Mısır Cezayir olmasın
- GİRİŞ01.08.2013 09:32
- GÜNCELLEME01.08.2013 09:32
Cezayir bu yerlerden biriydi. Müslüman Kardeşler dâhil olmak üzere, birçok kesim önce belirli hedeflerle kendilerine yol çizip sonra da siyasi parti aracılığıyla demokratik taleplerini dile getirerek, topluma ulaşmaya çalıştı.
Bunlar içerisinde en dikkat çekici olan, İslami Selamet Cephesi'dir. Dünya genelinde adı Fransızca kısaltmasıyla FİS (Front Islamique du Salut) olarak tanınan bu İslamcı Parti 1990 yerel seçimlerinde ve ardından 1991 Genel Seçiminde büyük başarı elde ederek, demokratik ilkeler gereği, hükümeti kurmaya hak kazanmıştır. Ne var ki, ülkenin yönetimini bağımsızlıktan itibaren elinde bulunduran Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve rejimin diğer bekçileri halkın özgür iradesiyle gerçekleşen bu yeniliği/başarıyı hazmedememiş ve iktidarı FİS'e teslim etmek istememişlerdir.
Demokrasiden silahlı mücadeleye savruluş
1992'de askeri olmayan bir darbe biçimi devreye sokularak, Yüksek Güvenlik Konseyi tarafından seçimlerin iptal edilmesinden sonra tüm yetkiler Devlet Konseyi'ne devredilmiş ve FİS kapatılmıştır. Bundan sonraki süreçte kendilerine demokrasi zemininde faaliyet hakkı tanınmadığını gören FİS üyelerinin bir kısmı silahlı mücadele yoluna mecbur edildikleri kanısıyla, öyle davranmaya başlamıştır. İslamcıların terörist muamelesine maruz kaldığı bu dönemde ülke, iç savaşa sürüklenmiş, çatışmalarda en az yüz bin kişi hayatını kaybetmiştir.
Müslümanlara demokratik teamüllere uygun bir seçme ve seçilme hakkı tanınmasına şiddetle ve ikiyüzlülükle karşı çıkan Batı, dün Cezayir'de bu sonuçların ortaya çıkmasına sebep olmuştu, bugün de Mısır'da aynı rolü oynama peşinde. Ama burada biraz daha rafine biçimde, söylemine dikkat ederek yapıyor bunu.
Batılı gözlemcilerin yorumlarında darbeci Sisi bir askeri diktatör olarak değil, popülist siyasî aktör tanımlamasıyla, bir eski general olarak değerlendiriliyor. Örneğin Foreign Affairs'de yazan Robert Sipringborg, Cumhurbaşkanı Mursi tarafından göreve getirilen Savunma Bakanı Sisi'nin askerî bir darbeyi planlamadığını ileri sürerek, bunu koşulların getirdiği bir durum gibi göstermeye çalışıyor. General Sisi'nin 2006 yılında ABD'de yazdığı söylenilen bir teze atıfta bulunan yazar, Sisi'nin laik bir diktatör olmadığını, İslam ile Militarizmi birleştirecek bir karma rejim tasarladığını anlatmaya çalışıyor.
En dikkat çekici olan ise, bunun Pakistan'da 1977'de askerî darbe ile iktidara gelen General Ziya-ül Hak örneğiyle açıklanmasıdır. Yazar, Ziya-ül Hak'ın Pakistan'da İslamî bir devlet ve toplum projesini hayata geçirmeye çalışırken otoriter bir yöntem izlediğini, General Sisi'nin de Mısır'da aynısını deneyeceğini ifade ediyor.
Bu anlatım tarzı, Mısır'da İslamî duyarlılığı olan halka bir mesaj kaygısı taşıyor. Müslüman Kardeşler'in direncini zayıflatarak, yeni geçiş hükümetinin benimsenmesi telkinini içeriyor.
Ama gel gör ki, kaziye-i anha öyle değil, yani meselenin gerçek yüzü başka. Bir yandan Mısır'da halkın seçtiği Cumhurbaşkanını askerî güçle görevinden uzaklaştırmak, diğer yandan ise bunu yapan kişiyi demokrasi adına savunmak inandırıcı olmayacağından, darbeci Sisi'nin eylemi "İslamizm ve Militarizm" gibi zorlama bir konsept içerisinde sunuluyor. Güya bu kişi (Sisi) İslamcı, ama askerî bir yönetim tarzına sahip. Böyle bir imaj veriliyor.
Ziya-ül Hak benzetmesi Mısır örneğinde gerçekliğe uygun düşmese de, kamuoyu nezdinde Sisi lehine bir imaj unsuru olarak, belirli ölçüde bir etkiyle, darbeciler ve hoşgörücüleri açısından işe yarıyor olabilir. Ama bu bir aldatma ve aldanmaişidir. İki boyutta açıklayabileceğimiz bir yanılgı söz konusu burada.
Birincisi, militarist diktatörlük ile İslam'ın bağdaştırılması girişimidir. Bu bir iftira olur, İslam'a. Yönetim işlerinde danışma/istişare ve halk iradesi (icma-i ümmet) ile bilim verilerini (kıyas-ı fukaha) esas alan İslam, sivil ve askerî diktatörlüğü reddeder. İslam Peygamberi'nin uygulamaları da bu yönde olmuştur.
İkincisi, Mısır'da halkın kendi iradesinin yok sayılmasına karşı Rabiatül Adeviye Meydanında aralıksız ve kararlı biçimde sergilediği direnmenin görmezden gelinmesiyle ilgili bir aldatma gayretkeşliğidir. Bu, aslında, gerçeklik konusunda aldanmaya dönüşecek türden bir yanılgıdır. Aynı zamanda da haksızlıktır…
Müslüman Kardeşler'in Mısır'da ve diğer Müslüman ülkelerde uzun yıllardan beri maruz kaldığı zulüm siyasetine sabrederek, demokrasi ve insan hakları vurgusuyla dünyada sözde teşvik edilen halk iradesinin tecellisi anlamında, nihayet, yönetimi üstlendikleri bir dönemde bu hakkın dalavereyle gasp edilmesi, haksızlıktır…
Şimdi Adeviye Meydanı Direnişçilerine destek olma zamanıdır. Şiddetten uzak duran, inançlı direnişçiler, Cezayir tecrübesinin de bilincinde olarak, sadece kendi haklarını savunmuyor, belki Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde de halk iradesine saygının yerleşmesi için nöbet tutuyorlar. Demokrasi kolay kazanılmıyor. Kaybedildiğinde ise maliyeti çok fazla oluyor topluma. Özellikle de Müslümanlara.
İşte bundan dolayı, Mısır, Cezayir olmamalıdır.
twitter/icanbol
Yorumlar5