Kış, kış olsun zalimlere
- GİRİŞ08.11.2012 09:08
- GÜNCELLEME08.11.2012 09:08
Buradaki örnekte, zalim, Timur'dur; O'nu cezalandıran doğa gücü ise, kış.
Zalim, insanların varoluş ve buna yönelik tercihte bulunma haklarını gasp eden, dolayısıyla onları bu anlamda yoksunluğa mahkûm eden kişi demektir. Merhametli insanların ise zalimin zulmünü kırmaları pek kolay olmamaktadır. Hatta kimi zaman “merhametten maraz doğduğu” da vakidir. Belki de bu yüzden,“dinsizin hakkından imansız gelir” denilmiştir.
Şimdi, bu açıklama ışığında, sözü edilen şiire bakalım.
Kış ve Timur
Kış bütün şiddet ve hiddetiyle
Kuşattı onları. Üfleyerek
Buzdan nefesini herkese,
Dağıttı her yandan estirdiği
Azgın rüzgârlarla ortalığı.
Dondurucu soğuk ve fırtınayla
Gücünü kullanarak
Timur'un meclisini bastı,
Tehditle ona bağırdı ve dedi:
“Sakinleş, ağır ol, ey uğursuz;
Yeter artık haksızlık ve zorbalığın!
Her yerde tutuşturduğun alevler
Yüzünden daha yansın mı yürekler?
Sen şeytanın kurnaz erlerinden
Birisin, tamam! Ben de diğeriyim.
Sen ihtiyarsın, ben de öyleyim, çöle
Çeviriyoruz ülkeyi, insan olarak bir de.
Merih! Evet, sen Merih'sin! Ben Zühal:
En kötülerle bağlaşık
Kötülük yıldızları.
Sen canları öldürürsün, her yerde
Nefesleri keser estirdiğin hava: Senin
Soğuğundan fazlasını yaparım ben üfürüğümle.
Eziyet ederler vahşî askerlerin
İnananlara binbir türlü işkenceyle.
Ve işte, şimdi gün benim günüm,
Daha beterini bulsunlar, dilerim.
Yemin olsun, sana bir şey bırakmam.
Tanrı şahit olsun, sana tek vereceğim
Evet, yemin ederim, öldürücü soğuktur.
Seni koruyamasın, ey ihtiyar,
Ocaklar dolusu kömürün koru
Ve Aralık ateşinin alevleri”.
Yukarıdaki dizelerde Timur'un şahsında dile getirilen zulüm, bugün Suriye'de, Myanmar-Arakan'da, Filistin'de, Afrika'da hoyratça sergilenmektedir. Buna, içeride ve dışarıda muhtelif hesaplarla destekçileri bulunan PKK terörünü de eklemek durumundayız. Bu da, gerçekte, ülkeye ve millete/halka zulüm ve haksızlık eylemidir.
Kışın Timur'a yönelik bedduası, tehdidi ve ( daha da önemlisi) kararlılık ile itirafı, mevcut dünya koşullarında da gerekli görünüyor. Kötünün kendini iyi, hatta en iyi olarak gösterme alışkanlığının yani sahtekârlığının olağan ve meşru sayıldığı bir dünyada; haksızlık ve zulmün beli kırılarak, riyakâr zulüm siyasetinin tahrip edici oyunlarının bozulması için gereklidir bunlar.
Bu husus, yukarıda sözü edilen kışın tüm özellikleriyle var olması anlamında değil, haksızlığa isyan ve dürüst davranış örneği olarak tasavvur edilebilir. Gerçeği tersyüz etmeye yeltenmek yerine, hak ve adalet çizgisinde sebat ve sabırla yürümeye çalışmak… Yalancı değil, sahici, gerçek niyet istikametinde bir ilerleyiş… Sonuçta, hedefler yönüyle başarısız olsa bile, kendince bir iç istikrarı ve güven telkini söz konusudur bu tavrın.
Böyle bir duruşu, şimdilerde yeniden ABD Başkanı seçilen Hüseyin Barak Obama'nın söylemi ve siyaseti ile ilişkilendirenler bulunabilir. Obama, dünyadaki mazlumların derdine çare olamadı; olması da mümkün değildi. Çünkü Amerika'da ve dünya genelinde yerleşmiş olan (meşru!) değerler sistemi, siyasetçinin dünyadaki haksız eylem ve kötü siyasete karşı, kışın Timur'a davrandığı gibi davranmasına izin vermiyor. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz: Obama, kökeni itibariyle, küresel ölçekte umutsuzlara bir umut ışığı olmuştur belki.
Diğer yandan, Obama'nın çaresizliği ve başarısı, zamanın koşullarına bağlı, göreceli bir durum olarak değerlendirilebilir. Afganistan'daki savaşın Obama geldikten sonra da devam etmesi bunun bir örneğidir. İkinci örnek, “Ermeni soykırımı” söylemi ile ilgili olabilir. Obama Başkan seçilmeden önce, biraz da Demokratlardan gelmesi sebebiyle, söz konusu söylem yönünde bir düşünce beyanında bulunmuş iken, ABD Başkanlığı görevini üstlendikten sonra, kendisinden bazı çevrelerin beklediği “soykırım” ifadesini kullanmamıştır. Bunlar, konjonktürel gerçekliklerdir.
Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler de bu perspektiften değerlendirilebilir. İki ülke arasında yakın zamana kadar mevcut olan dostluğun birden düşmanlığa dönüşmesinin sebebi ne olabilir? Bunu görmek zor değil.
Kışın Timur'a hitaben söyledikleri, bugün Suriye'nin yüzsüz diktatörü Beşar Esat için de geçerlidir:
“Sakinleş, ağır ol, ey uğursuz;
Yeter artık haksızlık ve zorbalığın!
Her yerde tutuşturduğun alevler
Yüzünden daha yansın mı yürekler?
…………………………………
Eziyet ederler vahşî askerlerin
İnananlara binbir türlü işkenceyle”.
Şimdi asıl mesele, (Suriye'de camilere ayakkabılarıyla giren, sanki başka bir dindenmiş gibi, namazla ve imamın sözleriyle dalga geçen askerlerini arkasına alarak) “estirdiği havayla nefesleri kesen ve canları öldüren” Beşar'a karşı, “senin soğuğundan fazlasını yaparım ben üfürüğümle” diyebilen bir kış dirayetinde kimsenin bulunmamasıdır. Ne İran, ne ABD… Ne de Arap ülkeleri…Hiçbirinde görünmüyor zemheri üfürüğü. Ne gezer bunlarda kıştaki açık yüreklilik!..
İnsan öldürülüyormuş, tarih ve kültür yok ediliyormuş… Kimin umurunda?!...
Neredesin, ey, Timur'a kükreyen kış? Gel, bari sen kışlığını göster zalimlere.
icanbol@hotmail.com
Yorumlar4