Stratejik söz, 'doğruluk dili' değil
- GİRİŞ27.02.2014 09:30
- GÜNCELLEME27.02.2014 09:30
Nereye gidiyorsunuz?", diyor. Sonra, konuyla ilgili olsun olmasın, uzun uzun sıralıyor ayetleri. Ayetlerle dövmeye çalışıyor, yanlış yolda ilerlediklerini düşündüğü kişileri.
Gel gör ki, stratejik yanı ağır basıyor bu sarfedilen sözlerin. İçerik ve amaç uyuşmuyor... Konu çok sığ kalıyor, yazılan ayetler karşısında.
Kur'an âyetlerinin daha saygısız ve kaba bir tarzda kullanıldığı siyasî çatışmalara (en azından tarihsel tecrübeyle) tanık olmuş bir kültürel geçmişe sahibiz. Kılıçların uçlarına takılan Kur'an ayetleri hürmetine, düşman bilinen taraftan sadakat ya da eylemsizlik beklemek ne kadar mantıklıysa, şimdiki örnekte gözlemlediğimiz de ancak o kadar...
Söz bir taktik unsuru olmanın ötesine geçmediği müddetçe, ondan beklenen görevi ifa edemez. Kendisine bindirilen yükü muhataba taşıyamaz... Mesajı iletemez... Çünkü o mesajın içeriğiyle bir ilinti, bir bağ kurulmadan yüklenilmiştir mesaj söze. Genel olarak doğru ve iyi kabul edilen norm ve bilgilerle kendisine aracılık etme görevi verilen söz/dil, yerine getiremiyor görevi... Altından kalkamıyor bu orantısız ve ağır yükün.
Fransız düşünür ve yazar Henri Bergson, bazen dilin gerçek iletişimin önünde bir engel teşkil ettiğini belirtir. Aslında düşüncenin taşıyıcısı olması gereken dil, eğer mevcut gerçekliği bütün anlamlılığıyla karşı tarafa aktaramıyorsa, bir engel oluşturuyor demektir Bergson' a göre. En azından yanıltıcı oluyor.
Bizim inanç sistemimizde de bir "doğruluk dili"ne vurgu yapılır. Daha sonraki yüzleşme ve karşılaşmalar için bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) temenni ederiz. İnsanın içinde bulunduğu koşullarda kullandığı dilin etkisi ve işlevselliği ancak gerçeklik ile yüzleşme sırasında belli olur. Aksi halde, havada ve sözde kalır dile yüklenen anlam.
Sözü söylemek değil sadece, yaşamak ve ikna edici olabilmek önemlidir. Yapmadığını, davranışıyla göstermediğini niçin söyler ki insan?
Tam da bunları yazıyorduk ki, sözün de işin de iyice çığırından çıktığını gösteren haberler yayılmaya başladı. Biz samimiyetten yoksun sözü eleştirirken, insanlığın esfelisafilîn derekesinde sahtekârca söz uyduran, toplumu aldatmaya yönelik ses ve söz taklidi yapan kişilerin (belki de bunları yaptıranların) ahlâksız girişimleri sarstı ülke ve dünya gündemini. Güya başbakan, oğlu ile konuşmuş, evdeki paraları sıfırlamasını istemiş. Yıllardır işyerinin ve evinin dinlenildiğini söyleyen bir kişiye karşı böylesine bir kurgu hazırlayanların akıl ve mantık düzeyi de çok aşağılarda olmalı. Ahlâktan vazgeçtik... O zaten aşağıların da aşağısında demektir.
Bir de ana muhalefet lideri var... Halka, seçmene ülkenin sorunlarına ilişkin alternatif bir çözüm modeli sunmak yerine, birilerinin başbakan ve hükümet aleyhinde ürettiği âdiliklere sarılıp hemen partisinin grup toplantısında bunu milletvekillerine dinletme ucuzluğunu tercih eden bir lider. Hiç de etik olmayan bir yola tevessül ediyor. Ama teknoloji öyle gelişti ki, bu siyasetçinin hatasını tokat gibi yüzüne vuracak tarzda kendi sözleriyle oynanarak, yapılanın bir montaj olduğunu söylettirdiler bizzat kendisine.
Bunlardan ders almak gerekmez mi? Bir ana muhalefet partisi liderinin çaresizliği, iktidar partisine ve hükümete de zarar verebiliyor. Başbakanın ve hükümetin üç dönemden beri halkın desteğini aldığını, ama kendi çıkarları için bunun iyi olmadığını gören bazı çevreler alternatif bir siyasî parti marifetiyle hükümeti düşürmenin mümkün olmayacağını düşünmüş olmalılar ki, gayrı meşru yöntemlerle demokrasiye müdahale suçuna yönelebiliyorlar. Aslında, bu suç, biraz da basiretsiz ve alternatif geliştirme yeteneğinden yoksun siyasetçilerdedir. Meşru siyasetten umudunu kesenlere esin kaynağı oluşturuyor bunlar. Doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak suçludurlar.
CHP lideri yukarıda eleştirdiğimiz davranışı sergilerken, bu partinin İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Genel Başkanının aksine, takdire değer bir tepki gösterdi, söz sahteciliği yapanlara karşı. "Hepimiz, her kesimden hepimiz, korkak kasetçilere 'dur' demeliyiz. Karanlıklara çekilip Türkiye'yi yönetemezler!", dedi. Bir bakıma halkın duygularına tercüman oldu.
Eğer anayasa hazırlama ve HSYK ile ilgili yasal düzenleme gibi konularda iktidar ve muhalefet partileri arasında bu anlamda bir ortak çıkar mutabakatı oluşsaydı, Türkiye'ye dışarıdan korsanlık yöntemleriyle müdahale etmeye çalışanlara ve bunların içeriye uzanan taşeronlarına gün doğmazdı.
Bütün bunları dikkate aldığımızda, bir doğruluk diline ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu daha iyi anlıyoruz bugün.
www.twitter/icanbol
Yorumlar2