Eski dost düşman olur
- GİRİŞ05.09.2013 09:36
- GÜNCELLEME05.09.2013 09:36
Böyle bir başlık için iki sebebimiz vardı. Biri, zaman zaman kulağımıza gelen bir şarkının sözleri: "Eski dost düşman olmaz...". Diğeri, Başbakan Erdoğan'ın Suriye ile ilişkilerde dün ve bugün tanık olunan söz ve tavrındaki farklılık.
Eski dostun düşman olmayacağına ilişkin sözler, belki bir temenni ya da şarkıda dile getirildiği gibi, dosta sitem olarak değerlendirilebilir ancak. Örneğin, Zeki Müren'in sesinden şu sözleri bir şarkıda dinlediğinizi düşünün: "Eski dost düşman olmaz deyip de sitem etme / Ayrılığın yükünü yalnız bana yükleme... "
Eski dostluğun ve sevginin korunması, geçici menfaatler yüzünden zedelenmemesi yönünde bir çağrı anlamındadır, bu sözler. Bu açıdan bakıldığında, doğrudur, iyi bir şeydir.
Zamanın kendi gerçekliği
Ama buna rağmen, bazen hayatın hiç de arzu edilmeyen gelgitleri arasında dostun dost gibi davranmadığına tanık oluruz. Bir zaaf, bir tutku/ihtiras ya da bilemediğimiz başka sebeplerle bozulur dostluklar. Bu da hayatta bir gerçeklik olarak durur karşımızda. Kötü bir gerçeklik.
Zamana bağlı bu gerçekliği, biz, konjonktürel gerçeklik olarak tanımlıyor ve hayatın seyri içerisindeki norm sapmalarını ya da çıkar algılamasına bağlı davranış ve siyaseti bu gerçekliğe dayandırarak açıklamak istiyoruz. Bu durum, gördüğümüz manzaranın fotoğrafını çekip yorumlamak, mevcut duruma uygun bir değerlendirme ve eylemde bulunmak olarak da düşünülebilir.
Başbakan Erdoğan'ın bundan birkaç yıl önce Suriye Devlet Başkanından bahsederken, "kardeşim Beşar Esat" demesini bugün O'nun (Erdoğan'nın) bir çelişkili davranışı gibi göstermek, yukarıda açıklanan konjonktürel gerçeklik açısından doğru olmadığı gibi, siyasî ve meslekî etik bakımından da yanlış olur. Başbakan'ın mevcut Suriye yönetimine karşı sert tepkisini geçmişteki Esat dostluğunu ileri sürerek eleştirmek, gerçekçi olmaz. Çünkü zamanın kendi gerçekliği vardır ve bunun farkında olmak gerekir. Aksi halde, varlığınız, söz ve eylemleriniz gerçeklikten uzak demek olur.
Yalan olur
Başbakan Erdoğan'ı da, bir siyasetçi olarak, uyguladığı ya da uygulamak istediği politikalar bağlamında eleştirmek, gerekli görülürse, saygı ve nezaket ölçülerine riayet etmek koşuluyla, yermek ya da övmek herkesin hakkıdır. Ancak, bunlar yapılırken nesnel gerçeklikler ihlâl ve göz ardı edildiği takdirde, söz, inandırıcı olmak şöyle dursun, yalan olur.
Bugün bütün dünya görüyor ki, eski dost Beşar Esat sadece Türkiye'ye düşman olmakla kalmamış, kendi ülkesinin çocuklarına ve masum insanlara karşı kimyasal silah kullanacak kadar yabancılaşmıştır. Dünün dostu Beşar Esat'ın bugünkü gerçekliği, ne yazık ki, budur.
İnsanlık tarihinde tecrübeye dayalı genel ilkeyi anımsayacak olursak; dostların belki bir gün düşman, düşmanın da dost olabileceğini düşünüp davranışlarımızda daha itidalli oluruz. Enverî bu konuda çok isabetli söylemiş: "Biçim ver kendine her an, her yerde / Doğruluk, muhakeme ve itidal ile". (Doğu-Batı Divanı).
Türkiye'nin Suriye ile dostluğu, her iki ülkenin yararınadır. Hükümetlerin siyasetleri de bu dostluğun pekiştirilmesine yönelik olmalıdır. Yakın geçmişte bunun gerçekleştirilmesi amacıyla çok yönlü bir çaba sarf edilmiş ve sonuçları da alınmıştır. İki komşu (ve birbirinde akrabaların yaşadığı) ülke arasında vizenin kaldırılması, hatta sınır kentlerinde kısa süreli seyahatlerde pasaporta bile gerek duyulmaması gibi uygulamalar, dostluğun hem gereği hem de sonucu olarak görülebilir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz barış ve dostluk hâli nasıl ki bir gerçeklik idiyse, mevcut koşullarda ülke yönetimleri arasında hüküm süren siyasî atmosfer de onun tam tersi bir gerçekliği yansıtıyor. Etkin barış ve dostluk hâlinden böyle bir soğuk savaş derekesine düşülmesi, siyaseten bir başarısızlık sayılabilir. Çünkü bir uç noktadan diğer bir uç noktaya savruluş söz konusudur.
Dostluğun korunamaması, Türkiye'de birçok sektörde ekonomik kazancın kaybolmasına da yol açmıştır. Ama bunun ötesinde daha tehlikeli gelişmeler olmuş, burada (Türkiye) insanların engelsiz seyahat etmeleriyle sağlanan konfor ve ticaret gelirlerinin dışında öte tarafta (Suriye) kendi canları ile maddî ve manevî varlıkları da korunamaz hale gelmiştir.
Acaba tüm bunların sebebi nedir? Kardeşin kardeşe oyunu mu yoksa iki komşu ülkenin dostluğunun bozabileceği büyük güçler oyunu mu?
Bunu anlamak için Türkiye ve Suriye dostluğu zamanında gerçekleşen ekonomik, siyasî ve toplumsal açılımların getirdiği güvenlik durumu ile şimdiki tehdit ortamını karşılaştırmak yeterlidir. Barış ve ekonomik refah sayesinde birbiriyle dostane ilişkiler içerisinde olan iki ülke (halkı) ile iç savaş sonucunda sığınmacı ve (külfet üstlenen) ev sahibi konumunda olan komşuların birbirinden memnuniyeti aynı olmaz.
Birincisinde dostluğu besleyen bir ekonomik, sosyal ve siyasî zemin mevcut iken; ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Koşullar dost ve düşman ediyor iki komşuyu. Eski dostlar düşman oluyor birbirine.
Asıl sorulması gereken, düşmanlığın nereden kaynaklandığıdır. Burada dostluğu bitirenin neler ya da kimler olduğunun bilinmesi önemlidir. Bu bilinmezse, haksız ithamlara gün doğar. Siyaset kararır, toplum ve ülke zarar görür.
Evet, eski dost düşman olur... Bunu engellemek sadece sizin elinizde olan bir şey değildir. Kimyasal silah kullanımının bile ülkeye müdahale için stratejik bir araç olarak değerlendirildiği bir gözü dönmüşler dünyasında, dostun ve düşmanın kimler olduğu kolay anlaşılmaz.
Devletler arasındaki ilişkilerde merhamet, dürüstlük ve ebedî dostluk değildir gözetilmesi gereken. Yaygın anlayış ve uygulamaya göre, esas olan, ulusal çıkardır. Kimileri bunu dostluk ilişkileriyle de takip edebilir. Türkiye'nin (bir süre öncesine kadar) Suriye ile ilişkilerinde olduğu gibi. Kimilerinde ise dostluk yalnızca bir kavramdan ibarettir.
Dostluktan düşmanlığa mecburî yöneliş, daha doğrusu mahkûmiyet, bu ikiyüzlü kavramın aldatıcılığıyla gerçekleşir. İşte o zaman, dostluğun hakkı nasıl verilirse, düşmanlığın da farkında olmak gerekir. Türkiye'nin Suriye siyasetini bu açıdan değerlendirmek yararlı olur.
Twitter/icanbol
Yorumlar4