Hıristiyan ama ateist... Bu nasıl olur?

  • GİRİŞ28.07.2011 08:00
  • GÜNCELLEME28.07.2011 08:00

     Son yıllarda Batı toplumlarında gözlemlenen yabancı düşmanlığı, öteki karşıtlığı, aşırı sağcılık olarak görülen klasik tutumdan çok farklı bir arazla çıkıyor karşımıza. Yalnızca gençlerde değil, her meslek grubundan yetişkinlerde de görüyoruz böylesi marazî söylem ve davranışları. Bunun temelinde bir tür hedonist (hazcı) ve nihilist (hiççi, yokçu) anlayışın,  tercihin yattığını söyleyebiliriz. Pozitivizmin de etkisini ayrıca belirtmeliyiz.

     Bunlar esas faktörlerdir. Bu temelde gelişen bireysel ve toplumsal yetenekler, beslenilen kaynağa bağlı bir güdülenmeyle varlık göstereceklerdir. Pozitivist, hedonist ve nihilist değer yargılarıyla şekillenen bir inanç sistemi hâkimdir burada. Hıristiyanlık da, genellikle,  (içeriği/öğretisi üzerinde fazla düşünülmeyen) geleneksel bir din kurumu ve kimlik unsuru olarak bir yere sahiptir. Ama bu kişiselleştirildiği zaman, bireysel düzeyde farklı bir durum da söz konusu olabiliyor. Örneğin, Hıristiyan ama ateist… Bu nasıl olur?

     Bunu bir somut örnekle açıklayalım.

      1980’li yıllarda Alman gençlerle mülâkat yapmıştık. Kimlik kısmında kendisinin Katolik Hıristiyan olduğunu ifade eden bir üniversite öğrencisi,  daha sonra yöneltilen, “Tanrı’ya inanıyor musun?” sorusuna, hiç düşünmeden, “hayır” yanıtını vermişti. Demek ki, Hıristiyanlık, geleneksel bir aidiyet unsuruydu bu kişi için. Bireysel bir imanla (Hıristiyanlık inancıyla) ilişkisi yoktu. Onun bireysel inancı, aslında, ateizmden başka bir şey değildi.

    Bu örnekte biz, tanrının olmadığı bir din ile karşılaşıyoruz. Algılanan Hıristiyanlık tanrısız olabilir belki, ama tarihsel gerçeklik açısından bakıldığında, tanrısız bir Hıristiyanlık düşünülemez. Oysa böylesi kişilerin Hıristiyanlığında tanrı yok. Tanrının olmadığı bir din tasavvuru ise büyük bir yanılsamayla sonuçlanıyor.

      Burada, basına yansıdığı kadarıyla, Alevi Çalıştayı esnasında, kendisi de bir Alevi olan Arif Sağ’ın anlattığı bir fıkradan söz ederek, konunun başka bir boyutuna geçelim.  Fıkra şöyle:

     Bir gün Aleviler toplanır, “Sünnilerde Allah’ın 99 ismi var, biz de sayalım bakalım kaç tane çıkacak” derler. Sayarlar… Rab, Rahman, Rahim, Aziz… Ama 99’a ulaşamazlar, her defasında bir noksan çıkar. Sonunda, istirahata çekilip bir gün sonra tekrar toplanmayı kararlaştırırlar. Herkes dinlenmeye çekilir. Gecenin bir vaktinde içlerinden biri kalkıp heyecanla bağırır: Ulaa… Buldum, buldum… Meğer biz Allah’ı unutmuşuz.

      Bu, tabii ki sadece bir fıkradır. Esas olması gerekene işaret ediyor. Allah lafzı, bir kanıksanmışlıkla, dile getirilmemiş olsa da, Alevilerin fikrinde ve zikrinde vardır. Bu yazının konusundaki tanrı ile mukayese bile edilemez.

     Avrupa’da ise bugün insanlar bir bakıma tanrısız bir Hıristiyanlık ile dinden beklediklerini bulamamakta; kayıtlarda olsa bile, kalplerde din/iman izine çok az rastlanılmaktadır. Papa 16. Benedict (Joseph  Ratzinger),  “Avrupa, Tanrı’yı yeniden bulmak zorunda” derken, bu soruna  işaret ediyor.

      Hıristiyan köktenci” olarak vasıflandırılan Anders Breivik adında genç bir adamın Norveç’te iki ayrı eylemde bulunarak,  (düzeltilmiş rakamla ) 76 kişiyi öldürmesi, yukarıdaki değerlendirmeler ışığında düşünürsek, hem kavramsal çelişkiler içeriyor, hem de marazî bir davranış sergiliyor. Her şeyden önce, bu öldürmelerin Hıristiyanlık ile açıklanılabilir bir yanı yoktur. Tıpkı İslam ile olamayacağı gibi. Bunlar, dinin emrettiği davranışlarla çelişen eylemlerdir.

     Marazîlik ise beslenilen kaynaktan, varlığı keşfedip kavrama iradesinin zayıflığından, metodun yanlış oluşundan doğuyor. Bir de, hevesince tanrılar yaratmasından insanın.

    Hâlbuki
    Tanrı
    ki  o birdir
    insanı yarattı.

    İnsan
    dalalette
    hevesince
    tanrılar yarattı.

    Güçleriyle gıvanıp
    tahkir etti
    tabiatı ve her şeyi.

    Sonra da
    İnsanüstü’lük kuruntusuyla
    taşlaşıp taşlaşıp gözbebeklerinde
    donup kalan bir leke
    ve yüreklerdeki yoklukla ürkek
    tapınanlar heveslerine…

    Bunlar işte
    Tanrı’sız dinin mensupları,
    “öteki”nin düşmanları.

    Bunlar bir yandan “demografik cihad”a karşı savaştıklarını ileri sürerken, diğer yandan “kültürel Marksizm” ya da liberalizm yolunda gittiğini düşündükleri, solcu bildikleri gençleri katleden bir marazî ruh taşıyıcılarıdır.

     “Demografik cihad” tabiri gayet anlamlıdır. Hedonist değer yargılarının ön planda tutulduğu, toplumsal sorumluluk bilincinin zayıflamasıyla aile kurumunun çökertildiği bir toplumda, “öteki” sayılanların doğurganlığı bir tür “demografik cihad” olarak algılanacağından, buna karşı bir “haçlı seferi”nin başlatılması doğal kabul edilecek, hatta gerekli görülecektir.

     Tanrısız Hıristiyanlıktır bütün bunların sorumlusu. Heveslerin tanrı yerine konulmasıdır. Ben-merkezli insandır. Başkası değil, ben! Sadece ben.

     Oysa varlığın kendi gerçeğine bakıldığında, bambaşka bir durumla karşılaşılır. Orada insanların, farklı toplulukların birbirleriyle tanışmaları, kaynaşmalarıdır doğal ve gerekli olan. Reel dünyada her zaman böyle olmayabilir. Bu da işin sınanmayla ilgili yanıdır. İnsanın sınanması. En önemlisi de budur. En zor olanı belki.

Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com

Yorumlar12

  • Serdar Hasan 14 yıl önce Şikayet Et
    Din kültürel bir algı gibi anlaşılınca öyle oluyor. Bu durum maalesef Avrupada çok yaygın, ben de ilk duyduğumda oldukça yadırgamıştım. Benzer durum ülkemizde çok sınırlı da olsa bazı kendini alevi olarak tanımlayan çevrelerde de var (büyük çoğunluğunu tenzih ederim). İnancın özüne vakıf olamayınca insan önce materyalist bir hayat tarzını benimsiyor, sonra pek çok esası bilerek bilmeyerek inkar ediyor ve son noktası da ateizm oluyor Allah muhafaza.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • suleyman d 14 yıl önce Şikayet Et
    İSEVİ MÜSLÜMANDAN FARKI VAR MI?. YUMURTASIZ OMLET gibi bir garabet işte!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • kenan elli 14 yıl önce Şikayet Et
    insan dalalette.... itikat bozukluğu ve felsefi çarpıklığın yansıması olarak kimi sapkın inanç ya da inançsızlık yazıda güzel işlenmiş. yanlış adımların tenaküzünü içinde barındırması. hem Allahın hak dini olan bir din mensubu olunması hem de ateistlik inancı, aslında bir hiç ve boşlukta olmanın sancısı olsa gerek. belkide derin bir arayıştaki çırpınışa işaret ediyor olabilir. sözün özü "tanrı, ki o birdir, insanı yarattı, insan dalalette, hevesince, tanrılar yarattı" mısrasında çok özlü şekilde ifade edilmiş.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • selahaddin pile 14 yıl önce Şikayet Et
    müslümanıın atesi. ateistilği hırıstıyanlıkta oldugunu gördünde allahın şeriatına karşı olupta namazı kılınarak defnedileni niye görmezsiniki. allahın şeriatını kabul etmiyen kendisine şeriatsız allah bulan bu garip müslümanlar size çokmu uzk. şeriatı istemedigi halde müslüman oldugunu ida eden tonlarca mahluk yokmu. hata sen mülman degilsn desen sei parçalar.
    Cevapla
  • tuncay tezel 14 yıl önce Şikayet Et
    ERGENEKON İDDİANAMESİNDE MÜSLÜMAN AMA ATEİST BİR YAPI İSTENİYORSA. Hristiyan ateiste niye şaşırıyoruz? Müslümanlığa sosyalizmi, ateist Marksizmi sokmayı başaranlar, maymunizmi inanç olarak benimseyenler yok mu? Neyine şaşırıyoruz ben de onu anlamadım.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat