İnsanı cennete götürecek iki şey...

  • GİRİŞ09.09.2011 11:35
  • GÜNCELLEME15.10.2015 17:39

İSTİKÂMETİN ANLAM VE HİKMETİ

Soru 57: Dinî bir terim olarak sık kullanılan istikamet hakkında bilgi vermenizi istiyorum. Selam, teşekkür ve dua ile.

Cevap 57: Rasûl-i Ekrem’in cevâmiu’l-kelimden, yani az sözle derin ve engin mânaları dile getirdiği kısa hadislerinden birisi şudur: “Allah’a iman ettim de, sonra dosdoğru (istikamet üzere) ol!”(Müslim, İman 62).

Bu talimat, “Yâ Rasûlallah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu bir daha senden sonra/başka artık hiçbir kimseye sorma ihtiyacı hissetmeyeyim!” diye bilgi isteyen Süfyân es-Sekafî’nin şahsında bütün ümmete yöneliktir. Esasen bu hadis, Yüce Kur’an’ın şu âyetiyle mutabakat arz eder: “Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru (istikâmet üzere) olanlar yok mu, onların üzerine sık sık melekler iner (ve şöyle derler): Korkmayın, üzülmeyin, vaad olunup durduğunuz cennet ile sevinin (neşeyâb olun)!”(Fussilet 41/30).

İstikâmet, sırât-ı müstakîm üzere olmak; inanç ve eylem bakımından (itikadî ve amelî) şirke düşmemek, Allah’a kulluğu ilke olarak benimsemek, sebat ve kararlılıkla doğru yolu izlemek demektir. Sırât-ı müstakîm, Muhammed ümmetini diğer din mensuplarından, diğer felsefî ve ideolojik akımlardan farklı kılan en önemli niteliktir. Şüphesiz bu nitelik, sağa sola kaymadan ve yalpalamadan apaçık İslâmî yol haritasını izlemekle korunabilir. Çok yönlü âlim Kuşeyrî (v. 465/1072) diyor ki: “İstikâmet / sırât-ı müstakîm üzere olmak, öyle bir mertebedir ki, işlerin tam olarak gerçekleşmesi ona bağlıdır. İyiliklerin ve güzelliklerin varlığı ve nizamı da ona bağlıdır. Kim, hal ve gidişatında müstakim olmaz ise, onun sarf ettiği bütün çaba boşa gitmiş olur”.

Sâbitelere özen göstermek, ilkeli ve tutarlı duruş sergilemek, doğru ve dürüst muamele, hüsn-i niyet ve kalb-i selim sahibi olmak, söz konusu istikametin temel ölçüleri ve yansımalarıdır. Bilinmelidir ki, neredeyse dinî her konuda “o da doğru bu da doğru” yahut “o da olur bu da olur” gibi umursamaz, kayıtsız ve gayr-i ciddi bir üslupla sergilenen tutum ve davranış doğru değildir.

Ayrıca “dinler arası diyalog” konuşmalarında “İbrahîmî dinler” gibi İslâmiyet’i Hıristiyanlık ve Musevîlik ile eşitleyen bir düşünceyi çağrıştıracak tuhaf ve gayr-i ilmî söylemlerden de kaçınılmalıdır. Zira şu âyet-i kerîmeler gayet açıktır: 

“İbrahim ne yahudi ne hıristiyan idi; bilakis o hanîf bir müslümandı, müşriklerden değildi. Doğrusu insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona tâbi olanlar, şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur”(Âl-i İmrân 3/67-68).

“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın hepinize gönderdiği elçisiyim(…)”(A’râf 7/158).

RAMAZAN MEKTEBİ VE KULLUKTA SÜREKLİLİK

Soru 58: Sayın hocam, mübarek ramazan ayının manevî atmosferinden ailecek çok faydalandık. Ancak eşimin ramazanda kıldığı beş vakit namazı devam ettirmemesi beni çok üzüyor. Helal-haram konularında da bir gevşeklik göze çarpıyor. Onun bu hali, tuttuğu orucun kabul görmediği anlamına gelir mi? Bu konudaki görüş ve tavsiyelerinizi merakla bekliyorum, hürmetlerimle.

Cevap 58: Öncelikle ifade edilmelidir ki, manevî-ruhânî iklim itibariyle gecesi ve gündüzüyle ibadet yoğun ramazan ile diğer aylar arasındaki farklılık, anlaşılabilir bir durumdur. Kur’an ayı olan ramazan, gerçekten de özel bir mekteptir. Ancak Yüce Kur’an, “Allah nezdinde sizin en üstün olanınız, en takvalı olanınızdır”(Hucurât 49/13) âyetiyle, izlenmesi gereken yol haritasını gösterir. Müslümanın kimlik ve kişiliğinin omurgasını belirleyen söz konusu takva kavramı üzerine hadis âlimi Nevevî, “Takva, hesap gününde zarar veren / mahcup eden şeylerden kaçınmaktır” derken, tefsir âlimi Beyzâvî, “Şerîat örfünde müttakî, âhirette zarar verecek şeylerden kendisini (dünyada iken) koruyan ve kollayan kimsedir” diye açıklama getirir. Bu demektir ki takva, insanın kullukta süreklilik ve sorumluluk bilincine sahip olmasıdır.

Yüce Rabbimiz, ramazan ayının hikmetini ve oruç ibadetinin meyvesini açıklarken “takva sahibi olasınız / olursunuz”(Bakara 2/183) buyurur. Rasûl-i Ekrem’in de “Allahım, senden hidâyet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum”(Müslim, Zikir 72) diye tekrarladığı dua dikkat çekicidir.

Ayrıca Rasûl-i Ekrem, “Amellerin, Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa onların en devamlı olanıdır”(Müslim, Müsâfirîn 218) uyarısında bulunur. Abdullah b. Amr’dan rivayet edildiğine göre Rasûl-i Ekrem ona şöyle buyurur: “Abdullah, falan kimse gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu!”(Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185). Yine Rasûl-i Ekrem’in kendisine tanıdığı ruhsat ve kolaylığı kabul etmediği için ömrünün sonunda pişmanlık duyan Abdullah b. Amr’ın rivâyet ettiği şu hadis üzerinde de düşünülmelidir: “Her ibâdetin bir coşku ve heyecan dönemi vardır. Her coşku ve heyecanın bir de gevşeme dönemi vardır. Bu durumda kimin coşkusu sünnetime doğru olursa gerçekten iflah olmuştur. Kimin coşkusu da başka tarafa / bid’ate doğru yönelirse, o gerçekten helâk olmuştur”(Ahmed b. Hanbel, II, 210).

Demek oluyor ki esas olan, az da olsa kesintiye uğratılmadan sürdürülen kulluk, istikamet ve istikrardır. Dünya-âhiret dengesinin kurulması ve ebedî saadetin elde edilmesi de buna bağlıdır.  Çünkü “az da olsa süreklilik” anlayışı, aşırı hırs, yersiz rekabet, didişme ve savrulmalardan uzak tutar. Şu olay, ashâb-ı kirâmın kullukta süreklilik ve takva titizliğini gösteren bir örnek olması bakımından önemlidir: Tâbiîn neslinden İbn Ebî Müleyke el-Mekkî anlatıyor: Abdullah b. Abbâs ölüm döşeğinde olan Hz. Âişe’yi ziyaret etmek için izin istemişti. Hz. Âişe:

-Onun beni övmesinden (ve tezkiye etmesinden) korkuyorum, deyince yanında bulunanlar:

-O, Rasûlullah’ın (s.a) amcazâdesidir, dedi. Hz. Âişe:

-Ona izin verin, gelsin! dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbâs geldi ve:

-Kendini nasıl hissediyorsun? diye sordu. Hz. Âişe:

-İyiyim, şayet takva ehlinden isem, diye cevap verdi. Abdullah b. Abbâs:

-İnşâallah sen iyisindir. (Çünkü sen) Rasûlullah’ın (s.a) eşisin. O, senden başka bir genç kızla evlenmedi. (İfk hâdisesinde) senin mazeretin / tezkiyen gökyüzünden indi, diyerek Hz. Âişe’yi teselli etti (Buhârî, Tefsîr, sûre 24, 9).

Burada tekrar vurgu yapılmalıdır ki, ramazan özel bir mekteptir. Bu mektebin karnesindeki notlar, on bir ayın hal ve gidişatını belirlediğinden çok önemlidir. Bireysel ve toplumsal hayattaki hal ve gidişatı iyi olanın karnesi iyi, kötü olanın ise zayıf demektir. Her şeye rağmen böyle bir zaaf karşısında sâbit kadem kalabilmek, Allah’a iltica edip Kur’an okumakla, onun kazandırdığı arınmışlığı, bilgi ve hikmeti hayata geçirmekle mümkündür.    

Sonuç itibariyle mümin, kulluğu sekteye uğratmak bir yana, iki günü birbirine denk olacak şekilde yerinde saymamalı, her gününü bir önceki güne nazaran daha ileriye götürmelidir. Ramazan ayının kazandırması gereken takva ölçüsünü ve güzel alışkanlıkları diri tutmalı, hesap gününde savunulamayacak her türlü söz ve eylemden uzak durmalıdır. Şüphesiz bu durum, kaliteli bir Müslüman / iyi insan olmak demektir.  Nitekim Rasûl-i Ekrem, cennete götürecek iki şeyin, iyi ahlak ve takva olduğunu öğretir.

Prof. Dr. Zekeriya Güler - Haber 7

SORULARINIZ İÇİN: zguler59@hotmail.com

Yorumlar2

  • Tuvad Nıdya 12 yıl önce Şikayet Et
    yazı iyi okunursa cennete götürecek 2 şeyin. GÜZEL AHLAK ve TAKVA olduğu anlaşılır..Güzel ahlak ve takva kimde varsa onda bazı yorumcuların(mesela someone) bahsettiği türden yanlışlar zaten yok ,yada yok denecek kadar az demektir..Bu durumda umutsuzluğa yer yok ama GÜZEL AHLAK ve TAKVADA öyle çok kolay elde edilecek bir şey değil tabii..Ancak takvanında mertebeleri vardır hiç değilse birazını elde etmek lazım..ne demişler 10 u elde edemezsen dokuzu kaçırma,bazen 5 lede hatta 4 lede sınıf geçiliyor ya onun gibi...
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Someone 12 yıl önce Şikayet Et
    Cennete girmek nerdeyse imkansız. Herşey günah. Bir vakit namazını kaçırıp, kaza etseniz dahi 80 yıl cezası var. Harama bakmak acayip günah ama hergün bakıyoruz sokakta, TV'de. Kaçak MP3, Film, Program kul hakkı yemeğe giriyor, herkes yapıyor. Herkes her türlü müziği dinliyor. Bankadan faiz yiyor, faizle ev alıyor. Dindar dediğin erkekler bile başı kapalı kız istemez oldu. Kız arkadaşlıklar, flörtleri hiç saymıyorum. Şimdi 2 şey yaparak cennete nasıl gireceğiz, hiç sanmıyorum!
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat