Eyüb'ün sabrı, Musa'nın cehdi...
- GİRİŞ03.11.2011 08:32
- GÜNCELLEME03.11.2011 08:32
Bazı söz ve yazılar vardır; umuma (genel olarak halka) hitap etmekten çok, ehliyle düşünce paylaşımı tarzındadır. Bu türden söz ve yazılarda kavram ve içerikler fazla bir işçilik gerektirmez. Sözü söyleyen, biraz daha rahat davranır. Onları tanımayanlara pazarlama derdinde değildir çünkü söz sahibi. Tanımayanlara pazarlarken belki törpülemek, cilâlamak gibi işlerden geçirme mecburiyeti doğabilir. Bu ise sözün gerçek karakterine zarar verir.
Kimin burada ehil olduğu ise daha ilk cümlelerdeki algıya bağlı olarak anlaşılabilir. Herkes kendisi anlamak durumundadır bunu. Vurgulamak istediğimiz şudur: gündemde olmak ve genel gündem konularından birini ele almak gibi bir mecburiyet içinde değildir ehliyle düşünce paylaşımını tercih edenler. Böylesi zımnî mecburiyetlerin, yazı içeriğini kötü etkilediğini, onun özgünlüğüne zarar verdiğini düşünürler. Yazarın, herhangi bir dış etki olmaksızın, kendi iç baskısının gerektirdiği ve şekillendirdiği tarzda yazmasının herkes için daha faydalı olacağına inanırlar.
Gerçi bu yolla meydana gelen bir yazı, gündemden her koşulda bağımsız olmak zorunda değildir, gündemle örtüşebilir de. Ama burada esas belirleyici eğer yazarın doğal iradesi (ve iç baskı) olursa, gerçek anlamda özgür yani içi boş olmayan, verimli ve fayda sağlayacak nitelikte bir yazı ile karşılaşır okur.
Asıl önemli olan, yazıdan çıkarılan derstir. Herkesin kendince bir şeyler almasıdır. Bazen “doğru” da kişilerin durumuna göre değişebiliyor… Benim doğrum başka, senin doğrun başka… Onların doğrusu ise hepten farklı olabiliyor.
Peki, bu durumda en doğru hangisi? “En doğru” da, aynı yolu izlediğimiz müddetçe, diğer doğrulardan farklı olmaz. Doğruyu tespit yönteminde anlaşamadığımız takdirde, sürekli olarak muhtelif doğrularla cebelleşeceğiz ve en doğruya ulaşmamız mümkün olmayacaktır.
Şimdi… Eğer buraya kadar yazılanları sabırla, ilginizi dağıtmadan okuduysanız, siz aşağıdakileri de okumaya ehil sayılırsınız. Çünkü bu yazı, bir anlamda, ehliyle düşünce paylaşımı türündendir.
Eyüb’ün sabrı kendine, Musa’nın cehdi topluma
Eyüb’ün sabrı kendinedir. Kendinden başkasına doğrudan bir faydası yoktur. Belki dolaylı olarak ders alan için faydalı olabilir. Esas fayda, sabır ve teslimiyetle benliğin hiçliğe, akabinde de ebedî varlığa dönüşmesindedir.
Musa’nın cehdi, en başta toplumu köleleştiren Firavun’a karşı olduğundan, herkes için faydalıdır. Firavun Düzeni’nin yıkılmasıyla toplumun kurtuluşuna kapı açılmaktadır.
Bir yanda sabır ve teslimiyet… Diğer yanda mücadele ve eylem…
Eyüb’ün sabrı ile Musa’nın cehdi arasındaki bu farklılık, acaba özde nasıldır?
Bir farklılığın olduğunu görüyoruz, ama bu iki davranış biçimini doğruluk açısından değerlendirdiğimizde, her ikisinin de özde, kendi koşulları itibariyle, doğru olduğunu söylemeliyiz. Ama bununla beraber, bir doğrunun çeşitli hadiselerle ya da olgularla ilgili birden fazla etkisi/sonucu söz konusu olabilir.
Toplumda bireyler düzeyinde öyle durumlar vardır ki, orada bazı tercih ve davranışlar aynen Eyüb’ün sabrı gibi bir sabır marifetiyle bireysel kazancın yolunu açar. Bunlar da gereklidir. Ama sadece bireyin kendisiyle sınırlıdır bu.
Eyüp Sabrı, derdi veren ve onu tekrar kaldırma gücünde olan tek Hüküm ve Söz Sahibi’ne mutlak itaatin, teslimiyetin ifadesidir. Derde çare arayışı, çırpınma, zahirî bir mücadele yoktur Eyüb’ün sabrında. Böyle bir arayış, derdi veren yüce iradeye karşı bir isyan telakki edilir. Oysa O’ndan gelen, baş tacı olmak durumundadır.
Sınanmalar dünyasında Eyüb’ün sabrının yeri çok büyüktür. Başkalarına örnek teşkil eder. Bireysel kazancın ötesinde, diğer insanlar için de faydalı olması, bundan dolayıdır. Ve bununla da sınırlıdır. Eyüb’ün sabrı kendinedir.
Musa’nın cehdi öyle değil. Onun sonuçları tüm toplumu etkiler. Yalnız, burada, sözünü ettiğimiz sabır ve cehdin faillerinin yanı sıra, esas muhatapları da bilinmelidir. Eyüb’ün sabırla yüzünü döndüğü, merhametlilerin en merhametlisi Allah’tır. Musa’nın yüz çevirip mücadele ettiği ise kendini İlah yerine koymak isteyen zâlim Firavun’dur.
Eyüb’ün sabrı, En Merhametli ve aynı zamanda En Azametli Olan karşısında kişisel bir tercihtir. Bir kabulleniştir. Kötüde iyinin, iyide kötünün var olabileceğine tam inanma hâlidir. Eyüb’ün sabrını besleyen kaynak bu inançtır.
Musa’nın cehdinin muhatabı Firavun, kesin bilgi ve güç/kudret peşindedir. Göğe merdiven dayayarak, yukarıda olduğunu zannettiği Musa’nın tanrısını öldürüp onu dayanaksız bırakmak ister. Tabii bu, Firavun’un vehmidir.
Ne göktedir, ne yeraltında Tanrı
Tanrı’nın nerede olduğu konusunda farklı inanışlar gözlemlenmiştir tarihte. Örneğin Antikçağ’da (Batı Anadolu ve Balkanlarda yaşamış olan ) Traklar, tanrısal güçleri yeraltında arıyordu. Yeraltı güçlerine inanıyorlar, mağaralarda gizil güçlerin olduğunu düşünüyorlardı. Ana tanrıça mağarada idi. Ayinlerini de orada yapıyorlardı. Firavun tanrıyı öldürmek için göğe doğru kuleler inşa ettirirken, Traklar tanrıya sunaklarını mağaralarda kuruyorlardı.
Onların doğrusu buydu.
Hâlbuki Allah ne sadece gökte, ne de yerdedir.
“Siz nerede olursanız olun, Allah sizinledir”.
Teslim olmaya gelince, durum çatallaşır: Başka çıkış yolu var mı? Kime, nasıl bir beklentiyle teslimiyet? Esasen bütün inanışlarda, dinlerde herhangi bir biçimde teslimiyet yok mudur? Yeraltında gizil güçler olduğunu varsayarak, bazı konularla ilgili dünyevî önlemler almak yerine, işi söz konusu güçlere havale etmek de bir anlamda teslimiyet değil midir?
Yanılgı ve işlevsizlik
Üstelik bu, yanılgıyla gelenekselleşmiş, işlevsiz bir teslimiyettir. Doğa olayları ve insanın doğumundan ölümüne kadarki hayat serüveni, her devirde insanüstü güç arayışına yöneltmiştir toplumları. Uygun bir güç keşfettiğini düşündüğü, buna inandığı zaman muhtelif sorunlara çözüm beklentisiyle bazı insanî yetilerini teslim etmekten çekinmemiştir… Düşünme, muhakeme etme, karar verme yetilerini insanüstü olduğuna inandığı güçlere/mitlere teslim etmiştir. Örneğin Traklar güneşin ve suyun gizil gücüne inanmışlar, ama insanın toprakla uğraşmasını ve çalışmasını iyi görmemişlerdir. Mağaradaki tanrıçadan, insana yönelik herhangi bir zararı defetmesini beklemek de bu kültürün teslimiyet biçimlerinden biridir.
Ve son din, uzun zaman alan böylesi insanî arayış ve yanılgılardan sonra gelmiştir. Buradaki teslimiyetin bir işlevi vardır. Akıl ve fikir mecbur eder insanı teslimiyete, eğer gerekliyse. Batı dünyasından bir düşünüre (Goethe) de şöyle dedirtir bu anlayış:
Delilik bu, herkes kendi işinde
Kendi ayrı görüşünü övüyor yalnız!
Eğer İslam Tanrı’ya teslim olmak ise,
İslam’da yaşıyor ve ölüyoruz hepimiz.
Son din gelmeden önce de vardı Tanrı’ya teslimiyet. Ama bireyin (kendine olan) sabrı ve teslimiyeti, toplumun dönüşümü ve kurtuluşu için yeterli olmuyordu. Musa’nın cehdi gibi, toplumu topyekûn dönüştürecek bir irade bütünlüğü gerekliydi. Peygamberler bunun için görevlendirilmişlerdi.
Şimdi peygamberler yok. Ama insanın/toplumun iyiliği ve selameti için onların tebliğ ettikleri bilgiler ve öneriler duruyor. İnsanlık için damıtılmış tecrübeler… Hem Eyüb’ün sabrı, hem Musa’nın cehdi var bu tarih laboratuarında.
Dünyayı eğer tarihin bir tekrar edişi olarak görüyorsan, ey insan,
Gel tekrar et ki sen de kendince bu iki tecrübeyi, en azından
Sabrınla teslimiyetin anlamlı, cehdin faydalı olsun.
İbrahim S.Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com
Twitter.com/icanbol
Yorumlar6
-
çubuktan
14 yıl önce
Şikayet Et
HER PEYGAMBER BİR ÖRNEKTİR. Bütün peygamberlerin topluma örnekliliği vardır.Eyyüb'ün sabrı, Musa'nın cehdi.Hepsi örnek alınmalı ve takip edilmelidir. Ama unutmayalım ki İBRAHİM'in bıçağı altında yatan İSMAİL'in teslimiyeti de çok önemlidir.Bizi kime emanet ediyorsun sorusuna Allah'a cevabını alan Hacer validemizin sığındığı makam hepimize örnek olsun.Sabır mı? Cehdmi? teslimiyet mi? Belki de hepsi.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
İsmetlim
14 yıl önce
Şikayet Et
Herşey de SABIR. "Hem Eyüb’ün sabrı, hem Musa’nın cehdi var bu tarih laboratuarında"cümlesiyle özetlenen yazı;aslında inancımızın öğretileri ışığında bir durum değerlendirmesini ihtiva ediyor.İnsan her konuda sabır gösterebilse, Allah ile beraberliğin sırrına erer zaten.Kullukta da sabır çok önemlidir.Zira buradaki mücadelede insanı "doğru"dan uzaklaştırıp badirelere sürükleyecek telkinler ve"iğvalar" bulunacaktır.Firavunlarla mücadelede de sabır gereklidir.Azmin kırıntılarını bile kaybetmemek için.Hasılı yazıdaki örneklerde de verildiği gibi bunların hepsi yaşanmış olumlu öğretilerdir.Bazıları vahye dayalı,bazıları menkıbelerde geçen yol gösterici örnekler.Önemli olan ders çıkarıp faydalanabilmektir.Çünkü hepimiz Allah'tan geldik ve yine ona döndürüleceğiz.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
mehmet nacar
14 yıl önce
Şikayet Et
KURTULUŞUN SIRRI. Kurtuluşun sırrı,Eyyub'un sabrı ve Musa'nın cehdindedir.Yazarın çok ince çizgilerle ifade ettiği gibi Hak ile batılın,doğru ile yanlışın mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir.Burada bize düşen Hakkın yanında,doğruluğun hakim olması için doğrularla beraber olmaktır.
Toplumun hak ve hakikatle buluşması için Hz.Musa gibi mücadele etmek ve mücadelede başarı için sabırlı olmak gerekir.Zira çalışanlarla çalışmayanlar eşit olmazlar.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
kenan elli
14 yıl önce
Şikayet Et
RIZA'yı hedefleme ve İYİLİĞE TAHRİK. ÖZGÜN, özgür, içi dolu, verimli ve fayda sağlayacak nitelikte bir yazı.Yazar inadına okuyucusuna fayda empoze etme derdinde. Ne güzel bir dert.
Eyüb'ün sabrı, Musa'nın cehdi zıt bir anlayış ve duruş gibi algılansada özde iki duruşun da amacı, "RIZA"'yı hedeflemekte. İnsan bazen, eyübün sabrı ile (Eyübün sabrının belkide binde biri ile, o ölçüde sabır ancak eyübe (imanına) has olsa gerek) iç huzur-rahatlama (rahmet) bulurken, bazen de Musa'nın Cehdi ile (One Minute çıkışı) topluma (ümmete) bir duruş (rahmet) katabilir..
Yazı, derinlikleri olan öyle bir yazı ki, katbe kat daha uzun yorum-değerlendirme yapılabilecek "tema" sı güçlü bir konuda yazılmış. Aynı zamanda bu içerikli konuya ilgide ehil olup-olmama yaklaşım ve ifadesi ile de, okuyucuyu İYİLİKTE TAHRİK eden bir yazı..
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
İbrahim Dursun
14 yıl önce
Şikayet Et
SABREDENİN KAZANACAĞININ DELİLİ..-1. Sabredenlerin kazanacağının en büyük delili şu:-..İnnallahe meas sabirin..-/Allah sabredenlerle beraberdir.(Bakara -153).. Allah cc neye/kime yardım etse mutlak galibiyet ve başarı gelir sonunda. Dikkatimi çeken BİR hususda Allah cc sabredenlerle beraber olması..Allah cc beraber olduğunu kaybettirir mi hiç!!Allah cc sabredenleri öyle mükafatlandıracak ki,sınırsız lütufla..Sabır zor,acı fakat sonu selamettir inşaAllah..Eğer Dünyada olmazsa ahirette….Kurban Bayramınızı EN içten dileklerimle tebrik eder/kutlar ;yakınlara,size,ailenize.müminlere,bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Allahtan(cc)niyaz ederim.İ.Dursun.Z.Yük.Müh..VesSelam
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle