Gülün dikenini sulamak
- GİRİŞ18.10.2012 09:43
- GÜNCELLEME18.10.2012 09:43
Adalet, Erdoğan'ın partisinin adında yer alan bir kavram; zulüm ise can derdiyle kaçıp Türkiye'ye sığınan yüz binden fazla Suriyelinin ülkesinde Baas rejimi tarafından icra ediliyor bugün. Suriye yönetiminin kendi halkına, ülkenin tarihî ve kültürel birikimine yönelik savaşıdır zulüm.
Mevlana'ya göre, adalet ağaca su vermektir, zulüm ise dikene su vermek. Ne ya da kim nerede gerekli ise onu oraya koymak/getirmek, adalet olarak tanımlanır. Erdoğan bu tanımlardan yola çıkarak, konjonktürel gerçeklik açısından iyi okunmuş, anlamlı bir değerlendirme ve vurgu yaptı. Kuşkusuz adalet ve zulüm, varlıkları ya da yoklukları itibariyle, birbirinden uzakta olmayan iki kavramdır. Ama yalnızca kavram olarak, sözel bir ifade anlamında birbirine yakındır bu iki kavram.
Uygulamada ise tamamen farklı bir manzara söz konusudur. Birinin olduğu yerde öteki yoktur. Bir yerde adalet hâkimse, orada zulüm olmaz. Zulüm varsa, adalet yok demektir. Zulüm yönteminin olağan politika kabul edildiği yerde adalet aramak, Einstein'a göre, delilik sayılır. Çünkü O, aynı yöntemi sürekli uygulayıp da farklı sonuç beklemeyi “delilik” sayar.
Acaba zulüm ve adalet her zaman böyle birbirinden ayrı düşünülebilir mi? Ağaç ve diken, gül ve diken suya gereksinim duyarken nasıl ayrıştırılır birbirinden? Gülü dikenden ayırdığınızda artık o zaten canlı değildir. Canlılığını uzun süre toprakta sürdürmesini istiyorsanız, dikeni de sulamak zorundasınız.
Ama o zaman da, yukarıdaki tanıma göre, zulüm olur yaptığınız. Demek ki, istemeden zulme bulaşabiliyor insan. Ya da bir heves ve bir tutku, bir ihtiras uğruna zulüm yapabildiği gibi; iyilik niyetiyle atılan adımla da zulme sebep olabiliyor. Gülün dikenini sulayabiliyor.
Yukarıda Suriye'den söz etmişken, şimdi bu ülkeyle ilgi iki farklı örnekle konuyu açıklamaya çalışalım. İran'ın geleneksel ulusal siyaseti Suriye yönetimi ile çatışmaya değil, dayanışmaya yöneliktir. Bunda hem kültürel ve ideolojik dayanak, hem de uluslararası siyasî dengeler etkilidir.
Ama diğer yandan Suriye rejiminin halka yönelik katliamlarına destek veren bu durum İran'ın (İran İslam Cumhuriyeti) temsil iddiasında bulunduğu İslamî değerlerle çelişmektedir. Bir başka ifadeyle, İran ulusal çıkar siyasetine su verirken, aynı siyasetin dikeni hükmünde olan Suriye rejimine de destek olmakta yani dikene su vermektedir.
Burada ağacı ulusal çıkar siyaseti olarak kabul edecek olursak, İran için bir adalet hedefi söz konusu demektir. Ne var ki, Suriye yönetiminin kültür ve insan katliamına da can suyu veren İran, bu davranışıyla aynı zamanda zulüm fiilini işlemiş oluyor.
Suriye ile ilişkilerini yeniden ayarlayan bir komşu ülke de Türkiye'dir. Ateşten kaçan insanlara güvenli bir barınma ve beslenme olanağı sunan Türkiye, tarihî ve kültürel kimliğinin gereği olan bir siyasî kararla hem ulusal çıkarını takip etmiş oluyor hem de zor durumdaki insanlara yardımda bulunuyor. Ama gel gör ki, bu iyi niyetli davranışı istismar eden bazı odaklar ve gruplar da bu arada fırsatı değerlendirerek, kendilerine özgü başka amaçlarla Türkiye'ye girmiş ve tahrik edici eylemlerde bulunmuşlardır. Hatta bunlardan bazılarının Türkiye'deki terör eylemlerine katıldıkları tespit edilmiştir.
Burada da ağaç ve diken vardır. Türkiye'nin niyeti meyveli bir ağaca su vermek ve meyvelerin kuruyup dökülmesine mani olmaktı. Ama ağaçtaki gizli dikenler de bu sudan nasiplenmiştir.
İki ülke örneğinde, ağaç ve diken farkı vardır. Türkiye'nin su verdiği ağaç geniş kapsamlı bir adaleti temsil ederken, diken zararı kendisine olan bir marazî durumu yansıtıyor.
İran'ın ağacı yani adaleti kendinedir, ama su verdiği diken yaygın bir zulmü temsil ediyor. Bundan çıkarılması gereken dersler olmalıdır.
icanbol@hotmail.com
Yorumlar5