Hadiselerin tanığıyız
- GİRİŞ06.02.2014 08:19
- GÜNCELLEME06.02.2014 08:19
Yeryüzüne, yani dünyadaki her şeye tanıklık etme görevi bulunan insan, böylece, doğru ve yanlış hakkında bilgi ve kanaat sahibi olabiliyor. O yüzden, insanın tanıklığı önemlidir. Yükümlülüğü bu tanıklığı sebebiyledir... Dünyada bir tanık (şahit) olarak bulunur insan. Varlığa ve yokluğa, hak ve batıla tanıklık ederek, haktan yana olmak gibi bir yükümlülük altına girer. Yükten kurtulması, yüzünün akıyla hesap vermesi, şeytani iğvalara kapılmadan tanıklığını hakkıyla yapmasına bağlıdır.
Şimdi sözünü ettiğimiz tanıklık bilinciyle yapılacak en basit tespit şudur: Dün birbirine karşı derin muhabbetle davranan, söz ve işlerinde bunu dışa da yansıtan insanların, bugünlerde birbirini sert eleştirilerle ötekileştirici bir tutum içine girmeleri, kuşkusuz yüreklere acı verdiği kadar, ülkenin geleceğine ve inanç değerlerine yönelik olarak da tahripkâr sonuçlara ortam hazırlıyor.Daha şimdiden görülüyor bu gerginliğin ülkeye ve değer yargılarına etkisi.
Ulusal düzeydeki ekonomik kayıpların dışında, Türkiye'nin uluslararası ekonomik ve siyasî çıkarları açısından olumsuz gelişmeler de kaçınılmaz olacaktır. Şimdilerde Batıda bir yandan Türkiye'de Başbakan Erdoğan (hükümeti) ile "Gülen Hareketi" arasında bir çıkar uyuşmazlığı üzerinde durulurken, diğer yandan bu vesileyle İslam hakkında ileri geri yorumlar yapılıyor. Örneğin Almanya'da 2 Şubat 2014 tarihli Der Spiegel'de çıkan bir habere göre, Baden-Württenberg Anayasayı Koruma Kurumu Gülen Hareketi'ne ait 300 kadar eğitim kurumunu bu ülkenin “temel demokratik özgürlükçü değerleri” açısından zararlı görüyor. Özellikle de “kuvvetler ayrılığı ilkesi, din özgürlüğü, bilim ve öğrenim özgürlüğü ile kadın-erkek eşitliği” bakımından bu kurumların Türklerin Alman toplumuna uyumunu zorlaştırdığı belirtiliyor.
İslam ve Müslümanlar için iyi değil bu gelişme. Ayrıca, haberde "Erdoğan hükümeti döneminde yolsuzluk" vurgusu da yapılmış olması, iki tarafın da aleyhine olacak kötü bir propaganda demektir. 17 Aralık hadisesinin sonuçlarıdır bunlar.
Almanya almaz, Amerika salmaz
Bizde Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönüp dönmeyeceği ile ilgili konuşmaların olduğu, dönmesi yönünde çağrıların yapıldığı şu günlerde, görüyoruz ki, Batı dünyasının ilgisi tamamen farklı alanlara yöneliktir. Onlar kendi siyasî ve toplumsal çıkarları açısından bakarlar konuya. Örneğin, Almanya, daha önce (1980'li yıllardan itibaren bu ülkeye iltica edip orada İslam devleti kurma gibi hedefler ilan eden) bir Cemalettin Kaplan tecrübesine de sahip olduğu için, bir başka dinî cemaat önderine kapılarını açmak istemez. Bunu kendi iç istikrarı ve sosyal düzeni için zararlı görür.
Ama Amerika daha farklı bakabilir konuya, hatta o kişiye ülkesinde imkânlar sunabilir. Çünkü ABD dünyada stratejik bir oyuncu rolünü önemser, neyin ya da kimlerin ne zaman ve nasıl gerekli olacağına dair planlar ve senaryolar üzerinde çalışır. Türkiye'deki hükümet-cemaat zıtlaşması şimdi iyi bir malzeme anlamına gelir bu küresel oyuncu için.
Uluslararası alanda gerçek böyle iken, siz eğer devletin Suriye'ye doğru yola çıkardığı yük kamyonlarını durdurup tüm dünyaya karşı Türkiye'yi saldırgan ve teröre destek veren bir devlet gibi lanse ederseniz, yalnız ötekileştirdiğiniz taraf ve Türkiye'nin itibarı değil, sonuçta sizinle beraber değerleriniz de zarar görür bundan. Karşınızdakine attığınızı sandığınız her ok, döner gelir sizin bağrınıza saplanır. İnancınıza, demokrasi tecrübenize, kültürel birikiminize, ekonomik ve siyasî kazanımlarınıza darbe vurur.
'Bir kısım medya', böyle denilirdi bir zamanlar... Şimdi tekrar o zamana mı dönüldü, ne oluyor, neden bazı basın ve yayın organlarında birden 360 derecelik dönüşle yorum ve haberler yapılıyor? Bu sağlıklı bir değişim değildir. "Otoriter" bir Türkiye resmi çizerek, içeride potansiyel demokratikleşme yoluna taş koymak ya da beklenti içinde olanlara gözdağı vermek, dışarıda da istikrarsız ve yatırım için güven vermeyen ülke imajı yaratmak... Söz konusu yayınlardan çıkan sonuç budur.
İki tespit
Dışarıdan Türkiye'ye bakıp da bıyık altından gülenler... Gözleri ışıl ışıl olan bazı küresel siyaset planlayıcıları... Hepsi memnun bu kavgadan. Nereden biliyoruz bunu?
Genel bir gözlem yeterli bunun için. Bazı somut kişisel deneyimler de eklendiğinde, rahatlıkla ifade edebiliriz bunu. Örneğin bir Batı Avrupa ülkesinde NATO kapsamında resmî görevini tamamlayarak Türkiye'ye dönen bir devlet memurumuzun izlenimleri de bu yöndedir. Bölgesinde diğer Müslüman ülkelere demokratik ve ekonomik-siyasî gelişme itibariyle örnek teşkil edecek bir güçlü Türkiye, NATO müttefiki de olsa, Batılı güçlerin pek işine gelmez. Şimdilerde Türkiye ile ilgili haberleri ve buradaki iç çekişmeleri izledikçe bıyık altından gülmeleri bundan dolayıdır.
Bunların da tanığıyız biz. Bu, tanıklığımızın birinci tespiti. Burada devlete ve millete dair topyekûn bir varoluşsal durum söz konusu olduğu için, Türkiye'den yana hissî bir tavır meşrudur ve yadırganmaz.
İkinci tespite gelince, hak ve adalet ölçülerinde ulusal düzeyde beşerî ve maddî kaynak değerlendirmesi zorunlu olduğundan, objektif bir dürüstlük öne çıkar. Bireyin ve toplumun vicdanında her sorgulama böyle bir anlayışla yapılmak zorundadır. Yargı sürecinde delil karartmak da, delil uydurmak da haksızlıktır, buna dayalı işlemler hukûken ve siyaseten sebep olduğu sonuçları açısından büyük sorunlara yol açar.
İnsaf ve vicdan sesi yok mu hiç içimizde, asgari müşterek değerler zemininde yol gösterecek kimseler yok mu? Kendi savunma ve saldırı kaleleriniz, silahlarınız kime hizmet edecek, Türkiye'ye mi, dine mi, yoksa beşeri egolara mı?
Dünya gözünü dikmiş bakıyor bize. Bir de öte dünya var… Bizim dünyamız…
İbrahim S. Canbolat
Yorumlar5