Genç Türkiye mi, yaşlı Türkiye mi?

  • GİRİŞ15.11.2012 09:39
  • GÜNCELLEME15.11.2012 09:39

Bunun üzerine, doğal olarak, konuyu biraz daha somut örneklerle de açıklamak gerekli olmuştu. Bunu yapmaya çalıştık. Karşılıklı görüşlerin aydınlatıcı ve ufuk açıcı etkisi de devreye girdi böylece.

Sonuçta, AB üyesi gelişmiş ülkelerin hâlen kendi toplumsal ve ekonomik varlıklarını devam ettirme noktasında ciddî bir sorunla karşı karşıya oldukları, bunun bir bekâ (gelecek) sorunu anlamında düşünülebileceği konusunda mutabık kalmıştık. Çünkü ekonomik refah doygunluğunun görüldüğü bu ülkelerde, varoluşun tek boyutlu bir anlayışla yorumlanması sonucunda meydana gelen değer değişimi ve bunun fiilen günlük hayata yansıması yüzünden geleceğe yönelik bireysel ve toplumsal sorumluluk bilinci zayıflamıştır. Burada sözü edilen sorumluluk bilincini, özellikle aile kurumuna sadakat ve çocuk yetiştirme yükümlülüğü çerçevesinde vurgulamakta yarar görüyoruz.

Almanya'da geriye gidiş

Toplantıya bir çay/kahve içimi süresince ara verdiğimiz sırada cep telefonuna gelen, Die Welt gazetesinin bir haberi, bizim için o esnada çok anlamlıydı. Bu haberde, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)  tarafından açıklanan bir rapora atıfta bulunularak, Almanya'nın gelişme yönüyle 2060 yılında bazı Üçüncü Dünya ülkelerinin bile gerisinde kalacağı bildiriliyordu.

Hâlen yüzde 21 oranındaki yaşlı nüfusuyla, (Japonya'dan sonra)  dünyanın en yaşlı nüfusuna sahip ikinci ülkesi durumunda olan Almanya, en az kırk yıldan beri kendi öz insan kaynağı ile ekonomi çarkını çevirmekte zorlanıyordu. Şimdilerde ise bu artık hiç mümkün olmamaya başlamıştır.

Türkiye Avrupa'nın en genç ülkesi

Buna karşılık, Türkiye, yüzde 6 oranındaki yaşlı nüfusuyla, Avrupa'nın en genç ve böylelikle de geleceğe yönelik umut verici bir üretim potansiyeline sahip ülkesi olarak dikkat çekiyor. Ne var ki, bu gelişmenin otomatikman gerçekleşmesi söz konusu değildir. Burada bir tehlike var. O da şu: Gelişme süreci ilerledikçe, bir yandan yukarıda sözünü ettiğimiz refah doygunluğu ve sosyal güvenlik garantisi, diğer yandan çekirdek aile modelinde kadınların iş hayatına daha fazla girmeleri, o ülkede zaman içerisinde değer yargılarında da değişmeyi beraberinde getiriyor. Mecburiyet değil, mecburiyetin yokluğu sebep oluyor bu değişime.

Sosyal devlet güçlendikçe, bireysellik de zemin buluyor kendine. Başkasına gereksinim duyulmaması,  iletişim olanakları ve alternatif meşguliyet çeşitliliği gibi modern hayat tarzındaki yenilikler, eski gelenekleri gereksiz kılıyor.  Vakit azlığından şikâyetçi olan modern insan, hedonist (yaşadıklarından bireysel haz almayı yeğleyen) ve başka her şeyi ikinci plana iten bir anlayışla yeni bir yol çiziyor kendine.

Sonra bir de bakıyorsunuz ki, ülke ekonomik anlamda gelişirken, kültürel ve psikolojik bir marazilikle sarsılıyor toplum. Bugün gelişmiş ülkelerde mühendislikten çok psikoloji öğreniminin rağbet görmesi, bundan dolayıdır. Ruhun gıdası olarak sadece müzik de yeterli olmuyor. Müzik belirli ölçüde ruha iyi gelebilir, ama onun dışında hayatı yani varoluşu anlamlandıracak bir değerler sistemi olmadan, insanın mutluluk arayışı beyhudedir.

Gelişmişlikle birlikte kendini gösterecek tehlikelerden biri budur. Türkiye örneğinde düşünüldüğünde, gelişmeyi de büyük ölçüde engelleyecek diğer bir tehlike ise terördür. Terör, hem ülkede siyasî ve toplumsal istikrarı bozmakta hem de kaynakların kalkınma yolunda etkin kullanımına mani olmaktadır.

Türkiye'de terör planlı bir karşıt siyaset eylemidir

Anlaşılıyor ki, Türkiye genç ve dinamik nüfusu sayesinde, Avrupa'nın hızla yaşlanmakta olan gelişmiş ülkeleri karşısında umut vaat eden bir geleceğe doğru yol alırken, terör zincirinden kurtulmak zorundadır. Terör, mevcut koşullarda Avrupa'da ve Ortadoğu (böyle deniliyor) bölgesinde büyük gelişme potansiyeli sergileyen Türkiye'nin hareket alanını daraltan, planlı ve tahripkâr bir karşıt siyaset eylemi olarak görülebilir. Bunun uygulayıcıları PKK militanları gibi görünse de, aslında, onlar yalnızca tipik terör eylemlerinin kamuoyuna yansıyan tarafıdır. Daha çocuk yaşta dağa çıkartılan ya da kentlerde eylem yapmaya kandırılan bu insanların hayatından da sorumlu olanlar, asıl planın yapıcılarıdır. Bunların bir kısmı içeride, bir kısmı da yurtdışındadır.

Yukarıda belirtilen karşıt siyasetin bir de söylemi vardır. Bunu hâlen TBMM çatısı altında siyasî parti görünümündeki BDP, bir anlamda PKK'nın söylevcisi rolüyle, üstlenmiş görünüyor. Bugün haberlerde yer alan, “başkan aponun heykelini dikeceğiz” ifadesi, BDP temsilcisinin gerçekte neyi temsil ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Böyle bir yaklaşım, ne Kürtlerin refah ve özgürlüğünü ne de ülkenin kalkınmasını hedefler. Buradaki beklenti, terörü de araç olarak devreye sokan, gündemi gizli bir karşıt siyasete alan açılmasıdır.

Bu karşıt siyaset ile başa çıkmak kolay olmayacaktır. Ama Türkiye'nin geleceği de söz konusu siyasî planın etkisizleştirilmesine bağlıdır. Aksi halde, bütün potansiyeline rağmen, Türkiye kendinden beklenen gelişmeyi göstermeye muktedir olamaz.

Demek ki, PKK eylemleri Türkiye'de halkın bir kısmının hak arama mücadelesiyle değil, bu ülkenin güçlenmesine karşı uluslararası bir planın uygulanmasıyla ilişkili bir karşıt siyaset biçimidir. Aktörleri de dağda, Meclis'te, yurtdışında ve adadadır. Böylesine geniş alana yayılmış bir direnç şebekesi, Türkiye(Cumhuriyeti)'nin hayrına olacak her gelişmeye karşı negatif tavır içerisinde olacaktır.

Bu esnada hükümet, karar alma konumundaki organ olarak, muhtelif çevrelerin nabzını tutmak isteyebilir, bu normaldir; ama faydasız tartışmalara yol açacak söylem ya da kararsızlık sebebiyle ülke gündeminde planlı karşıt siyasete yer açılması iyi değildir.

Türkiye'nin Avrupa'daki en genç ülke olarak kalması mı, yoksa gelişerek yaşlanması mı daha iyidir?  Bizim için ikincisi iyi ama kimileri de azgelişmiş genç Türkiye'yi kendileri için daha avantajlı görebilir. (Bu yüzden, yukarıda değindiğimiz gelişmiş ülke sendromlarının bir süre daha Türkiye'den uzak olacağını söyleyebiliriz.)

İşte belki de asıl mesele burada. Planlı karşıt siyaset boşuna değil. Öyleyse, tartışmaları ve sorunlara çözüm önerilerini bu gerçekliğin farkında olarak yapmakta yarar var.

İbrahim S. Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

twitter/icanbol

Yorumlar4

  • Mehmet Ciranoğlu 13 yıl önce Şikayet Et
    belki de asıl sorun... hocam terörü başka bir boyutuyla ele almışsınız aslında ama aşağıda alıntılamış olduğum bölüm belki de türkiye'nin ve türk milletinin terörden sonra bile bitmeyecek ve ciddi enerji kaybına uğramasını sağlayacak asıl sorunu olabilir diye düşünüyorum.. ALLAH o belayla da baş edecek güç versin bizlere.. "sosyal devlet güçlendikçe, bireysellik de zemin buluyor kendine. başkasına gereksinim duyulmaması, iletişim olanakları ve alternatif meşguliyet çeşitliliği gibi modern hayat tarzındaki yenilikler, eski gelenekleri gereksiz kılıyor. vakit azlığından şikâyetçi olan modern insan, hedonist (yaşadıklarından bireysel haz almayı yeğleyen) ve başka her şeyi ikinci plana iten bir anlayışla yeni bir yol çiziyor kendine."
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İsmetlim 13 yıl önce Şikayet Et
    ümitvarız.ALLAH yardımcımız olsun . .......yazıda ayrıntıları bir bir anlatılan tüm gelişmelerin şükür ki farkında olan bir idari yapılanma var.istesek de istemesek de var.üzerinde ;değişik ülkelerin menfaat çatışmalarının yaşandığı bir bölgenin tam içinde bulunuyoruz.ALLAH yardımcımız olsun.hainlere ve zalimlere fırsat vermesin.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • İsmetlim 13 yıl önce Şikayet Et
    ümitvarız.ALLAH yardımcımız olsun. genç nüfus bir ülkenin geleceğinin garantisidir.beyin ve iş gücü bakımından kalkınmada ve hayatın sosyal gelişiminde önemli rolü vardır.yazı konuyu örneklemelerle birlikte çok güzel anlatıyor.evet ,türkiye'nin geleceğinden hiç endişemiz yok ALLAH'ın izniyle.yeter ki atılan adımlara hep birlikte katkı sunalım.muhalefet edeceğiz diye içerideki ve dışarıdaki düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmeyelim.artık ülkemizdeki gelişimi tüm dünya kabul ediyor.bizim içimizdeki bazı kişi ve kesimler de keşke bunu kabul edebilseler.terörü atılan-atılacak olan tedbirlerle bu ülkenin başından def edebilirsek gücümüzün ve büyümemizin kat kat artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz......
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • ertan korkmaz 13 yıl önce Şikayet Et
    yeni anayasayla büyümüş genciyle ve yaşlısıyla türkiye. evet türkiye genç ve dinamik nüfusu ile umut vaat ediyor ama genç kalmak ve genç nüfus ortalamasının fazla olması ,yeni anayasa ile doygun ve müreffeh bir hayat süren yaşlılarında olması mıdır?yeni anayasa ile eğitimden sağlığa ,sağlıktan özellikle çalışma koşullarına kadar yeniden düzenlemeler yapılmalıdır.yoksa genç yaşta fabrika önlerinde iş kuyrukları,ellerinde diplomalarla sokaklarda üniversite mezunları daha da kötüsü hastalandıktan sonra tedavi sırası bekleyenler.şimdiden iyileştirici geçici tedbirler yerine kalıcı olan önleyici tedbirler almak lağzımdır.diğer konuda terörün bitmesi ve büyümekten yana açılımların yapılıyor olması çok güzel.adam olan daha demokratik bir sisteme ve bu sistem içerisinde kendine yer verildiğine şahitlik yapmaya başlar.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat