Siyasal çürüme, hesap verebilirlik krizleri ve veri güvenliği
- GİRİŞ20.11.2025 08:58
- GÜNCELLEME20.11.2025 08:58
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iddianamesi, yolsuzluk iddiaları ile birlikte yerel yönetimlerde siyasal çürüme risklerini de ortaya koymaktadır.
Siyasal çürüme, kamusal sorumluluk üstlenmiş, kamu gücü ve imkanı kullananların, karar mekanizmalarının, hukuk normlarının ve kurumsal süreçlerin, kamu yararı yerine kişisel çıkar veya hırsların, ya da çıkar gruplarının taleplerini yerine getirecek şekilde bozulmasıdır.
Bu çürüme süreci, genellikle hesap verebilirlik mekanizmalarının işlevsizleşmesi, denetim süreçlerinin zayıflaması ve şeffaflığın ortadan kalkmasıyla başlar.
İddianameye göre, her türlü belediye hizmetinden rüşvet istenmesi, irtikaba başvurulması, reklam alanlarının ihalelerinde rekabetin sistematik biçimde engellenmiş olması ve alt yüklenici seçimlerinin belli çıkar çevreleri lehine yönlendirilmesi, bu çürümenin tipik göstergeleridir.
Siyasal çürümenin en ciddi sonuçlarından biri, toplumsal güvenin erozyonudur.
Kamu kurumlarının ve iddianame örnek ve özelinde olduğu gibi özellikle belediyelerin liyakatsiz kişilerce yönetilmesi, şeffaf olmayan uygulamalar ve kamu kaynaklarının kişisel veya grup çıkarları doğrultusunda kullanılmasının görünür hale gelmesi, halkın devlete olan güvenini sarsar.
Devletin gücü ve meşruiyeti, sadece fiziksel kapasitesi veya seçim sonuçları ile değil, kamuya duyulan güvenin sürdürülebilirliği ile ölçülür.
Bu bağlamda, iddianamede yer alan suçlar neticesinde oluşan suiistimallerin, kamu zararının boyutları, salt mali bir kayıplar olarak değil, devlet otoritesine yönelik uzun vadeli bir riskler olarak değerlendirilmelidir.
Suiistimallerin yalnızca belediye hizmetlerinden rüşvet ve irtikaba yeltenilmesi, kamu kaynaklarının buharlatırılması ile sınırlı olmadığı çeşitli vesilelerle elde edilen kişisel verilerin ve kamusal bilgi ağının yabancı ülkelere, servislere verildiği de iddianamede yer almaktadır.
Hüseyin Gün ifadeleri, olayın veri güvenliği ve milli güvenlik boyutunu ön plana çıkarmaktadır. Etkin pişmanlıktan faydalanan ve itirafçı olan, birtakım fiziki delilleri de teslim eden Gün, iddialar kapsamında İBB’ye ait veri tabanlarının dark web üzerinden erişildiğini ve bazı kişisel verilerin yurtdışına aktarıldığını belirtmiştir.
Modern dünyada veri, sadece ekonomik bir kaynak değil, aynı zamanda politik ve stratejik bir güç aracıdır. Seçmen davranışlarının modellenmesi, sosyal kırılganlık alanlarının belirlenmesi, politik müdahalelerin hazırlanması ve toplumsal psikolojinin manipülasyonu ancak veri üzerinde hakimiyet sağlanarak mümkün olur.
Dolayısıyla kişisel verilerin izinsiz şekilde yurtdışına aktarılması, klasik anlamda bir casusluk suçu olmanın ötesinde, devletin stratejik egemenliğine doğrudan bir tehdittir.
Yolsuzluk ve veri güvenliği ihlali birbirini besleyen olgular olarak değerlendirilmelidir.
Sistemik yolsuzluk, liyakatsiz atamalar ve kamu kaynaklarının keyfi kullanımı ile devletin denetim mekanizmalarını aşındırırken, stratejik veri ihlali bu zaafları derinleştirir.
Bu tür bir ortamda, dış aktörlerin müdahale alanı artar ve devletin egemenliği ciddi biçimde zedelenir.
Hüseyin Gün’ün beyanları, şu an için ‘iddia’ çerçevesinde olsa da, oluşan potansiyel zaafları ve veri güvenliği açıklarını somut biçimde ifşa etmesi bakımından büyük öneme sahiptir.
Siyasal çürüme, yolsuzluk ve veri ihlali, devletin bekası açısından birbirini besleyen bir kısır döngü oluşturur.
Hesap verebilirlik eksikliği ve şeffaf olmayan uygulamalar, hem kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasını kolaylaştırır hem de stratejik verilerin korunmasını zorlaştırır.
Devletin bu döngüden çıkabilmesi için tek çıkış yolu, hukukun üstünlüğünü sağlamak, denetim mekanizmalarını güçlendirmek, veri güvenliği protokollerini yeniden yapılandırmak ve siyasetçileri hesap verebilir kılmaktır.
İddianame ile bilgi sahibi olduğumuz bu sorun, hukuki bir mesele olduğu gibi devletin kurumsal bütünlüğü, milli güvenlik ve toplumsal güven bakımından da kritik önemdedir.
Kamu gücünün özel çıkarlar lehine kullanılması ve stratejik verilerin güvenliğinin ihlali, devletin hem iç politikada hem de milli güvenlik bağlamında zaafa uğramasına yol açabilecek risklerdir.
Bu nedenle devlet, siyasal ve hukuki sorumluluklarını yerine getirirken, aynı zamanda kurumsal şeffaflığı, stratejik veri egemenliğini ve hesap verebilirliği merkeze alan bir politika izlemek zorundadır.
İddianamenin ortaya koyduğu tablo, İBB’de yolsuzluk ve veri güvenliği alanındaki risklerin iç içe geçtiğini ve devletin bekası açısından bir bütün olarak ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Bu durum, içten çürüme ile stratejik verilerin dış müdahalelere açık hale gelmesi gibi iki kritik tehdidi aynı anda taşımaktadır.
Devletin, bu tehditlere karşı alacağı önlemler sadece hukuki değil, stratejik, kurumsal ve etik bir gerekliliktir.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol