İnsanlığa son çağrı
- GİRİŞ18.04.2013 09:30
- GÜNCELLEME18.04.2013 09:30
Bir de, bu vesileyle, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinden bağımsız olark, şunu sorabiliriz: Hakikatle pek ilgisi olmayan menkıbeler üzerinden dini anlamaya çalışmak, Hz. Peygamberin getirdiği mesajla ne kadar uyumludur? Bunu iyi sorgulamak durumundayız bugün.
İnsanlığa en son hitabında neler söylemişti O Kutlu Peygamber? Özellikle de bugünkü dünyanın bizleri kuşatan, yüreklerimizi daraltan, erdem ile zilleti ayırt edemeyecek derecede perişanlaştıran süfli arzuların kölesi olmuş insanlığa manevi bir tatmin olanağı sunmaktan âciz şatafatlı sığlığında, evet, böyle bir çağda, Hz. Peygamberin insanlığa son hitabını yeniden düşünüp idrak etmenin anlamı ve önemi çok büyüktür.
İnsanın kardeşliği ve eşitliği
Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber, insan kardeşliğini ve insanın eşitliğini ilan etmiştir: “Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır... Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur...” Demek ki, insanlar eşittir; dünya ölçülerinde birbirlerine üstünlükleri söz konusu değildir.
Üstünlük, Allah'a kavuşacak olan insanın dünyada yaptıklarından dolayı vereceği hesap sonucunda belli olacaktır. O zamana kadar en yoksul insanla en varlıklı insan eşittir Allah katında. İnsanı değerlendirme kriterinde makam-mevki, mülk, servet gibi dünyalıklara yer yoktur. İnsan onuru bunlarla değil, aksine, bunlara itibar edilmemesiyle korunur.
O(nur), doğuştan vardır; ya korunur, ya da zamanla yitirilir. En güzel ve günahsız yaratılan insan, böylelikle yeryüzünde Allah'ın halifesi olacak donanımda iken, iradesini yaratılış amacına aykırı yönde kullanarak en kötü duruma da düşebilir. Hayvandan bile aşağı durumda olur o zaman insan. Başkalarına zulmeder. Farkında olmasa bile, kendine de zulmeder. Fıtrata aykırı davranmak, zulümdür.
Oysa Hz. Peygamber, insanlığa son hitabında, “ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız” çağrısıyla, insanın onurunu koruması gerektiğini ifade etmiş oluyordu. Ayrıca, kadınların haklarının gözetilmesi, bu hususta Allah'tan korkulması tavsiye edilirken de insan onuruna vurgu söz konusudur.
Yanıltıcı çelişki
Çağımızda insan, yanıltıcı bir çelişki içerisindedir. Bilim ve teknikte büyük başarıları yakalayan insan, bunun gerçekte nasıl sağlandığını ve asıl sebepleri unutarak, kendisinde büyük güçlerin olduğu vehmiyle, bir bakıma yaratıcı rolüne soyunmaktadır. Kendisini tanrılaştıran insanın âkıbeti ise, gözlemle sabittir ki, büyüklük kompleksi nispetinde bir hiçlik ve boşlukla yüzleşmekten başka bir şey olmamaktadır. İşte asıl sorun ve büyük çelişki bu esnada kendini gösterir. Çünkü insan, güç vehmiyle, bir biçimde Yaratıcı'ya ortak koşmuştur.
Bu, Hz. Peygamberin çağrısına uymamaktır. Veda Hutbesinde, insanın hiç bir şeyi Allah'a ortak koşmaması gerektiği duyurulmuştur. Kişiler aracı kılınarak yapılan bazı dua ve isteklerde de böylesi bir tehlikeden söz etmek mümkündür.
Hz. Peygamber'in insanlığa önemli bir tembihi de, “Allah'ın dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmemek” idi. Bu yasak, ne kadar da kolay ve olağan bir eylemi haline geldi bugün zalimleşen insanın. Her yerde bu yasağın çiğnendiğine tanık olan bizler ne düşünüyoruz Kutlu Doğum Haftasında? Neler yapabiliriz? Birey olarak, toplum olarak yeni bir algılama ve çözüm süreci için katkıda bulunabilir miyiz? Hiç değilse bunu sormalıyız kendimize.
Haddi aşan çirkinlikler
İnsanın bedenen öldürülmesi dışında, belki ondan daha kötü bir biçimde, ruhen kirlenmesi ve toplumu zehirlemesi gibi bir hastalık vardır: Zina ve hırsızlık. Her ikisi de yasaklanmıştır o kutlu çağrıda: “Zina etmeyeceksiniz! Hırsızlık yapmayacaksınız!”
Bunlar haddi aşan çirkinlikler olarak görülmüştür. Toplumun ölümüdür. Sorumluluk ve sadakat, özveri ve emek olmadan başkalarının sırtından menfaat elde etmeyi yeğleyen asalak varlıkların davranışıdır zina ve hırsızlık.
Hele de hırsızlık... Bu öteki çirkinliği de içeren bir özelliğe sahiptir. Paranın, malın, zamanın, emeğin, fikrin, toprağın, ürünün, bakışın hırsızlığı vardır. Bunların hırsızları olabilir. Hz. Peygamber işte tüm bunları yasaklamıştır. Bir yere bakarken tamamen yüzü ve göğsüyle dönerek bakardı Hz. Peygamber, başını yarım çevirerek baktığı olmamıştır. Hırsız bakışları iyi görmemiştir.
Ve bir de emanet vardır. Emaneti teslim etme yükümlülüğü vardır insanın. Hz. Peygamber insanlığa son çağrısında bunu da dile getirmiştir. İnsanlara verilmesi gereken hak teslim edilmelidir. Aksi halde bu bir hakkın, emanetin gasp edilmesi sayılır.
İnsanın bedeni de ona bir emanettir, ruhu da. Bunun bilincinde olmakla insan, belki diğer emanetleri teslim edip sorumlulukları yerine getirmede en etkili ve faydalı yolu bulabilir. Kutlu Doğum, dalaletteki insana bu anlamda bir aydınlık yol açmıştır. Bugün bize düşen, bunun farkında olmak ve ona göre davranmaktır.
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
twitter/icanbol
Yorumlar4