Suriye’ye Amerikan müdahalesi mi?

  • GİRİŞ17.05.2012 09:32
  • GÜNCELLEME17.05.2012 09:32

Ama buna rağmen sözü edilen ülkelerde siyasetin yapılış tarzı ile aktörlerinin büyük ölçüde değiştiğini görüyoruz.

Ancak, Suriye’de farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Türkiye açısında ise en kritik ülke Suriye’dir. Gerek sınır ötesinde akraba vatandaşların bulunması, gerekse Türkiye’nin terörle mücadelesi ve bölgeden dünyaya açılan dış politikası bakımından, Suriye ile ilişkiler büyük önem arzetmektedir (bitişik yazılacak).

Peki, niçin Suriye’de diğerlerindeki gibi bir değişim gerçekleşmiyor? Burada kaotik ortamda iç savaşı andıran hadiseler, kararsız ve sebebi meçhul tepkisellikle niçin belirsizliğe doğru tırmanıyor?

Bu sorulara yanıt vermeden önce, Suriye konusunda, diğer ülkelerden farklı olarak, yerel/bölgesel ve küresel dinamiklerin ağırlığını hissettirdiğini belirtmemiz gerekir. Burada siyaset, dinî inanç (mezhep) ve ilgili aktörler söz konusu dinamikleri oluşturmaktadır. Bunlar, birbiriyle çatışma potansiyeline sahip değişkenler olarak, bölgenin kendi doğal gerçekliğine uygun (devlet ile halk ya da devlet ile devlet arasında) sürekli bir barış düzeni kurulmasına izin vermiyor.

Yerel ve küresel dinamikler

Bu arada konuyla ilgili tarihsel, kültürel ve psikolojik bir arka planın da varlığından söz etmemiz gerekir. Tarihte yaşanmış bazı hadiselerin günümüze de yansıyan etkileri vardır. Sıfın Savaşı, Cemel Vakası, Kerbela Olayı gibi tarihsel parçalanmışlıkların yıldönümleri bile belirli kesimlerde tepkisel bir vekâleten davranışa zemin hazırlamaktadır. Soyut bir muhalif ve düşman imajı yaratılmaktadır böylece. Kökü tarihte yatan bir ayrılık/zıtlık taze bir fidan gibi ekilmektedir toprağa. Ve bunun meyvesi devşirilmektedir her vesileyle.

Örneğin siz Hz. Ali’den söz ederken eğer “Hz. Muaviye” demeyip de “Şam Valisi Muaviye” derseniz, bu sizin muhtemelen belirli bir inanç biçimine muhalif biri olarak algılanılıp şiddetle eleştirilmenize sebep teşkil edebilir. Caferilerin her yıl belirli bir törensellikle sırtlarını kırbaçlamaları, bir acının anısını canlı tutmayı sağlar zihinlerde ve kalplerde.

Bölgedeki ayrışma

Bölgenin yerel inanç kültüründeki bu ayrışma, siyasette farklılaşmayı beraberinde getirir. Küresel siyasete yön vermek isteyenler için bu durum bir fırsattır. Özellikle de günümüzdeki Amerikan siyaseti için. Her ne kadar Irak’ta başarılı olamadılar ise de, o tecrübe/uygulama tipik bir Amerikan siyaset tarzı olarak görülebilir. Ortadoğu’nun geneli ve Suriye de bu siyasetin kapsama alanındadır.

İran ve Türkiye ise küresel aktörün (ABD) bölgesel düzeyde, duruma göre, muarız ve müttefik olarak değerlendirdiği iki farklı paydaşı sayılır. İşte bu Amerikan siyaset tarzı, özellikle de İran ile negatif bağlantısından dolayı, Suriye’deki muhalif hareketin ve Esat rejiminin geleceğini etkilemektedir.

Nedir bu sözü edilen tipik Amerikan siyaset tarzının özelliği?

Amerikan müdahaleciliği

Bunu Amerikan müdahaleciliği anlamında düşündüğümüzde, söz konusu müdahaleyi teşvik eden felsefî ve siyasî arka plan ışığında konuya değinmek yararlı olur. Bu anlamda en az üç farklı motivasyon faktöründen söz edebiliriz.

Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluş felsefesinde yer alan (kerameti kendinden menkul) bir “iyilik misyonu”dur. ABD’nin tüm önderleri siyasî ve düşünsel anlamda kendilerini bu “iyilik misyonu” ile yükümlü görmüş, devleti ise bu misyonun gerçekleştirilmesine yönelik bir araç (kurum, güç/kudret) olarak değerlendirmiştir. Bu, bir bakıma tanrısal bir misyon gibi algılanılmıştır.

Ama işte tam da bu, yani kendini dünyadakilerin en iyisi kabul edip buna yönelik bir davranış içerisine girmek, aslında en büyük kötülüktür. Çünkü kendine iyilik atfetme girişimi, Amerika’nın dünyanın muhtelif bölgelerine askerî ya da siyasî müdahalede bulunmasına meşruiyet sağlamayı amaçlamaktadır. ABD Başkanı oğul Bush’un 2003’teki Irak müdahalesi sırasındaki sözleri ve tavrı burada anımsanmalıdır.

İkincisi, sömürgecilik sonrası dönemde dünyanın geri kalmış bölgelerinde meydana gelen siyasî ve ekonomik boşluğun yukarıda dile getirilen “iyilik misyonu” motivasyonuyla ABD tarafından doldurulmak istenmesidir. Burada ekonomik ve ticarî hedefler de mutlaka rol oynamıştır.

Üçüncüsü, Soğuk Savaş’ın getirdiği ideolojik zıtlaşma ve kamplaşma döneminde belirginleşen temsili değerler sistemine dayalı siyasettir. ABD’nin bu anlamda izlediği küresel siyaset; stratejik önemdeki bazı ülkelerle askerî ittifakları mümkün kılarken, diğer Blok önderine yakın duran bazı ülkelere karşı ise kısıtlayıcı önlemler almayı gerektirmiştir. Suriye, ABD açısından genellikle bu ikinci gruptaki ülkeler arasında bulunmuş, dolayısıyla da davranışları titizlikle izlenmiştir. 1950’li yılların sonuna doğru Türkiye ile Suriye arasında baş gösteren savaş tehlikesinde Amerika’nın o dönemdeki siyasetinin payı büyüktür.

Burada tabii ki o dönemde uluslararası sistemin yapısına bağlı olarak Sovyet faktörü de vardır. Şimdi ise, özellikle Suriye krizi ile ilgili olarak, ABD ile ilişkileri itibariyle, İran faktöründen söz edebiliriz. Suriye’de diğer Ortadoğu ülkelerindekinden farklı bir siyasî ve toplumsal kargaşanın sürüp gitmesinde, doğrudan olmasa bile dolaylı olarak, Amerikan tarzı siyasetin etkisi vardır.

Bu, yukarıda açıkladığımız anlamda Amerika’nın Suriye olayına müdahalesi şeklinde düşünülebilir. İran ise söz konusu müdahalede bir karşıt güç olarak varlık gösteriyor. Beşar Esat rejimine en azından siyaseten destek veren İran, aynı zamanda İsrail ve ABD ile bölgede kozlarını paylaşmayı hesap ediyor.

Bu arada Türkiye adı geçen tüm aktörlerle asgarî bir iyi ilişki düzenini korumak durumundadır. Buna özellikle Suriye dâhildir.

Ne var ki, bugüne değin Türkiye, Amerika’nın müttefiki olarak, hiçbir komşu ülkeyle üçlü bir iyi ilişki düzeni geliştirememiştir. Bunun bir istisnası belki Sovyet yayılmacılığına karşı 1947 Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan’ın aynı anda ABD ile ittifak ilişkisine girmesidir. Ama bu da tam anlamıyla üçlü bir iyi ilişki düzeni meydana getirmemiştir.

Bugün Türkiye’nin Suriye ile bozulan ilişkileri, Esat rejiminin devam etmesine bağlı bir süreklilik arzedecektir. Burada ABD-İran çatışması, farklı gerekçelerle, Suriye krizinin çözümsüzlüğünde etkili olmaktadır. Bunun Türkiye’ye zararı da büyüktür.

Bu yazıda daha çok bir tespit üzerinde duruldu. Suriye krizinde Amerika’nın farklı bir müdahale yöntemi izlediği, krizin doğrudan ve dolaylı tarafları anlatılmaya çalışıldı. Sorunun çözümlenişi ve çıkış yolu önerisi başka bir yazının konusu olacaktır.

İbrahim S. Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

Yorumlar7

  • kenan elli 13 yıl önce Şikayet Et
    bölgede oyun içinde oyunlar bitmez.... demokrasisi gelişmemiş dikdatörlük ya da vesayet anlayışına sahip yönetimlerde, halkın hareketi ile halkın faydasına rejim değişikliği kolay değil. tunus, mısır, libya ve son olarakda suriye.. aslında hepsinde yaşananlar birer oyalamaca. asıl oyuncu abd ve kısmende rusya..bugünkü iran, şia (inanç) temelli halk hareketi ile bir devrim sonucu oluşan bir değişimdir. iran tarihten buyana şia anlayışı temelinde hep farklıdır ve farklı olmayada devam edeceğe benzer.. bugünkü türkiye ise, demokrasinin gücü ve demokratik yöntemle gerçek anlamda halkın kendi kendini yönetmeye başlamasının resmidir. türkiye modeli çağımıza en uygun bir değişim modelidir. darısı suriye, mısır, tunus, libya ve diğerlerine.. fırsat verilirse tabi..
    Cevapla
  • kenan elli 13 yıl önce Şikayet Et
    bölgede oyunlar bitmez... demokrasisi gelişmemiş, dikdatörlük ya da vesayet anlayışına sahip yönetimlerde, halkın hareketi ile halkın faydasına rejim değişikliği kolay değil. tunus, mısır, libya ve son olarak ta suriye... aslında hepsinde yaşananlar birer oyalamaca, asıl oyuncu abd ve kısmen de rusya.. bugünkü iran, şia (inanç) temelli halk hareketi ile bir devrim sonucu oluşan bir değişimdir. iran tarihten buyana şia anlayışı temelinde hep farlklıdır ve farklı olmaya da devam edeceğe benzer.. bugünkü türkiye ise, demokrasinin gücü ve demokratik yöntemle, gerçek anlamda halkın kendi kendini yönetmeye başlamasının resmidir. türkiye modeli çağımıza en uygun bir değişim modelidir. darısı suriye, mısır, tunus, libya ve diğerlerine.
    Cevapla
  • çubuktan 13 yıl önce Şikayet Et
    iran . iran bölgesel güç olmak istiyor. bunu isbata çalışıyor kanaatındayım. bölgenin hakimi benim demeye çalışır gibi.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • çubuktan 13 yıl önce Şikayet Et
    inanmayın. amerikanın dünya üzerinde oynadığı, oynamaya çalıştığı "iyilik perisi" rolü; kuzu postuna bürünmüş kurttan başka bir şey olmadığı anlamayan kalmamıştır. ama hala aynı post olmasına rağmen nedense inanan sayısı çok fazla. bu da hayret edecek bir şey.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • İsmetlim 13 yıl önce Şikayet Et
    oyunları bozacak bir diplomasi gerekli. kriz öncesi suriye ile geliştirilen olumlu münasebetler başta abd olmak üzere birilerini kaygılandırmıştır.bu iyi gidişatın ileride bölgede bir birlik ve güç oluşumuna destek verecek tehlike olarak görüldüğü için özellikle suriye'deki kargaşalıklar çıban başı olarak ortaya çıkarılmıştır.yazıda da belirtildiği gibi suriye üzerinde çok değişik çıkar hesaplarının yapılarak,karşıt güçlerin stratejik mücadeleleri perde arkasında devam edeceğe benziyor.türkiye bu noktadaki hassas dengeyi çok iyi kurmalıdır.zira en çok etkilenecek olan ülke türkiye olacaktır. iran ile türkiye arasında suriye üzerinden bir sürtüşme çıkarmak isteyenlerin oyununa gelmemek gerekir.iran'ı sevmeyenler türkiye' yi hiç sevmezler.bu satranç oyununa benzeyen suriye krizini ,türkiye diplomasisi büyük bir feraset göstererek çok iyi yönetmek zorundadır.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat