Hafıza tazeleme rehberi
- GİRİŞ19.06.2025 08:43
- GÜNCELLEME19.06.2025 13:12
Dünya İsrail-İran savaşı ile çalkalanıyor. Birileri ise yolsuzluk ve yozlaşmayla mücadele karşıtı mitinglerle oyalanıyor. Olanı biteni bir türlü anlayamıyor… Önemi yok, olup biteni aziz milletimiz görüyor…
Günümüz dünyasında “yerli ve milli” olmadan ayakta kalınamayacağını, devlet kapasitesinin yükseltilemeyeceğini her yaşadığımız an bize hissettiriyor… Dışa bağımlı olan, gelişmesini tekamül ettiremeyen eziliyor, yok ediliyor.
Türkiye, pek çok sahada uzun bir süreden beri beka mücadelesi veriyor. İç cephenin tahkimi mücadelesini pek çok alanda gerçekleştiriyor. Terörsüz Türkiye ve Terörsüz bölge bunun en önemli adımları ama aynı zamanda kalkınma, gelişme, ilerleme de bağımsızlığın, özgürlüğün en büyük güvenceleri. İç cephenin tahkiminin en önemli unsurları…
Türkiye KAAN’ı uçurdu. Yerli motorunu üretti. Çelik kubbesini yaptı… İHA-SİHA pazarında dünya lideri oldu. Savunma sanayiinde dışa bağımlılığını minimize etti… Üretimde sürdürülebilirliğin garantisini sağlayacak şekilde yurt dışına ihracatını gerçekleştirdi. Bunlar, iki binli yılların başında söylense inanılacak gibi değildi…
AK Parti’nin ilk iktidar oluşundan günümüze dile kolay 23 yıl geçmiş; o gün doğanlar bu gün 23 yaşında. Dolayısıyla ülkenin AK Parti öncesi ve sonrası mukayesesini yapmakta bir hayli zorlanan kitleler var. AK Parti öncesini yaşamakla birlikte, unutanlar, ideolojik olarak o günlerde kalmak için “direnenler” de var. Öyle ya “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” demiş atalar; dolayısıyla zaman zaman “nereden nereye” hatırlatmak, hafızaları tazelemek, beslemek iyi olacaktır…
2002 yılından 2025’e uzanan dönem, Türkiye’nin yalnızca ekonomik büyümesini değil, aynı zamanda tarihsel, kurumsal ve stratejik dönüşümünü belirleyen bir kalkınma süreci olmuştur. Bu süreç, klasik büyüme göstergelerinin çok ötesine geçmiş; altyapıdan teknolojiye, sosyal politikalardan dijitalleşmeye, dış politikadan afet yönetimine kadar genişleyen çok boyutlu bir modernleşme hamlesine dönüşmüştür.
Türkiye'nin inşa ettiği kalkınma modeli, salt ekonomik performansla değil; stratejik öngörü, kurumsal kapasite artışı, yerli ve milli üretim anlayışı ve refahın tabana yayılması gibi alanlarda da özgünleşmiştir. Bu dönüşümün arkasında bir vizyon, bir siyasi irade ve milletiyle bütünleşen bir kalkınma anlayışı vardır.
2002 yılında yaklaşık 3.600 dolar olan kişi başına düşen gelir, günümüzde 15 bin dolara yaklaşmış; Türkiye, orta gelir tuzağına düşmeden üretim yapısını çeşitlendirmiştir. Satın alma gücü paritesine göre G20 içindeki yerini koruyan Türkiye, mali disiplini kalıcı hale getirmiş, 2002’de GSYH’nin %70’i seviyesindeki kamu borç oranını %30’lara kadar geriletmiştir. Bu, teknik bir başarı olduğu gibi ekonomik bağımsızlığın da temelidir.
2002’den itibaren TOKİ öncülüğünde 1.3 milyonu aşkın sosyal konut inşa edilmiş; barınma hakkı, modern kentleşme vizyonuyla bütünleştirilmiştir. 2002’de lüks sayılan ürünler, bugün orta sınıfın yaşam standardına dönüşmüştür. Hanelerin %95’inden fazlasında internet erişimi sağlanmış; dijitalleşme kamu hizmetlerinden eğitim ve kültüre kadar her alana nüfuz etmiştir.
Asgari ücretin 180 TL’den 22.000 TL’nin üzerine çıkması; sosyal yardımların kurumsallaşması, öğrencilere, yaşlılara, engellilere ve dezavantajlı gruplara doğrudan destek verilmesi, AK Parti’nin “kimsesizlerin kimsesi devlet” anlayışını somutlaştırmıştır.
2002’de 6.000 km olan bölünmüş yol uzunluğu, 2023’te 29.000 km’yi aşmış; havalimanı sayısı 26’dan 62’ye çıkarılmıştır. İstanbul Havalimanı gibi küresel projelerle Türkiye bir lojistik üs haline gelmiştir.
Sağlıkta ise şehir hastaneleri modeli, aile hekimliği uygulaması ve dijital sağlık sistemleriyle erişim ve kalite artmış; vatandaş memnuniyeti köklü biçimde iyileşmiştir.
Eğitimde her ile üniversite kazandırılmış, üniversite sayısı 76’dan 209’a çıkarılmış; fırsat eşitliği dijital rehberlik sistemleri ve burs politikalarıyla desteklenmiştir. Türkiye, yükseköğretimde erişilebilirliği sağlarken, niteliksel kapasitesini de artırmayı başarmıştır.
En dikkat çekici dönüşüm alanlarından biri savunma sanayidir. 2002’de %80’in üzerinde dışa bağımlı olan sektör, bugün İHA, SİHA, TCG Anadolu, GÖKBEY, ATAK ve nihayetinde milli muharip uçak KAAN ile hem içerideki ihtiyaçları karşılamakta hem de ihracat yoluyla stratejik etki üretmektedir. KAAN, yalnızca bir savaş uçağı değil; bir medeniyetin teknolojik öz güvenidir.
Sanayide de benzer bir paradigma değişimi gerçekleşmiştir. TOGG’un üretime geçmesi, Türkiye’nin otomotiv sanayinde yeni bir dönem başlattığını; organize sanayi bölgelerinin Anadolu’ya yayılması ise bölgesel kalkınma vizyonunu yansıtmaktadır.
Enerji alanında atılan stratejik adımlar, Türkiye’yi enerji ithalatçısı bir ülkeden, enerji merkezi konumuna taşıma hedefini somutlaştırmıştır. TANAP ve TürkAkım gibi projelerle Türkiye doğalgazın bölgesel dağıtım üssü haline gelirken; Karadeniz gazı ve Gabar petrolü gibi keşiflerle yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi artmıştır. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin faaliyete geçmesi, enerjide sürdürülebilirliğin ve teknoloji transferinin en önemli adımlarından biridir.
Tarım politikaları da kalkınma vizyonunun bir parçası olmuştur. Tarımsal desteklemeler, lisanslı depoculuk, sulama yatırımları ve dijital tarım uygulamalarıyla üretici desteklenmiş; kırsal kalkınma, istihdam ve gıda güvenliği üçgeninde yeniden yapılandırılmıştır. Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla üretici ile tüketici arasındaki mesafe kısaltılmış, gıda enflasyonuyla mücadelede doğrudan müdahale kapasitesi inşa edilmiştir.
Türkiye’nin kalkınma anlayışı, kültürel alanı da stratejik bir zemin olarak ele almıştır. Kültür merkezleri, müzeler, dijital arşivleme projeleri ve geleneksel sanatlara verilen destekle, Anadolu’nun kültürel mirası yeniden görünür hale getirilmiş; TRT, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla bu miras dünyaya taşınmıştır. AK Parti’nin kalkınma vizyonu, Batılılaşma değil, yerli-milli bir modernleşme anlayışıdır.
2023 yılında yaşanan Kahramanmaraş merkezli büyük deprem, Türkiye’yi sadece fiziki değil, toplumsal ve yönetsel olarak da test etmiştir. Yüzbinlerce bina yıkılmış, on binlerce can kaybedilmiştir. Ancak bu büyük yıkım karşısında devletin refleksi, kriz anında hızla organize olabilme yeteneği ve kalıcı çözümler üretme kapasitesiyle kendini göstermiştir.
Depremin hemen ardından başlatılan yeniden inşa süreci, sadece barınma değil; altyapı, istihdam, sosyal destek ve psikososyal iyileşme gibi çok boyutlu bir modelle yürütülmüştür.
Yüzbinlerce kalıcı konut hızla tamamlanmış, deprem bölgelerinde yeni sanayi siteleri, eğitim kurumları ve hastaneler inşa edilmiştir. Bu süreçte afet yönetimi, Türkiye’nin kurumsal kapasitesini bir kez daha ortaya koymuş; AFAD ve Kızılay başta olmak üzere tüm kurumlar, devlet-millet dayanışmasının örneğini sergilemiştir.
Bugün Türkiye, sadece gelişmekte olan bir ekonomi değil; enerji, savunma, tarım, sağlık, dijitalleşme, kültür ve kriz yönetimi gibi alanlarda stratejik bağımsızlığını tesis etmiş bir bölgesel güçtür. Bu kalkınma modeli, kısa vadeli büyüme hedeflerinin ötesinde, medeniyet tasavvuruna dayalı bir diriliş projesidir.
Türkiye'nin 2025'e uzanan bu özgün kalkınma politikası, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin de iftihar edeceği bir miras olarak şekillenmiştir. Bu miras; irade, vizyon ve milletle kurulan güven ilişkisiyle büyümeye devam etmektedir.
Prof. Dr. Zakir AVŞAR / Haber7
Yorumlar11