İmam ve cemaat için mihenk taşı
- GİRİŞ12.12.2013 09:20
- GÜNCELLEME12.12.2013 09:20
İmam ve cemaat için mihenk taşı
Nelson Mandela, Güney Afrika'da uzun yıllar ırkçı beyaz azınlık rejiminin insan hakları ihlâline karşı mücadele veren, bu uğurda 27 yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşup ülkesinin devlet başkanlığı makamına getirilen bir insan. Geçen hafta 95 yaşında hayata gözlerini yumdu. Cenaze merasiminde yerli ve yabancı birçok gözlemcinin Mandela'nın kazanımı ile ilgili ortak tespiti şuydu: Kalbi fethetmek, aklı değil.
Kalp teslimiyetiyle dönüşüm
Doğru ve çok önemli bir tespit bu. Önce kalp gelir. Akıl isyankârdır, sadakatsizdir, teslim olmaz. Sorgucu ve bencildir. Akla güven olmaz. Ama kalp öyle değil. Ehlini bulunca kalbin teslimiyeti muazzam bir dönüşüme kapı açar. Yola düşer böylece, gönül ehli. Aklın maddî gerekçelerle durdurmak istemesine aldırmadan, karşısındaki devasa engelleri düşünmeden, kalbindeki muhabbet ve hasretiyle düşer yola. O, kalbinde büyüttüğü özlem ve tasavvur gücüyle, hayalleriyle yürür bu yolda. Akıl, korku ve çıkar algısıyla farklı şeyleri telkin etse de, kalp ehli dinlemez bunları. Umutsuz ufuklara açar yüreğini. Akıl penceresinden bakıldığında, umutsuz ufuklara...
Ama öyle değil, yenilgi üstüne yenilgiler umutsuzluk sebebi değil, yeni umutlarla güçlenmenin vesilesi olurlar. Güney Afrika'da ırkçı ayrımcılığa dayanan apartheid rejimi, kalplerde büyütülen umutların gücüyle yıkılıp atılmıştır siyasî arenadan. Mandela'nın cenaze töreninde, iki ezeli düşman ABD ve Küba devlet başkanlarının bir araya gelip el sıkışmaları da Mandela'nın insan hakkı savunucusu kişiliğinin oluşturduğu atmosfere bağlanmıştır. Bir anlık bile olsa, devletlerin çatışmacı güç mücadelesinin fikir babası konumundaki aklın telkinine kulak tıkamıştır bu devlet başkanları.
İktidar ve güç arayışının beslendiği kaynak akıldır
Laszlo'nun "insan için tehlikeli armağan" olarak gördüğü aklın tuzakları ve oyunları vardır... Immanuel Kant bile eleştirmiştir salt aklı. Akıl her zaman maddî güçten yana olmuştur. İktidar, güç ve kudret arayışının beslendiği kaynak, akıldır. Azla yetinmek akla uygun değildir. O sürekli daha fazlasını ister. Paylaşmak gibi bir haslet yabancıdır akla.
Söz kalbe hitap eder, dünyanın tüm yanıltıcı menfaatleri akla. Kalp sever, akıl eleştirir ve bahane bulur. Kalbin buğzetmesi ancak bir iç ya da dış telkinledir. İkincil bir işlevidir bu kalbin. Doğal değildir.
Kalp, hoşnutluğu, hoşnut olmayı ve hoşnut etmeyi sever. Hoşnutlukta huzur bulur. İyiliğin ve kötülüğün tanımı da kalbin bu doğal gerçekliği sayesinde yapılmıştır. Buna göre, kalbe ferahlık veren iyi; sıkıntı veren ise kötüdür.
Sözü doğru ve güzel söylemek
Yukarıdaki anlamda iyiliği bir örnekle açıklamaya çalışalım. Abdest alan birinin atık suyunu vücuduna sürerek, böylelikle Allah ve Peygamberinin hoşnutluğunu kazanmayı düşünenlere Hz. Peygamber daha farklı bir tavsiyede bulunmuştur: Dile getirilen amaca ulaşmak için sözü doğru ve güzel söylemeyi, emaneti gözetip korumayı ve insanlara ikramda bulunmayı gerekli gören bir öğüttür bu. Bundan şunu anlamalıyız ki, Allah ve Peygamberinin hoşnutluğu da insanlara iyi davranmaktan geçiyor.
Türkiye'deki siyasî ve toplumsal gündeme baktığımızda, sözün içeriği ve söyleniş tarzı ile emanetin gözetilmesi hakkında nasıl bir izlenim ediniyoruz? Sözün en doğrusunu, en güzelini söylemek durumunda olanlar akıl yokuşlarına mı sürüyor atlarını?
Nerede kaldı o güzel adamlar? Gittiler mi? Hayır, gitmediler… Gitmediler ve o güzel atları akıl yokuşlarında yormakla meşguller.
Ders verecekler, ders alacak zamana doğru koşturuyorlar atlarını… Akıl, atları da yoruyor…
“O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” diyemiyoruz. İnsanlar yerinde duruyor. Değişen şey, aklın iğvasıyla yön tayin etmeye başlamalarıdır bu insanların. Kalp mutmainliğini unutmalarıdır.
Akıl yoluyla kimin kalbini fethetmeyi düşünüyorsunuz? Akıl ile kalp kazanmak mı, akıl üzerinden kalpleri köreltmek mi?
Dünya iktidarı isteyenler bile kazanamadı bunu akılla. Çünkü o iktidarın sonu yoktur. Dünya iktidarı da ancak kalbin yumuşatıcılığı sayesinde bir yere kadar tahammül edilebilecek bir yüktür. Vebaldir. Emanettir. Doğru ve güzel sözle mukabeleyi zorunlu kılar.
Emanete ihanet mi? Bu tehlike ilmi de, vekâleti de aklın azdırıcı çelmelerine takılıp asıl mecrasının dışında yürütmeye yönelmekle oluşabilir. Panzehiri ise kalbin safiyetindedir.
Kalp safiyetinde bir mihenk taşına ihtiyacımız var bugün bizim. İmamın da var, cemaatin de. Küresel siyaseti bir kenara bırakalım.
Yorumlar2