeteneğine bağlıdır.

Bu süreçte Türkiye, geleneksel dış politika sınırlarını aşarak, yalnızca bir aktör değil; olayları etkileyen ve yöneten bir merkez ülke pozisyonu kazanmıştır. Bu merkezileşmenin temelinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde geliştirilen yeni stratejik yaklaşım yer almaktadır.

Erdoğan Doktrini, Türkiye’nin küresel siyasetteki konumunu "bağımlı dengeleyici" olmaktan çıkararak, "etki merkezi" haline getirme hedefi üzerine inşa edilmiştir. Bu doktrinin temel parametreleri şu başlıklarda özetlenebilir:

Otonom Stratejik Konumlanma: Türkiye, klasik ittifaklara bağlı kalmadan, o ittifaklar içinde hareket kabiliyetini koruyarak kararlarını bağımsız şekilde alma refleksini geliştirmiştir. NATO üyesi olarak Rusya ile diyalog kurabilen, ABD ile lider diplomasisine dayalı özel ilişkiler geliştiren, Avrupa Birliği ile karşılıklı bağımlılığa dayalı bir müzakere dili oluşturan Türkiye, konumunu bir dengeleyici değil, bir merkez olarak yeniden tanımlamaktadır.

Liderler Diplomasisi ve Karar Odaklı İlişkiler: Erdoğan, uluslararası ilişkilerde kurumsal diplomasi yerine kişisel güvene ve siyasi kapasiteye dayanan liderler diplomasisini öne çıkarmıştır. Vladimir Putin, Donald Trump, İlham Aliyev, Muhammed bin Selman, Şi Cinping gibi güçlü liderlerle kurulan birebir ilişkiler; süreçleri hızlandıran, çatışmaları yöneten ve çok taraflı bürokrasiyi aşan pratik çözümler sunmaktadır.

Saha-Masa Eş Zamanlılığı: Türkiye’nin dış politika hamleleri, yalnızca diplomasi masasında değil; askeri ve ekonomik sahada da eş zamanlı etki üretmeyi hedeflemektedir. Suriye’nin kuzeyinde kurulan güvenli bölgeler, Karabağ’da Azerbaycan ile kurulan ortak üsler, Libya’da hava-deniz hâkimiyeti ve Gazze’deki insani operasyonlar bu stratejinin somut örnekleridir.

Ahlaki Liderlik ve Jeokültürel Etki: Erdoğan’ın dış politikadaki söylemi yalnızca jeopolitik değil, ahlaki bir zemin üzerine de inşa edilmiştir. Gazze’de yaşananlar karşısında dünyanın büyük bölümü sessizliğe bürünürken, Türkiye yalnızca siyasal değil, insani liderlik sergileyerek vicdan merkezli diplomasinin öncüsü olmuştur. Bu, Türkiye’nin medeniyet ve değer eksenli dış politika çerçevesini de şekillendirmektedir.

Enerji, Gıda ve Lojistik Koridorlarında Merkezileşme: Türkiye, yalnızca geçiş güzergâhı değil; enerji, gıda ve lojistik alanlarında karar alıcı ve yönlendirici bir ülke haline gelmiştir. Zengezur Koridoru, Orta Koridor, Karadeniz Tahıl Anlaşması ve Libya açıklarındaki enerji sahaları bu yönelimin önemli yapı taşlarıdır.

Bu teorik çerçeve; Gazze, Karabağ, Libya, Suriye ve Afrika gibi sıcak dosyalar üzerinden pratikte test edilmekte ve başarılı sonuçlar üretmektedir.

Gazze Krizi: Erdoğan liderliğindeki Türkiye, hem insani yardım operasyonları hem diplomatik girişimlerle Filistin meselesinde aktif rol oynamaktadır.

Karabağ Savaşı ve Türk Dünyası: Azerbaycan ile derin askeri işbirliği, yalnızca bir savaş desteği değil, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumsal inşasını hızlandıran stratejik zemin olmuştur. Erdoğan’ın doktrini, Türk dünyasının Avrasya merkezli yükselişine liderlik etmektedir.

Suriye ve Irak: Türkiye, PKK’nın güney sınırında kurmaya çalıştığı uydu devlet girişimlerini parçalamış, yeni güvenlik kuşağını ve anlayışını oluşturmuştur.

Libya ve Afrika: Fransa’nın etkisinin azaldığı Afrika’da Türkiye, hem insani yardım hem askeri destek hem de yatırım politikalarıyla yeni bir düzlem oluşturmuştur. Trablus’tan Nijer’e uzanan Türk etkisi, Afrika’da yeni bir sayfanın habercisidir.

Uluslararası ilişkilerde liderlik; kriz anlarında gösterilen stratejik soğukkanlılık, karşılıklı güven kurma kapasitesi ve çok taraflı oyun kurma becerisiyle ölçülür. Recep Tayyip Erdoğan, 2020 sonrası dönemde bu üç alanda da istikrarlı bir şekilde öne çıkmıştır. Trump ile kurduğu doğrudan iletişim hattı, Putin ile kurduğu kontrollü işbirliği mekanizması ve Çin ile yürütülen ekonomi diplomasisi bu çok boyutlu liderliğin örnekleridir.

Bugün Türkiye; Batı’nın çeperinde yer alan bir tampon ülke değil, Doğu-Batı, Kuzey-Güney kesişiminde yer alan stratejik bir merkezdir. Bu dönüşümün taşıyıcısı ise kurumsal yapılar değil, dirençli siyasal irade ve vizyoner liderliktir.

Bir kez daha altını çizelim, Erdoğan Doktrini, yalnızca bir dış politika anlayışı değil, Türkiye’nin 21. yüzyılda dünya sahnesine merkez ülke olarak dönüşünün ideolojik ve stratejik duruşudur. Bu, çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye’ye “dengeleyici aktör” değil, “etki merkezi” rolü biçen tarihsel bir kırılmadır.

Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7

Yorumlar9

  • Semiha Olt 3 gün önce Şikayet Et
    Meyveli ağacı taşlarlarmış .Recep Tayyip Erdoğan dünya lideridir.Her zamanki gibi DURMAK YOK YOLA DEVAM…………
    Cevapla
  • Onır 3 gün önce Şikayet Et
    Pohpohlamakta üzerinize tanımam Maşallahınız var
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Vatansever 3 gün önce Şikayet Et
    Kalemlerin Doğru Yazmış.Recep Tayyip Erdoğan Gerçekten bir Dünya Lideri.Biz kıymetini BİLMİYORUZ.Bilmeyenlere yazıklar olsun
    Cevapla
  • Misafir 3 gün önce Şikayet Et
    Yıllardır bir Nafaka sorunu çözülmedi
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mehmet Ergüney 3 gün önce Şikayet Et
    Büyük düşünmek istiyoruz, köklerimiz bizi çağırıyor, kaleminize sağlık.....
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat