Yeni Türkiye'ye açılan yeni kapı

  • GİRİŞ11.06.2015 08:22
  • GÜNCELLEME12.06.2015 08:59

7 Haziran seçimleriyle şekillenen konjonktürel gerçeklik, yeni Türkiye için yeni bir kapı araladı. 13 yıllık AK Parti iktidarı döneminde meydana gelen siyasî ve ekonomik dönüşümler, zaman içerisinde, vatandaşlar nezdinde  toplumsal kazanımlar olarak kanıksanır hale geldi. 2002'de başlayan söz konusu dönüşüm 2007 ve 2011 genel seçimlerinde AK Parti'ye artan ölçüde seçmen desteği sağlarken, bu dördüncü seçimde farklı bir gelişme oldu.

Otuz yaşın altındaki genç seçmenler AK Parti iktidarı süresince tanık oldukları görece refah doygunluğu ve istikrarlı ülke gündeminden dolayı Türkiye'de önceki dönemlerle karşılaştırma olanağı sunacak bireysel gözlem ve tecrübeden yoksun olarak gittiler sandığa. Diğerleri arasında da güncel siyasî söylem ve tartışmalardan etkilenenler oldu.

Bu seçim Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2002'den beri yüttüğü tek başına iktidar siyasetini  Türkiye'de halkın nasıl değerlendirdiğini göstermesinin yanı ra,  uluslararası siyaset aktörlerinin ve Türkiye karşıemperyalist sermaye merkezlerinin de niyet ve girişimlerini görmemizi sağlamışr. Seçim öncesinde ve sonrasında yapılan tüm yayınlar Türkiye'nin bölgede ve dünyada güven vaat eden istikrarlı bir ülke olmasından duyulan endişeyi yansıtıyordu, otoriter ve ayrıksı bir Türkiye imajı oluşması için çaba sarfediliyordu.

Bir strateji olarak AK Parti karşıtlığı

Esasen, bu, 17 Aralık  süreciyle birlikte bir üçüncü boyut vurgusuyla anlatmaya çalıştığımız, Türkiye'de siyaset-cemaat tartışmasında kendini gösteren bir dış müdahale biçiminde daha o zaman başlatılmıştı. Bunun son seçime yansıyan güncel  örneği, AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın gücünün kırılması amacıyla HDP'nin barajı aşması için "emanet oy" toplama taktiğinde görülüyor. Burada  AK Parti karşıtlığı bir strateji olarak devreye sokulmuştur. Elde edilen sonuç tümüyle Türkiye'nin sosyolojik  gerçekliğini yansıtmaktan çok, büyük ölçüde söz konusu stratejinin bir ür.

Cumhurbaşkanı'nı doğrudan halkın seçmesine ilişkin anayasal düzenlemenin gerçekleştirilip hukûken devamın getirilmemiş olması da bazı çevrelerce siyaseten istismar edilmiştir. Hâlbuki  bir yasal değişiklik olmuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yüzde 52 halk oyuyla göreve başlayıp meydanlarda halka hitap etmesi bu değişikliğin bir sonucuydu. Ama henüz bu konuda, Başkanlık Sistemi seçeneği de dâhil olmak üzere, ileriki süreçlere yönelik anayasal düzenleme yapılamadığı için sorunlar yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde alınan sonuçta bunun da payı vardır.

 Bunlar geçiş süreci zorlukları olarak gözlemlenen durumlardır. AK Parti'nin tek başına iktidar olma geleneğinin bozulmasında Genel Başkan değişikliğinin değil, bu yeni durumun etkisi söz konusudur. Partinin yeni Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu bu süreçte işinin hakkını fazlasıyla  vermiş ve kabul görmüştür. Hâlâ vatandaşın en çok güvendiği siyasî parti, AK Parti'dir. Ama  seçmenden ince bir uyarı almıştır.

Başka bir açıdan bakıldığında, şu sorulabilir: 7 Haziran Genel Seçimi ile HDP'nin barajı aşıp meclise girdiği Türkiye'de acaba demokratik ve uzlaşmacı bir tarzda toplumsal farklılıkların temsili mi gerçekleşiyor yoksa yapay biçimde toplum mühendisliği ve dışarıdan müdahale yoluyla kamplaşmaya mı gidiliyor?

Bunu yeni dönemde, başta HDP olmak üzere, siyasî aktörlerin ve onların taraftarlarının tutumlarını gözlemleyerek anlayacağız. Bu arada şunu da hatırlatalım ki, Türkiye'de tüm siyasî parti temsilcileri bugün her zamankinden daha fazla sorumluluk taşıyor. Özellikle de seçim öncesinde İngiliz The Guardian gazetesinin Türkiye örneği üzerinden bir genelleme yaparak, "Batılılaşmamış yoksul Müslümanların kendilerini yönetmelerine izin verilmemesi gerektiğini" fütursuzca ifade etmiş olmasına güzel bir cevap anlamında siyaset üretmek zorundayız. Gerçi Cumhurbaşkanı Erdoğan o gazeteye çok uygun bir cevap verdi o zaman: "Sen kimsin, terbiyesiz, haddini bil!".

 onlara  fiilen de hadlerini bildirme zamanıdır. Bunlar Ortadoğu ülkelerini ve Üçüncü Dünya'yı her türlü emperyalist hile ile karıştırıp yıkıcı kaosa sürükledikleri gibi Türkiye'yi de hedef noktasına yerleştirmek istiyorlar. Çünkü Türkiye küresel emperyalist siyasetin bölgeye yönelik oyunlarını bozacak tarihsel, kültürel, ekonomik ve siyasî birikime sahip bir jeostratejik güçtür.

Bundan dolayı Türkiye'de etnik temelde siyaset yerine, demokratik ve ekonomik gelişme ile insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleri esas alınarak gerçekleştirilecek bir  iyi yönetim anlayışı hâkim olmalıdır. 7 Haziran seçimi her iki siyaset tarzı için işaretler veriyorsa da, ikincisinin daha ağırlıklı olduğu görülüyor. Etnik siyaseti temsil eden HDP ve MHP 80er milletvekili çıkarırken, etnisite ve inanç farklılığı gözetmeden adalet ve kalkınma vurgusuyla ülkede ekonomik-toplumsal dönüşüm siyaseti izleyen AK Parti 258  milletvekili ile en tercih edilen parti konumundadır.

Yeni dönemde siyaset bir olgunlaşma fırsatı sunar mı?

Şimdi Türkiye'nin demokrasi tecrübesinde yeni bir evrenin başladığını görüyoruz. Uzun süre tek başına iktidar döneminden sonra bugün diğer siyasî partilerle uzlaşma yollarını arama zorunluluğu, başka bir ifadeyle, iktidarın paylaşılacağı bir siyaset tarzına mecburiyet gündeme gelmiştir. Bu durum haklı haksız eleştirilerin odağındaki güçlü iktidar partisi için bir tür paratoner (yıldırımsavar) etkisi meydana getirebilir.

Tabii ki yalnızca AK Parti için değil, diğer partiler için de geçerlidir bu mecburiyet. Siyaset biraz da ülkenin  sevk ve idaresi, toplumun sorunlarının  çözümü için uzlaşmayı zorunlu kılan bir görev alanıdır. Her parti, seçmenin kendisine yüklediği görevin kapsam ve niteliğini aşağı yukarı tahmin eder.

Ana muhalefet partisi CHP'nin  bir önceki seçimde aldığı oyu koruyamadığı, MHP'nin eskiden varlık gösterdiği bazı Doğu illerinde tüm milletvekillerini HDP'ye bırakmak zorunda kalarak bu partiyle eşit sayıda milletvekiline sahip olduğu düşünülürse, yüzde 40'ın üzerinde oy alarak birinci parti olma özelliğini koruyan AK Parti herşeye rağmen bu seçimde de halkın beklentilerinin muhatabı durumundaki partidir. Yeni dönemde bu gerçeklik gözardı edilmeyecektir.

Bununla beraber, şeffaflık, adalet, siyasî ve hukûkî teamüllere riayet temelinde bir işbirliği gerekiyor partiler arasında. Koalisyon mu oluşturulacak yoksa AK Parti güven oyu alabilecek bir azınlık hükümeti mi kuracak? Bunlar henüz belli değil. Şimdi kriz gibi görünen, aslında, AK Parti'nin esas bundan sonra yeni Türkiye için uygun siyaset üretimine öncülük etmesine kapı açabilir. Çünkü seçmen diğer partilerden çok bu partiye güvendiğini bir kez daha ifade etmiş oluyor, ama çekinceli biçimde. Bu çekinceden de ders çıkarması gerekiyor AK Parti'nin.

HDP için geçerli soru ise şudur: Dağdaki silahlı mücadelenin tarafında mı yer alacak, TBMM çatısı altında tek vatan bilinciyle demokratik bir hukuk devleti için siyaset mi yapacak? Eğer ikincisi tercih edilecekse, HDP'nin varlığı ülkedeki  siyasî sistem için bir kazanıma dönüşebilir. Bunun Türkiye'nin iç ve dış siyasetine yansımaları nispetinde yurtta ve yakın çevrede (özellikle Ortadoğu'da)  barış ve güvenlik için uygun zemin oluşur. Aksi halde, bir yıkım faaliyetine ortak olmuş sayılır HDP'ye stratejik destek sağlayanlar.

Bunları zaman gösterecek. Hükümeti kurma görevi öncelikle AK Parti'de olduğuna göre,muhataplarıyla ilkin uzlaşabilecekleri alanları belirlemek gerekecek. Bu kısa ve orta vadeli bir hükümet kurma ve yönetme birlikteliği şeklinde olabilir. Acaba sözünü ettiğimiz birliktelik uzun vadeli bir uzlaşmayla anayasanın değiştirilip (Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere) siyasî sistemin işlevselleştirilmesini sağlayacak bir ortaklığa dönüşebilir mi?

Bu, olabildiğince iyimser bir beklentidir, gerçekleşmesi kolay olmaz. O zaman çözüm bir erken seçimde aranır. Ama bu yol da olgun ve sorumlu bir siyaset yolu değildir; çünkü ekonomik, siyasî ve sosyal maliyeti büyüktür. Ayrıca, demokrasi kültürü açısından da bir zafiyet göstergesidir.

İşte siyaset tüm bu girift alanlarda sorunların üstesinden gelme ve bir çıkış yolu bulma sanatıdır.

Türkiye'de şu anda bu çetin görevi bir parti tek başına ifa edecek güçte değildir. Bu durum bir olgunlaşma fırsatı sunuyor meclise giren partilere. Ve milletin vekillerine de kendilerini tanıma ve tanıtma vesilesi.

Hayırlı olsun.

İbrahim S. Canbolat

icanbol@hotmail.com

twitter.com/icanbol

Yorumlar5

  • Mehmet Yalman 8 yıl önce Şikayet Et
    Selam aslanın aslan yeğenine,Türkiyeninin geleceğine ışık tutma niteliğindeki aydınlatıcı yazıların için teşekkür edyorum.İnşallah devamlı olması dilğimle slm ve sevgilerimle Allaha emanet olun ...
    Cevapla
  • adige 8 yıl önce Şikayet Et
    ilk yorumumda sosyolojik açıdan değerlendirmem vardı.diğer sebepler daha belirleyici oyların düşmesinde ama neyse...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • adige 8 yıl önce Şikayet Et
    Eğer insanlar borçlarla araçlar,evler almasaydı.köylerden fabrikalara girmek için şehirlere akın etmeseydi ve kredi kartlarından dolayı nefes alamayacak kadar borçlanmış olmasalar da yarınlarından ufacık korkuları olmasa inanın hocam bu oy oranını da ak parti bulamazdı.Sabah akşam çalışıp elde avuçta hiç bir şey yok diyenlerin karşı örneklerini yabana atmamak lazım.Ve son olarak açılım meselesi.Eğer HDP bu oyunda yoksa barış yok,silahsızlanma yok algısı.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Paşalı 8 yıl önce Şikayet Et
    7 Haziran öncesi ve 8 Haziran sabahı ile birlikte oluşan durumun son 13 yıllık kazanımlarıyla birlikte anlatıldığı;Ayrıca yeni Türkiye yolunda olması gereken tespitlerin yapıldığı ve uluslararası boyutuyla da dost düşman kimlerin ortaya çıktığının belirlendiğini anlatan güzel bir yazı olmuş.Devamını bekleriz
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • İbrahim Çağrı 8 yıl önce Şikayet Et
    Hocam özlemişiz değerlendirmelerinizi. Umarım daha sık yazarsınız. Jeostratejik bir güç olarak kabul edebileceğimiz Türkiye küresel güçlerin kendisi için belirlediği "çevre ülke" olma konumundan kurtulmuş ve "merkez ülke" olmaya doğru evrilmiştir. Bu durum ise "merkez ülkelerin" küresel çıkarlarıyla ters bir durum oluşturmaktadır. Yazıda da belirtildiği üzere tarihsel, kültürel, ekonomik ve siyasî birikime sahip bir devlet olan Türkiye'de bugün yapması gereken şey siyasetin sorun çözme işlevinin kullanılması ve 2002'den bugüne edinilen kazanımların kaybedilmemesidir ki yeniden "çevre ülkeler" arasındaki yerimize dönmeyelim!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat