Kelebekler kırmadılar kanatlarını

  • GİRİŞ10.10.2013 09:14
  • GÜNCELLEME10.10.2013 09:14

Dünya İnsan Hakları Günü için neler yapılabilir diye düşünürken; bir yandan çevremizde tanık olduğumuz yürek parçalayın insanlık trajedisi, diğer yandan buna gözlerini kapatıp suskun kalan bir DÜNYA dikkatimizi çekiyor.

Kısa bir açıklama:Biz burada bir insanlık trajedisinden söz ediyoruz ama trajedi kavramı Yunanca'da tragos (keçi/teke) ile oidie (türkü) sözcüklerinden oluşarak, 'keçilerin türküsü' anlamına geliyor. Efsanelerden beslenen Eski Yunan edebiyatındaki anlatıma göre, tanrıyla beraber bazı doğa güçleri de bulunurdu, bunlar teke ayaklı simgelerle temsil edilirdi. Doğadaki yabancı güçler daha sonra şiir ve hikâye kahramanları olarak da kurgulanmıştır. Bu türden kahramanlar için gurur büyük günah sayılır ve cezalandırılması gerekirken, çoğu zaman kahraman işlediği günahın bilincinde olmaz, onu önemsiz görür, kendisine ceza da uygulanmaz. Yani çelişkiler içeren, hayatın seyri içerisinde acıklı ve hüzün verici durumlara işaret eden bir özelliğe sahiptir trajedi (ya da tragedya). 

Keçinin mi, insanın mı türküsü?

Dil ve kültür itibariyle, anlam olarak 'keçilerin türküsü' diye kayda geçse de, tüm dünyada insanların acı ve ıstırap içindeki deviniminin hikâyesi ve türküsü olarak bilinir trajedi. Şimdi biz de konuya bu açıdan baktığımızda, dünyada, özellikle de hemen yanı başımızda, Suriye'de, Mısır'da, kendini doğanın zorba gücü gibi gören ve işlediği günahın ayırdında olmayan yalancı kahramanlar görürüz. Hepsi de gururludur bunların. Gurur, şeytanın bir adıdır.

Şeytan dürtüsüyle sergilenen katliam ve hak ihlâllerine, trajedi deyip geçemeyiz. Şimdi tanık olduğumuz hadise Yunan tanrılarının ya da doğa güçlerinin masal tiplemesinden farklı olarak, kanlı canlı gençlerin, kadınların, çocukların ve adamların güç ihtisarındaki siyaset zorbaları tarafından perişan edilmeleridir. Vatandaşlarının özgürlüklerine el koyarak, onları göçe ve başka ülkelere sığınmaya mecbur ederek, öldürerek yürütüyorlar bu siyaseti zorbalar.

Bütün bunların cereyan ettiği bir dünyada, dikkatlice bir gözlemden sonra, Dünya İnsan Hakları Günü için ne düşünebiliriz? Böyle bir soru bile yeterlidir meselenin gerektiği ölçüde kavranılması için. Yeter ki o soruyu yüreğimizde duyumsayarak sorabilelim.    

Kanıksama tehlikesi

İl İnsan Hakları Kurulları, çeşitli kurum ve kuruluşlar 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle etkinlikler düzenleyecek. Bunlar acaba ne işe yarıyor? Törensellik ve şekilden öteye geçemeyen, konunun ruhuna nüfuz edemeyen anma ve kutlamalar faydadan çok zarar verir. Yanlış algıya dayalı bir kanıksama, fıtrata aykırı durumları kabullenme sebebiyle, Hak ve bâtıl ayrımı yapmakta bile zorlanır insan. Yanlış bilinç oluşumlarıyla değer yargılarında da yozlaşma meydana gelir.

Yasak savmacı zihniyet

Etrafınızda teke türküleri yeri göğü inletirken, ey insancıklar, sizler hangi hakkın savunucusu, hangi gururun kölesisiniz? Bin yılda var edilen kültürün bir anda tahrip edilmesinden sorumlu olan sadece zorba ve sahte kahraman mıdır, yoksa yasak savmacı zihniyet mi?

Kutlama ve anma törenlerinde bu sorulara yanıt aranmadığı müddetçe, işin hakkı verilmemiş olur. Oysa insan hakkı, yapılmakta olan işin ( her ne iş olursa olsun) hakkını vermekle gerçekleşir.

Bir kelebeğin kanadı kırılmaz bu bilinçle yapılan iş esnasında. Farklı inanç mensubu insanların yaşam tarzına muhalefet edilmez, korunur. Bunun örnekleriyle doludur bizim kültür tarihimiz. Bir bakıma medeniyet tarihidir bu, şehirleşmeyle ortaya çıkan gereksinimlerin karşılanmasına yönelik üretimle zenginleşen, farklılıkları gözeten bir toplum düzeni inşasıdır.

Tarihin sunduğu veri

Daha öncesini saymazsak, Söğüt'te başlayıp Avrupa ortalarına kadar uzanan bir inşa sürecinden söz etmiş oluyoruz. Bireyin ve toplumun kendine güveni (özgüven) ne kadar güçlü ve inandırıcı ise, başarısı da o ölçüde artar. Tarih bu konuda en gerçek verileri sunar bize. Geleceğin inşası, hele de bir medeniyet tasavvuruyla planlanıyor ise, tarihten alınan ilham ve deneyim sayesinde mümkün hâle gelir ve kolaylaşır.

Ama önce, çevrenizde gelişen, size ayak bağı olacak trajedilerden kurtulmanız şart. Burada da tarihten esin ve güç kaynağı bulmak mümkün. Şöyle bir anımsama faydalı olacaktır:

Bir çağlayan sesi kulaklarımda / ve gözlerim semaya uzanmış kubbelerde / bir tarihi arar gibi dolaşırken / kimler, neler görüyorum karşımda birden…

Osman'ın Söğüt'te attığı temel / Mostar'da, Saraybosna'da Üsküp'te / Kosova'da yükselirken, güvercinler / severlerdi kubbeleri, kelebekler / kırmadılar kanatlarını, harâretli / ve devasa gelişirken inanç çiçekleri.[1]

Medeniyet, farklı inançlara mensup insanların kendi haklarına sahip çıkarken bir kelebek kanadının bile kırılmasına yol açmayacak tarzda davranmalarını öğütleyen/düzenleyen anlayışla kurulur ve gelişir. Ayrımcı ve tahripkâr olmaz.  

icanbol@hotmail.com

www.twitter.icanbol


[1] İbrahim Serhat Canbolat, Dünyanın Poetik Dili, Alfa Aktüel, 3. baskı, 2009, s.210.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat