Türkiye’nin Motor Teknolojilerinde Stratejik Atılımı ve KAAN
- GİRİŞ30.09.2025 09:04
- GÜNCELLEME30.09.2025 09:38
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 80. BM Genel Kurulu marjında yaptığı görüşmeler, konuşmalar ve ABD Başkanı Donald Trump ile son derece verimli geçen ikili münasebeti üzerine bazı çevreler tarafından sistemli ve bilinçli bir dezenformasyon üretimi süreci işletilmektedir.
Kamuoyuna da yansıdığı üzere iki ülke arasında bir önceki dönemden günümüze intikal eden pek çok kritik ve müttefiklik ilişkisi içinde hiç de iyi niyetli değerlendirilmeyecek hususlar bu görüşmede çözüm yoluna girmiştir.
Bilindiği üzere CAATSA yaptırımları, F16 uçaklarının modernizasyonu, F 35 uçaklarının teslimi ve üretim süreçlerine dönülmesi, THY için yolcu uçağı alımı, KAAN uçağı için motor tedariki gibi hususlar uzun süreden beri var olan sorun başlıklarıdır.
İki lider arasında gerçekleşen görüşme ve müzakereler neticesinde tüm başlıklarda çok pozitif bir ilerleme kaydedildiği halde, birilerinin kasıtlı bir şekilde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir mülakatından hareketle bu gelişmeleri değersizleştirme girişimi ve çabaları kabullenilemez.
Gerçekler ortada. Türkiye muazzam bir değişim ve dönüşümü başarmış, bir değil, pek çok savunma sanayii üretimi için ihtiyaç duyulan çok kritik ürünleri yüzde yüz yerliliğe ulaştırmıştır.
Hatta Türkiye’nin son yirmi yılda savunma sanayii alanında kaydettiği dönüşümün en kritik ayaklarından biri motor teknolojileri olmuştur.
Malum, motor, yalnızca bir platformu hareket ettiren güç ünitesi değil; aynı zamanda o platformun özerklik, harekât esnekliği ve sürdürülebilirlik kapasitesinin belirleyicisidir.
Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından oluşturulan Gaz Türbinli Motor Yol Haritası, Kara Araçları İçin Güç Grubu Yol Haritası, Milli Dizel Deniz Motorları Yol Haritası ve Milli Elektrikli Tahrik Sistemleri Yol Haritası, Türkiye’nin bu alanda sistematik bir strateji ile ilerlediğini göstermektedir. Bu yol haritaları, tekil projelerin ötesinde bir ekosistem vizyonuna işaret etmekte; kritik teknolojilerin yerlileştirilmesi, know-how birikiminin oluşturulması ve üretim sürekliliğinin güvence altına alınmasını hedeflemektedir.
VURAN ve KİRPİ araçlarına entegre edilen TUNA motoru sayesinde, Türkiye kara platformlarında ilk kez dışa bağımlılığı ortadan kaldırmış bir çözüm sunmuştur. UTKU motorunun yeni nesil paletli araçlarda, BATU motorunun ALTAY ana muharebe tankında kullanılacak olması, zırhlı muharebe unsurlarında stratejik bağımsızlık için kritik bir dönemeçtir.
Buna paralel olarak, AZRA Gen-2 gibi lojistik araç motorlarında testlerin başarıyla devam etmesi, yalnızca savaş araçlarının değil, destek unsurlarının da yerli çözümlerle donatıldığını göstermektedir.
İnsansız hava araçlarında (İHA) PD serisi motorlar artık yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bayraktar TB3’te PD200, ANKA ve AKSUNGUR’da PD170 ve KARGI’da PG50 motorları, Türkiye’nin insansız sistemlerde tam bağımsızlık yolunda ilerlediğini göstermektedir.
Manned platformlarda ise TS1400 turboşaft motoru, GÖKBEY helikopterinin yerlileşme oranını yükselten temel unsurdur. Hava aracı motoru geliştirme, ileri düzey malzeme mühendisliği, türbin soğutma teknolojileri ve dijital kontrol algoritmaları gerektiren, en karmaşık mühendislik alanlarından biridir. TS1400’ün sertifikasyon testlerinde sona yaklaşılması, Türkiye’nin bu alandaki kabiliyetini somutlaştırmaktadır.
Türkiye’nin ilk milli turbofan motorları olan TF6000 ve TF10000, sırasıyla ANKA-III ve KIZILELMA platformlarına güç vermek üzere geliştirilmiştir. Bu iki motor, KAAN’ın ana motoru TF35000 için önemli bir teknoloji hazırlığı anlamına gelmektedir.
Milli Muharip Uçak KAAN etrafında zaman zaman yapılan motor tartışmaları, gelişmiş ülkelerdeki benzer programlarla karşılaştırıldığında doğal bir mühendislik süreci olarak değerlendirilmelidir. Dünyada pek çok savaş uçağı programı (örneğin Güney Kore’nin KF-21 Boramae’si, ABD’nin F-22 ve F-35 programları) prototip aşamasında yabancı motorlarla uçurulmuş, yerli motor entegrasyonu seri üretim sürecine taşınmıştır. KAAN’ın da benzer biçimde blok yaklaşımıyla geliştiriliyor olması, takvimi güvence altına alan bir stratejidir.
Türkiye’nin geçmişte Fransa’nın uyguladığı jet motor ambargosundan etkilenen seyir füzesi programları, bugün tamamen milli çözümlerle desteklenmektedir. Kale Arge tarafından geliştirilen KTJ-3200, KTJ-1750 ve KTJ-3700 motorlarıyla Türkiye yalnızca kendi ihtiyacını karşılamakla kalmamış, ilk jet motor ihracatını da gerçekleştirmiştir. Bu, sadece teknik bir yeterlilik değil, aynı zamanda stratejik bir güç gösterisidir.
Marlin SİDA’ya entegre edilen LEVEND motoru, ULAQ SİDA için geliştirilen Marin X7 ve MİLGEM platformlarında kullanılan MAVİ BATU, Türkiye’nin deniz platformları için de bağımsız motor çözümleri geliştirebildiğini kanıtlamaktadır. Bu durum, özellikle ihracat potansiyeli yüksek olan deniz platformlarında stratejik avantaj sağlamaktadır.
Motor geliştirme, yalnızca teknik bir mühendislik meselesi değil, aynı zamanda jeopolitik özerklik, tedarik zinciri güvenliği ve uzun vadeli savunma planlaması açısından kritik bir unsurdur. Türkiye, bu alandaki projeleriyle; dışa bağımlılığı azaltmakta, sanayi ekosistemini büyütmekte, bilgi birikimini sivil sektörlere aktarabilecek bir altyapı oluşturmaktadır.
Önümüzdeki dönemde TF35000’in olgunlaşması, elektrikli tahrik sistemlerinin yaygınlaşması ve sivil havacılık motorlarının geliştirilmesi Türkiye’nin savunma sanayiinde bir üst lige çıkmasını sağlayacak başlıca adımlar olarak görülmektedir.
Dolayısıyla, şunun bilinmesi gerekir ki, öyle birilerinin şeamet tellallığı yaptığı gibi bir acziyet, eksiklik, aksaklık söz konusu değildir.
Batının her zamanki “yaptırmamak için” blokajına karşı aziz milletimizin sevgili evlatlarının “o zaman biz kendimiz yaparız” tavrı devam etmektedir.
Siyasi irade de bu konuda tüm kararlılığı ile “başarı”yı hedeflemiştir, “mutlak başarı” istemektedir ve tüm sektörü desteklemektedir.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Yorumlar12