Aşk ile koşan yorulmaz…

  • GİRİŞ15.09.2025 09:09
  • GÜNCELLEME15.09.2025 09:09

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un şu açıklaması çok dikkat çekici: "… Şu anda baktığımızda saatte 23, günde 550 konut üreten ve bu tecrübeye, birikime sahip Türkiye'den başka dünyada herhangi bir ülkeden de söz edilemez." Öyle ya kısa bir süre önce deprem bölgesinde 300 bini aşkın konut hak sahiplerine, afetzedelere teslim edildi. Bunun finansmanı dahil her aşaması çok önemlidir ama ama biz esas burada organizasyon ve icra kabiliyetine odaklanacağız…

Doğal afetlerin ardından yürütülen yeniden inşa süreçleri, afet yönetimi literatüründe uzun süredir tartışılan temel konulardan biridir.

“Disaster recovery-afet sonrası toparlanma” süreci genellikle çok katmanlıdır; altyapı ve konut üretimi, sosyo-ekonomik iyileşme, toplumsal dayanıklılık ve yönetişim kapasitesi gibi boyutları içerir.

Özellikle barınma ihtiyacının karşılanması, afet sonrası toplumsal iyileşmenin başlangıç noktası kabul edilir. Ancak bu süreç, pek çok ülkede yıllara yayılan ve çoğu zaman kalıcı konutların gecikmesi nedeniyle toplumsal memnuniyetsizlik üreten bir aşama olmuştur.

Bu bağlamda 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler, yalnızca şiddeti ve coğrafi etkisi bakımından değil, sonrasında yürütülen hızlı konut üretim süreciyle de dikkat çekmektedir.

Afet bölgesinde 300 bini aşkın konutun kısa sürede tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmesi ve yıl sonuna kadar tüm konutların bitirilmesinin hedeflenmesi, afet yönetimi deneyiminde ender rastlanan bir hız ve kapsam örneği sunmaktadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından konut teslim törenlerinde yinelenen “tüm afetzedelerin güvenli konutlarına kavuşacağı” yönündeki taahhütler ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un sahadaki hummalı, bitmek tükenmek bilmez enerji ile yaptığı çalışmaları, açıklamaları; yalnızca siyasi söylemler olarak değil, aynı zamanda afet yönetimi stratejisinin kurumsal yönelimlerini yansıtan göstergeler olarak somutlaşmıştır.

Afet sonrası yeniden inşa süreçleri genellikle “disaster governance” (afet yönetişimi) kavramı çerçevesinde ele alınır. Bu bağlamda Türkiye örneği, merkezi yönetim ve yerel aktörlerin olağanüstü ölçekte koordinasyonuna dayalı gerçekleşmiştir.

Kamu bürokrasisinin olağan dönemlerde eleştirilen yavaş karar alma yapısının, kriz sonrası dönemde hızla işlevselleştirilmesi dikkat çekicidir. Kuşkusuz ki, burada Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti yaklaşımı ve bu yaklaşımın kararlı ve titiz takipçisi Murat Kurum farkı öne çıkmaktadır.

Cumhurbaşkanı’nın çeşitli konuşmalarında dile getirdiği “en kısa sürede konutların teslim edileceği” taahhüdü, sadece siyasi bir vaat değil, aynı zamanda bürokrasiyi hızlandıran bir yönetişim aracı olarak değerlendirilmelidir. Afet sonrası süreçlerde belirsizliğin toplumsal kaygıyı artırdığı düşünüldüğünde, bu tür açık hedefler, toplumsal güveni tesis eden sembolik bir işlev görmektedir.

Afet sonrası hızlı konut üretiminde en büyük risk, hız ve kalite arasındaki dengeyi kurma sorunudur.

Kahramanmaraş depremleri sonrasında uygulanan tip projeler, standartlaşmış inşaat teknikleri ve zemin etütlerine dayalı planlama, sürecin hem güvenlik hem de hız açısından sürdürülebilirliğini sağlamıştır.

Bu yaklaşım, literatürde “build back better” (daha iyisini yeniden inşa etme) ilkesiyle örtüşmektedir. Türkiye örneğinde, yalnızca hasarlı binaların yerine yenilerinin yapılması değil, aynı zamanda yerleşim alanlarının yeniden düzenlenmesi, riskli zeminlerden uzaklaştırılması ve modern şehircilik ilkeleriyle uyumlu alanların tercih edilmesi öne çıkmıştır.

Afet sonrası barınma, salt fiziksel bir mekân sağlama meselesi değildir; aynı zamanda toplumsal dayanışmanın, güvenlik duygusunun ve aidiyetin yeniden tesis edilmesiyle ilgilidir. Konut teslim törenlerinde devletin en üst düzey temsilcilerinin yer alması, sembolik açıdan toplum-devlet ilişkisini pekiştirme amaçlıdır, mamafih bu bile muhalefet tarafından eleştirilebilmektedir...

Keza, bu süreç “sosyal sermaye” ve “toplumsal dayanıklılık” yaklaşımıyla birlikte düşünüldüğünde, konutların sadece barınma değil, aynı zamanda geleceğe dair umut ve normalleşme sürecinin temel unsuru olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin deneyimini daha net anlamlandırmak için uluslararası örneklerle kıyaslamak önemlidir.

2010 Haiti Depremi: Kalıcı konut üretimi yıllara yayılmış, büyük ölçüde uluslararası yardıma bağımlı kalınmış ve geçici barınma çözümleri kalıcı hale gelmiştir.

2008 Sichuan Depremi (Çin): Yeniden inşa süreci hızla başlamış olsa da tamamlama süresi birkaç yıl sürmüş, kırsal alanlarda ciddi gecikmeler yaşanmıştır.

1995 Kobe Depremi (Japonya): Yüksek teknoloji ve güçlü ekonomiye rağmen kalıcı konutların teslimi uzun yıllara yayılmış, geçici barınma alanlarında sosyo-psikolojik sorunlar ortaya çıkmıştır.

Bu örnekler dikkate alındığında, Kahramanmaraş depremlerinin ardından Türkiye’nin ortaya koyduğu hızlı, kaliteli ve kitlesel konut üretimi, afet yönetimi pratiğinde istisnai bir örnek olarak öne çıkmaktadır.

Bu hızlı, kaliteli ve yüksek sayıda konut üretimi deneyimi, afet yönetimi açısından çok boyutlu bir inceleme alanı sunmaktadır. Kurumsal kapasitenin etkinliği, mühendislik ve planlama süreçlerinin disiplinli yürütülmesi ve toplumsal güven inşasına yönelik sembolik söylem ve uygulamalar, sürecin başarısını belirleyen temel faktörlerdir.

Uluslararası örneklerle karşılaştırıldığında, yüzbinlerce konutun iki yıla varmadan teslim edilmesi, afet sonrası yeniden inşa süreçlerinde dünya pratiğine katkı sağlayabilecek nitelikte bir vaka ortaya koymaktadır. Bu yönüyle Türkiye deneyimi, “build back better- daha iyisini yeniden inşa et” yaklaşımının pratikte uygulanabilirliğine dair güçlü bir örnek olarak incelenmelidir.

Son söz, aşk ile koşan yorulmaz…

Prof. Dr. Zakir AVŞAR / Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat