Cihadist mi? Çetin görevde bilgelik ve sabır
- GİRİŞ29.03.2012 09:42
- GÜNCELLEME29.03.2012 09:42
Lübnan kökenli Hıristiyan bir aileden gelen Amerikan vatandaşı Prof. Fawaz Gerges, Ortadoğu ve İslam üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. 2009’da yayımlanan kitabı “The Far Enemy: Why Jihad Went Global” (Uzak Düşman:Cihad Niçin Küresel Ölçekte Yayılıyor), Washington Post tarafından bu alanda çıkan en iyi on beş kitap arasında gösterilmişti. El Kaide’yi de inceleyen yazarın 2007 yılında çıkan “Journey of the Jihadist: Inside Muslim Militancy” (Cihadistlerin Seyahati:İslam Saldırganlığının İçyüzü) adlı kitabını özellikle belirtmek durumundayız. Sağlıklı bir bilgi ve fikir edinmek için gereklidir bu.
Gerçi burada amacımız, kitap eleştirisi yapmak değildir; yalnızca, kendisine bir konuda atıfta bulunmak istediğimiz kişiyle ilgili bazı bilgileri paylaşıp kendi değerlendirmemize gelmek istiyoruz. Ama bu arada şunu da sormakta yarar var: Acaba son dönemlerde özellikle Batı toplumlarında gözlemlenen negatif İslâm imajı yukarıdakine benzer yayınların sebebi mi, yoksa sonucu mudur? Bu da dikkate alınması gereken bir konu aslında.
Örneğin, bugün Batı’da Cihadist (Jihadist) kavramıyla anlatılmak istenen kişi ile Kur’an ve Sünnet kaynaklı Cihad ve Mücahid kavramlarının ifade ettiği muhteva aynı mıdır? Elbette ki, hayır.
Peki “cihadist ve Müslüman saldırganlığı” gibi tanımlamaların kaynağı nedir? Bu Kur’an ve Sünnet olamayacağına göre, Müslüman kimlikli bazı şahısların söz ve eylemleri onların “Cihadist” olarak anılıp tanımlanmasına yol açıyor olabilir mi?. Böyle kalsa iyi, esas sorun bu kişilerin davranışları İslam ya da Müslümanlık ile özdeşleştirildiği zaman ortaya çıkıyor. Batı’da yaşayan bir Müslüman ( en azından din mensubiyeti bakımından Müslüman) yazarın da “Cihadistler”den söz ettiğine tanık oluyoruz. Tabii ki olumsuz anlamda kullanılıyor Cihadist kavramı. Bir aksiyoner, bozguncu muhalif gibi görülüyor. Gece kulüplerinden çıkıp hırsızlık yapmış, sonra Afganistan’a giderek yönünü birden İslâm’a çevirmiş, aynı anda Amerikan/Batı karşıtı davranışlarıyla gündeme gelen bir kişi de Cihadist sayılıyor. Daha sonra da İslâm’ın bazı yanlarının kınanması gerektiği ifade edilebiliyor.
Hangi yanını kınayacaksınız İslâm’ın?
Esas kınanması gereken, bireysel davranışla bir dinin temel öğretisini birbirinden ayırt etmemektir. Bu da zihinsel ve kültürel yetişme biçimiyle ilgilidir. Biraz da kolaycılık ve önyargıyla tabii ki.
Ancak, biz her ne kadar böyle söylesek de, gözlerden kaçmayan bir gerçekliği de teslim etmek zorundayız. Doğru/haklı olmayan bir durum tespiti anlamında (neredeyse her gün televizyon haberlerinde karşılaşılan) söz konusu gerçeklik, yansıttığı manzara üzerinden insanların zihin dünyalarında gerçek ile hiçbir ilişkisi olmayan bir imaj yaratabiliyor. Ortadoğu’nun meydanlarında, kuytu sokaklarında kan revan içinde bırakılmış Müslüman da, onu o hâle getiren diğer Müslümanlar da “Allahü Ekber” nidalarıyla bir görüntü veriyorlarsa izleyenlere, burada akıl karışıklığı normaldir. Hem işkence edilerek öldürülen, hem de öldüren aynı anda En Büyük Merhamet Sahibi’ni içinde bulunduğu duruma tanık tutuyor… Ve eylemini O’nun adına yaptığını ima ediyor. “Allahü Ekber” diye bağırarak.
Bu nasıl bir iştir? Sonu nereye varır?
En sonunu bilemem, ama içinde bulunduğumuz zamanda cihadın farklı algılanarak, Batılı siyasete ve değerler sistemine karşı bir tepkisellik (cihadistlerin eylemi) olarak görülmesi söz konusu olmaktadır. Bu biraz da doğal bir sonuçtur. Ama yanlıştır. Gerçek bu değildir.
Yanlışlığın kaynağı, hem Müslüman’ın hem de Müslüman olmayan Batılı gözlemcinin düşünce ve eylemindedir, oradan beslenmektedir. Sözü edilen düşünce ve eylem ise asıl (gerçek) bilgi kaynağından değil, onun yerine ikame edilen, yetersiz gözlem ve algıya dayalı yanılsamadan doğuyor.
Çözüm nerede?
Önce, sağlam ve katıksız bir iradeyle, haktan ve doğruluktan yana bir sorgulamayla, dünya ihtiraslardan sıyrılarak, gerçeği öğrenmek için yola koyulmak … Sonra onu içselleştirmek ve yaşamaya çalışmak…Ama yanılma olasılığını da hiçbir zaman yabana atmadan. Bu herkes için geçerli olacak.
Bunun bir de ikinci evresi var. İkinci evrede beklentiler tam karşılanmamış olabilir; çünkü muhatap olduğunuz insandır, insanların meydana getirdiği karmaşık toplum yapısıdır. Ama her şeye rağmen umutsuz olmamak, bilme ve öğrenme ödevini her şeyin önünde tutmak, sorunların çözümüne yönelik en güvenilir yoldur. İnsan, doğumundan ölümüne kadarki ömür süresince bu ödevin bilincinde olduğu ölçüde anlamlı kılar hayatını.
Ne var ki, çoğu zaman gaflettedir insan, ziyandadır. Yanılgılar girdabında boğuşur kendi tutkularıyla. Sahiplendiği ve bir meta hâline getirdiği bilgi kırıntılarından kopmak istemez. Bu kırıntılarla atar düşman bildiklerine savunma oklarını. Ne doğruluğunu araştırır bilgilerinin, ne de attığı okların sağlam ya da uygun olup olmadığını.
Çetin görev
İşte bundan dolayıdır ki, insanın insanla sınanması bilme ve öğrenme gereksinimi yerine, “ben ve o”, “biz ve onlar” zıtlaşması üzerinden gerçekleştiği müddetçe, yeryüzünde nihai çözüme ulaşmak pek mümkün olmayacaktır. Ama koşulların iyileştirilmesi, göreceli de olsa mutluluk ve güvenlik tesisiyle ulusal ve uluslararası barışın sağlanması insanın dünyadaki görevleri arasındadır. Çetin bir görevdir bu.
Günümüzde Müslüman ülkeler, bu arada tarihsel ve jeopolitik konumuyla Türkiye, yukarıdaki anlamda iyileştirici bir çıkış yolu için bu çetin görevi üstlenmekten başka bir seçeneğe sahip değildir. Burada Türkiye’ye düşen görev daha bir çetin, ama o ölçüde de ifa edilmesi zorunlu bir iştir.
Bilgelik, büyük düşünmek ve sabır
Yukarıda çalışmalarından ve ilgi alanından bahsettiğimiz Profesör Gerges, Türkiye ile ilgili çok isabetli bir tespitte bulunarak, bir Türk liderinin bilgelik, büyük düşünmek ve sabır ile donanımlı olmasının zorunluluğuna işaret ediyor. Gerges haklı. Sadece komşu ülkelerdeki kaotik siyasî ve toplumsal hareketlilik bile, her şeyden önce bölgenin tarihsel ve kültürel dokusunda payı olan Türkiye gibi bir devlete güncel sorumluluk yüklemektedir.
Türkiye’yi yöneten irade yalnızca klasik anlamda ulusal çıkar ve güvenlik anlayışıyla sınırlı bilgi ve beceriye değil, tarihi ve şimdiki zamanı karşılaştırmalı olarak kapsayan bir düşünce ve tasavvur yeteneğine bağlı bir siyaset izlediği takdirde, bilgece bir yol izlemiş olur. Ne var ki bu yolda saldırganlarla, itham edicilerle karşılaşmak da vardır.
Türkiye bir yandan tarihin birikimiyle Osmanlı’nın ardılı olarak kimilerinin vehminin marazî sonuçlarıyla meşgul edilirken, bir yandan da Batı dünyasının parçası görülüp (örneğin NATO yükümlülükleri sebebiyle) ötekileştirilmektedir. Hâlbuki bu özellikler Türkiye’nin kimliğini oluşturuyor.
Anlaşılıyor ki, Türkiye, kimliğine yabancılaşmamak için üzerine düşen görevi ifa ederken, dışarıdan gelebilecek ithamlara karşı da sabırlı ve temkinli davranmak zorunda kalıyor. Arapların bir kısmında arada bir yükselen ses, zihinlerinde kurguladıkları “Türkiye’nin yeni Osmanlıcılığı”na karşı bir itiraz niteliğindedir. Türkiye bu olguyu bir bilgi olarak not etmek durumundadır.
Bu durum bir ikilem yaratıyor. Bir yanda büyük düşünme mecburiyeti ve ona uygun davranış, diğer yanda tarihsel komplekslerin etkisindeki bazı çevrelerin vehimlerini düşünerek mutedil bir ifade ve eylem tercihi…
Bilgelik ve sabır belki de bu yüzden gerekli Türkiye için.
İbrahim S.Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com
Twitter.com/icanbol
Yorumlar6
-
mehmet nacar
13 yıl önce
Şikayet Et
CİHADIN GAYESİ. İslamda cihadın tek bir amacı vardır.O da "ilay-ı kelimetullah" yani Allah'ın adının,dininin yüceltilmesi.Yeryüzünde hak din ile tanışmayan hiç kimsenin kalmaması.Diğer bir ifadeyle İslam ile insan arasındaki engellerin kaldırılması.Dolayısıyle bu gün gördüğümüz manzarayı islamdaki cihadla ifade etmek mümkün değildir.Bu açıdan müslümanlar olarak iyi bir temsil yapamıyoruz.Batılılar da bundan istifade ederek müslümanlara yükleniyorlar.Bundan dolayı başta Türkiyemiz olmak üzere bütün müslümanların bilgece hareket etmesi gerekir.
Beğen
Cevapla
-
Hakan Alp Kağan
13 yıl önce
Şikayet Et
konu derin ama yazı bomboş. hocam senin burada uzun uza yazdığı yazının hiçbir anlamı yok. oku hep havaya atıyorsunuz. nereye düşerse düşsün mantığı. lafı kıvırtmaya kelime oyunuyla süslü püslü felsefi yazılar yazmaya gerek yok. sizden zaten ne ıraklılar nede çeçenler için mücahid tabirini kullanmanızı beklemiyoruz. nede olsa davanı ekmek davası. hal böyle oluncada haber7 gibi bir sitede abd yi ve rus kafirleri eleştiren yazılar göremeyiz. şimdi bana bırakın savaşların artık silahsız yapıldığı yalanlarını.israilde kadınlar askerlik yapıyor. her evde m16 makineli tüfek var. islam alemi saçma sapan prof sahte islam alimi yazılarıyla uyutuldu. insanlar evlerinde namaz kılıp oruç tutmayı cihad sayıyor. -30 derecede savaşan mücahidler ise terörist olmuş! sıcak yatağında zart zurt ederek uyuyanları bence mücahidlere eleştiri hakkına sahip değiller. sizden gibin savaşın demiyoruz bair köstek olmayın. bunu öbür dünyasıda var. saygılar
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
-
kenan elli
13 yıl önce
Şikayet Et
basiretli ve cehaletten uzak müslüman olmak... Sıkıntının kaynağında, İSLAM'ı farklı açılardan algılama anlayışı yatmakta. Ölen de öldüren de "Allahuekber" diyen bir tablo ortaya koyuyorsa, gerçek mana da bir cahiliyet ve fitneye musallat olma realitesini görmek gerek. Tüm yaşananlar müslümanın yeterli basirete sahip olmadığı ve islamdan bihaber olarak cehaletini, ve küfre-fitneye alet oluşunu ortaya koyuyor. Allah hepimizi basiretli ve islamı özü ile anlayanlardan eylesin.. Türkiye islam aleminde resmedilen, basiretten yoksun ve cehalet resmi içeren tablo içinde, bilge duruşu ve aksiyonu ile bir ışık olarak ilelebet olma sorumluluğunda bir ülke..
Beğen
Cevapla
-
çubuktan
13 yıl önce
Şikayet Et
CİHADİST NE DEMEK?. İslamın CİHAD kavramının ve Mücahidliğin yeri çok farklıdır. Cihadist tabiri kullananlar bunu bir küçümseme veya teröristlik olarak görmekte ve bunu lanse etmeye çalışmaktadırlar. Oysa İslam dini her zaman toplumsal barışı ve milli-manevi değerleri korumak için vardır. Malesef batılılar bazı değerlerimizi gözden düşürmek ve kutsal değerlerimizi ayaklar altına alıp değersizleştirmek istiyorlar. MÜCAHİD hiçbir zamanCİHADİST değildir.
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
-
İsmetlim
13 yıl önce
Şikayet Et
Büyük düşünebilmek. Bu gün Orta doğuda yaşananalar çok acı hadiselerdir.Avrupayı bıyık altından güldüren bu kanlı mücadeleler,İslam'ın öğretileri arasında kendine haklı bir gerekçe bulabilir mi?Zira her iki taraf da müslüman.Her iki taraf ta savunma adına kardeşini katlediyor."Yurdun, evin, ailen, toprağın, namusun, hürriyetin, hayatın işgal edilse tabi ki;İslam'da tarifini bulan cihadı yapacaksın.Ama manzara öyle mi değil.Bu gün malesef İslamı teröre bulaştırmak isteyenler fevri olarak yapılan olumsuz örneklerle İslamı ve müslümanları yıpratmaya çalışıyorlar.Yazar bu konuların analizini detaylı bir şekilde yaparak,inisiyatif almanın gerekliliğine işaret ediyor.Ama kılı kırk yararcasına üzerine düşen görevi çok iyi yaparak.İşte bu misyon büyük bir misyon,onun için de büyük ve güçlü olmayı,büyük düşünerek büyük oynamayı gerektirir.Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.Yeter ki bir takım vehimlerimizi atarak tarihimizle barışık olalım.Olmak isteyenlere fırsat verelim.
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle