'İslami terör' olmayan Cihad nedir?

  • GİRİŞ29.07.2011 11:20
  • GÜNCELLEME29.07.2011 11:20

CİHAD İLE TERÖR ARASINDA İLİŞKİ KURMAK

Soru 40: Değerli hocam, öncelikle size tahsis edilen köşeden dolayı haber7.com’u kutluyor ve teşekkür ediyorum. Kur’an’da ve hadislerde geçen cihad kavramı, Batı dünyası tarafından İslâmî terör diye tanımlanıyor ve ilişkilendiriliyor. Sizce bunun sebebi nedir, cihad ne demektir? Saygılarımla.

Cevap 40: Burada öncelikle vurgu yapılmalıdır ki, Batı dünyasının Kur’an ve Sünnet’in cihad kavramı ile terör arasında ilişki kurması tamamen kasıtlı ve ideolojiktir. İslâm gibi sahih bir dinin ve son mesajın terörü olamaz. Bozulmamış Îsevîlik ve Musevîlik için de böyle bir şey düşünülmez. Batı dünyası, kurduğu sömürü düzenini sürdürebilmek ve emperyal emellerini gerçekleştirmek için özellikle İslâm’ı terörle özdeşleştirip bilinçli mensuplarını da terörist, siyasal islamcı, köktenci, kökten dinci, radikal, fundamentalist gibi basmakalıp ifadelerle tanıtarak hedef saptırmakta ve aldatmaktadır. “Batı yalanlarla yaşar, Doğu ise doğrular üzerinde uyur” tesbiti bu yüzden anlamlıdır. Milyonlarca Müslüman kanının akıtıldığı Irak ve Afganistan işgalleri bu gerçeğin en açık ve canlı örnekleridir.

Oysa ki siyer ve tarih araştırmalarına göre, rahmet dini İslâm’ın geleceğini düşünüp savunma amaçlı olarak yirmi yedi gazveye katılmış ve bunların dokuzunda fiilen savaşmış olan Rasûl-i Ekrem, savaş meydanlarında tarafların insan kaybının en az olabilmesi için gerekli tedbiri almış, nihayet Müslümanların şehit sayısı yüz elliyi, düşmanların zayiatı da iki yüz elliyi geçmemiştir.

Bilinmelidir ki cihad, güç kullanılarak baskı ve tehditle İslâm’ı kabul ettirme yolu değildir. Nitekim “Dinde baskı ve zorlama yoktur”(Bakara 2/256) âyeti bu noktayı açıklar. Hadis âlimi Şuayb Arnavut Hoca, Konya ve Çankırı’da anlatmıştı: “Osmanlı akıncıları bizim Balkanlara gelerek, ‘Siz kendi dininizi huzur ve emniyet içinde yaşayasınız diye özel bir fermanla buradayız. Müslüman olmanız için hiçbir baskı yapılmayacaktır. Bilakis serbestsiniz, İslâm’ı ister kabul edin isterse kabul etmeyin, her türlü maddî ve mânevî yardımla biz yanınızdayız’ demişler. Hakikaten dedikleri gibi davranmışlar ve çok geçmeden onların iyi ahlâkı ve güzel muameleleri sayesinde bizim dedelerimiz topluca Müslüman olmuşlar. Eğer Türkler baskı yapsaydı, belki bizim Arnavut inadı tutardı ve savaş göze alınabilirdi. Hamdolsun öyle olmamış. Bizim Osmanlı’ya vefa borcumuz var. Tarih kitaplarında geçen bu vâkıa, şifahî olarak da bizim topraklarda nesilden nesile hep anlatılmıştır”.

İmam Şâfiî’nin hocalarından Süfyân İbn Uyeyne, “İlim talebi ve cihad topluma farzdır. Onlardan bir kısmının bu hizmet ve vazifeyi yerine getirmesi kâfi gelir” dedikten sonra şu âyeti okur: “Mü’minlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru olmaz. Fakat her topluluktan bir grup dini iyi öğrenmek için harekete geçse de, seferden döndüklerinde kavmini / toplumunu uyarıp aydınlatsa (daha yerinde olur)! Böylece onlar (ihmal ettikleri bilgiyi öğrenerek şer ve fesada karşı) sakınırlar”(Tevbe 9/122). Bu demektir ki, İslâm ümmetinin kimlik ve kişiliğinin bekası ve hayatiyeti cihâd ve tefakkuh (ilim, meselede ictihad) gibi iki temele dayanır.

Ancak burada işaret edilmelidir ki, cihad kavramı sadece düşman güçlerine karşı cephede verilen fiilî-askerî mücadeleyi yani sıcak savaşı ifade etmez. Fiilî-askerî olanı dışında cihadın şu nevi ve kısımları vardır:

a)      Dil ile yapılan (el-cihâd el-lisânî),

b)      Eğitim-öğretim yoluyla gerçekleştirilen (el-cihâd et-ta’lîmî),

c)      Malî-iktisâdî yollarla yapılan (el-cihâd el-mâlî),

d)     Nefis ve hevânın / egonun isteklerine karşı yürütülen.

İşte “Hayat cihaddır ve mücadeleden ibarettir” sözü bu çerçevede anlaşılmalıdır. Yüce Kur’an(Bakara 2/193), dinin icaplarını hayata geçirmenin, fitnenin, yani rahmet alanlarının, insan hak ve hürriyetlerinin önünde baskı ve engelin olması durumunda, onunla bir şekilde yani şartlara göre cihadın bu türleri göz önünde bulundurularak mücadele edilmesi gerektiğini açıklar. Zira barış, dirlik ve düzenlik içinde yaşamak, Yüce İslâm’ın istediği ve beklediği bir hayat tarzıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurur. “Ey iman edenler! Barış (dini olan İslâm)a tam olarak girin (onu bütün ilkeleriyle hayata geçirin) ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki şeytan, sizin en açık düşmanınızdır”(Bakara 2/208). Rasûl-i Ekrem de “Ben rahmet peygamberiyim. (Bıçak kemiğe dayandığında da değerleri savunmak üzere) ben savaş / mücadele meydanlarının peygamberiyim!” buyurur (Ahmed b. Hanbel, IV, 395).

Soru 41: Sayın hocam, zekâtın miktarı nasıl hesaplanıyor, kimlere verilmesi gerekiyor ve zinet eşyasına zekât düşüyor mu? Teşekkür ediyorum.

Cevap 41: Elde edilen kazancın, mal ve servetin kırkta bir (% 2,5) miktarının yoksul ve düşkünlere verilmesi demek olan zekât, yıllık malî bir ibadettir ve farzdır. Zekât, Müslümanın ibadetine olan sadakatini gösterdiği için sadaka adını da alır. Ayrıca zekât, miktarı ve zamanı belirlenmiş, mecburi bir görev ve sorumluluk olduğundan yönetim (siyasî otorite), zekât vermeyenlere karşı bir müeyyide uygular ve vermemekte direnenleri ödemeye zorlayabilir.

Şu âyet-i kerîmede zekâtın sarf ve harcama yerleri sıralanmıştır: “Sadakalar (zekât ge­lirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, zekâtların toplanmasın­da görevli olanlar, kalpleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlar, azat edilip hürriyetlerine kavuşacak köle­ler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar, özellikle fiilen sıcak savaşa katılanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın ke­sin buyruğu budur. Allah bilen ve hikmetle yönetendir”(Tevbe 9/60).

Kadınların süs olarak kullandıkları bilezik, küpe, zincir ve gerdanlık gibi zinet eşyası zekâta tabidir. Buna göre toplam olarak yaklaşık 85 (seksen beş) gram altına sahip olan bir kadının, bunun kırkta bir miktarını zekât olarak vermesi gerekir. Hanefî fakihleri bu görüştedir. Konuya dair hadislerden birisi şudur: Rasûlullah (s.a), kızının kolunda kalın iki altın bilezik takılı olan kadına:

-Bunun zekâtını veriyor musun? diye sordu. Kadın:

-Hayır, cevabını verdi. Rasûlullah (s.a):

-Kıyamet gününde Allah’ın onların yerine sana ateşten iki bilezik taktırması hoşuna gider mi? deyince, kadın derhal onları çıkarıp Peygamber’e (s.a) uzattı ve:

-Bunlar Allah ve Rasûlü’ne aittir, dedi(Ebû Davûd, Zekât 4; Tirmizî, Zekât 12; Ahmed b. Hanbel, II, 178).

“ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ” SÖZÜ HADİS Mİ?

Soru 42: Hocam,  Hz. Muhammed’in “Ölmeden önce ölünüz” diye bir hadisi var mıdır, çok teşekkür ediyorum.

Cevap 42: “Ölmeden önce ölünüz” sözü, Peygamberimizin (s.a) hadisi değildir. Nitekim meşhur hadis âlimlerinden İbn Hacer el-Askalânî “sabit değildir” derken, Ali el-Kârî, bu sözün sûfilere ait bir kelam olduğunu ve “hakiki ölüm gelmeden önce şehevî arzulara uymamak ve ayartan nefsi gemlemek suretiyle mecazen ölmek” diye anlaşılması gerektiğine işaret eder. Demek oluyor ki bu söz, tefekkür-i mevt (râbıta-i mevt, hayalî ve iradî ölüm) konusunda daha çok tasavvuf erbâbı tarafından “yaşarken gerçek ölümü hissedin, beden yok olmadan ıttıla mahallini görmeye çalışın” diye dile getirilen tecrübeyi yansıtır.

Esasen “Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”(Nisâ 4/78) ve “Biliniz ki, kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacaktır. Sonra akıl ve duyu­larla idrak edilemeyeni de edileni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, O da si­ze yapıp etmiş olduklarınızı bildirecektir”(Cum’a 62/8) âyetleri ile “Ağız tadını kaçıran ölümü sıklıkla hatırlayın ve onu hatırdan çıkarmayın!”(Tirmizî, Kıyâmet 26) ve “Dünyada bir yabancı (garip) veya yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say!” (Buhârî, Rikâk 3; Tirmizî, Zühd 25; İbn Mâce, Zühd 3) hadisleri bu konuda unutulmaması gereken mesajlar verir.

Sonuç itibariyle “Ölmeden önce ölünüz” sözü hadis olarak kullanılmamalıdır. Çünkü bu sözü Rasûl-i Ekrem’e veya sahâbe ve tâbiîn nesline ulaştıran bir isnad zinciri yoktur. Nihayet yapılan yorum ve açıklamalar çerçevesinde bir “vecîze” olarak değerlendirilebilir.

İFTAR DUASI

Soru 43: Muhterem hocam, ramazan ayının yaklaştığı şu günlerde iftar duasını hatırlatırsanız memnun olurum, şükran ve saygılarımla.

Cevap 43: İftar edildiğinde kısa ve özlü şekilde dua etmek Peygamberimizin (s.a) sünnetidir. O şöyle derdi:

“Susuzluk gitti, damarlar serinledi ve inşaallah sevap da gerçekleşti (Zehebe’z-zamau ve’btelleti’l-urûku ve sebete’l-ecru inşâallâh” ve “Allahım, sadece senin rızan için oruç tuttum ve senin verdiğin rızıkla orucumu açtım (Allâhümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü)”(Ebû Dâvûd, Savm 23).

Ayrıca oruçlunun iftar vakti yaptığı duanın makbul olduğunu bildiren hadisler de vardır(bkz. Tirmizî, Daavât 128).

Prof. Dr. Zekeriya Güler - Haber 7
zguler59@hotmail.com

Yorumlar5

  • Mürsel Yıldız 12 yıl önce Şikayet Et
    Ölmeden önce ölünüz hadisi sahihtir. Ki ayrıca destekler nitelikte ayet vardır... Bakara 54 de şu şekilde bir cümle geçer; "Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün". Ki Hz. Muhammed'inde böyle bir söz söylemiş olması neden size ters gelir anlamış değilim. Etrafınıza baktığınızda bir sürü ayık, ayakta, azgın, yırtıcı, sömürücü ve doyumsuz mahlukat görmüyormusunuz acaba siz???
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mürsel Yıldız 12 yıl önce Şikayet Et
    ÖLmeden önce ölünüz hadisi sahihtir. Ki ayrıca destekler nitelikte ayet vardır... Bakara 54 de şu şekilde bir cümle geçer; "Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün". Ki Hz. Muhammed'inde böyle bir söz söylemiş olması neden size ters gelir anlamış değilim. Etrafınıza baktığınızda bir sürü ayık, ayakta, gebermemiş, azgın, yırtıcı, sömürücü ve doyumsuz mahlukat görmüyormusunuz acaba siz???
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Tuvad Nıdya 12 yıl önce Şikayet Et
    kısa olmasına rağmen harika açıklamalar.... yalnız bir şey dikkatimi çekti o da şuki;yorumlar sanki ,yazı hiç okunmadan yapılıyor gibi...Halbuki istifade edilecek bir yazı...Sayın Zekeriya Güler hocaya teşekkürler..Ben kendisini tanımıyordum Haber 7 sayesinde tanıdım,yazılarını ilgi ile okuyorum..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Nedimi 12 yıl önce Şikayet Et
    Siyah bayraklılar. Göreve başlamış anlaşılan.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • ergin boz 12 yıl önce Şikayet Et
    Bu devirde. cihat manevidir. Vatan ve ırz tehlikeye girerse oı da harice karşı maddi cihat olur
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat